Kobanili Aylan Kurdi'nin sahile vuran cansız bedeni, dünya kamuoyunda büyük bir şok etkisi yarattı. AB ve birçok ülke hemen harekete geçilmesi gerektiği çağrıları yaptı. Konum itibariyle kilit roldeki Türkiye ile AB arasında düzensiz göçün engellenmesine yönelik uzlaşma sağlandı. Ancak salı günü yine Ege sahillerinde çocukların da olduğu 34 sığınmacının cesedi karaya vurdu. Türkiye'deki durumu Uluslararası Af Örgütü Türkiye Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ ile konuştuk.
DW: Türkiye'den, özellikle Ege kıyılarında sığınmacı ölümlerine dair haberler gelmeye devam ediyor. En zor istatistiklerden biri belki bu ama Avrupa'ya kaçarken hayatını kaybeden çocukların sayısı nedir?
Volkan Görendağ: Evet, bizde yakından takip ediyoruz. Ne yazık ki her gün benzer olaylar meydana geliyor. Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle burada ölümler daha ciddi sayılarda yaşanıyor. Avrupa'ya geçmeye çalışırken ölenler 4 bini aştı. Çoğu çocuklar ancak sağlıklı istatiksel veriler yok. İstatiksel veriler bir yandan işin dramatik boyutu için önemli ama bir yandan 4 bin insandan bahsediyoruz, her birinin değerli ve önemli insanlar olduğunun da farkına varılması için bu istatistikleri çok ayırt edip düzenleme çalışmasına girmedik. Ama Türkiye Sahil Güvenlik Komutanlığı verilerine göre, Türkiye'den Avrupa'ya geçmeye çalışanlar 2015'te, bir önceki yıla oranla yüzde 400 artış gösterdi. Bu oran da özellikle 2015 yılında ne kadar çok insanın Avrupa'ya geçme çabasında olduğunu ve ne kadar ölümler yaşandığını gösteriyor.
DW: Bu oldukça yüksek bir oran. Ancak Türkiye ile AB arasında düzensiz göçün engellenmesi konusunda bir uzlaşma sağlandı. Anlaşmanın ardından ölümlerin azalması bekleniyordu. Peki, Türk hükümeti yeterli önlemleri aldı mı? Neler değişti ya da değişmedi?
Volkan Görendağ: AB ile çeşitli müzakereler yürütüyor Türkiye ama insanların güvenli ve yasal yollardan erişimi ile ilgili fazla tartışma yürütülmüyor. Bütün tartışmaların odağı, gelen sığınmacıların engellenmesi yönünde. Özellikle AB'ye çok sayıda Suriyeli geçmesiyle, tartışılan konular daha çok engellemeye yönelik. Biz de Af Örgütü olarak her defasında devletlerin, AB başta olmak üzere sığınmacıların bu tehlikeli yolculuklara gerek kalmadan düzenli ve yasal biçimde Avrupa topraklarına erişiminin önünün açmasını, yasal geçiş noktaları oluşturması gerektiğini vurguluyoruz. Fakat gördüğümüz kadarıyla daha çok, Türkiye'de bu anlaşmadan sonra yürürlüğe giren uygulamalar, Avrupa'ya geçmeye çalışan kişileri alıp geri gönderme merkezlerine kapatılması ve bir kısmının da Irak ve Suriye'ye geri gönderilmek üzere bu merkezlerde tutulmasına yönelik. Sayıda büyük bir artış var. Bu da gösteriyor ki, aslında bu soruna yasal bir çözüm getirmekten ziyade, Avrupa'ya geçişi engelleyerek ve bu kişilerin Türkiye'de kapatma merkezlerine alınıp, sınır dışı edilmesine izin vererek, bunun caydırıcı olmasını sağlamaya çalışıyorlar. Mültecilerin, sığınmacıların çok ciddi insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya kalması söz konusu oluyor.
DW: Peki, sığınmacıların bir takım kamplara gönderilip, oradan yeniden savaşa, kendi ülkelerine gönderildiklerine yönelik iddialar doğru mu?
Volkan Görendağ: Evet, bizim 'Avrupa'nın Bekçisi' adlı en son raporumuz yer alıyor bu. Bu konuda ciddi belgeler elde ettik, yaptığımız görüşmeler neticesinde. İnsanların özellikle Erzurum Aşkale'deki geri gönderme merkezi ki bu da AB fonlarıyla oluşturulmuş bir merkez. Orada ve Osmaniye'de bulunan kampta belli bir süre tutulduktan sonra ülkelerine geri dönmelerine dair telkinler yapıldığını gönüllü geri dönüş belgelerinin imzalatılmaya çalışıldığını, bizzat mültecilerden, hem geri gönderilmiş olanlardan hem de Türkiye'dekilerle yaptığımız birebir konuşmalardan öğrendik.
DW: AB'nin 3 milyar euroluk mali desteğinin Türkiye'de nasıl kullanılacağını düşünüyorsunuz?
Volkan Görendağ: Bu bize en fazla gelen sorulardan biri. Bu verilen bütçe Türkiye'deki mültecilerin hizmetlere ve haklara erişimi için mi olacak, güvenlik önlemleri için Türkiye'den Avrupa'ya geçmeyi engelleyecek, yine güvenlik önlemlerine mi kullanılacak? Bununla ilgili henüz kamuoyuna ve bize yansıyan somut bilgiler yok. Ancak bu odaktaki tartışmalar bize şu riski hatırlatıyor; bu görüşmeler güvenlik eksenli ve sığınmacıların Avrupa'ya geçmesini engellemek üzerine olacak.
DW: Geçen haftalarda Yunanistan bir açıklama yaptı. Türkiye üzerinden bir sığınmacı bombardımanına uğradıklarını belirttiler. Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Volkan Görendağ: Yani kış aylarının gelmesiyle sığınmacıların Avrupa'ya geçişlerinin azalmasını bekliyorduk ancak ne var ki önceki yıllara göre daha fazla insan geçiyor. Son hafta içinde Türkiye ve denizdeki koşullar çok elverişli olmasa da yine büyük bir kitle Yunan adalarına geçmeyi bekliyor. Sayılarını hem Türk hem Yunan tarafı önümüzdeki günlerde açıklayacaktır.
DW: Deniz yolculuğunda, devreye bot, can yeleği gibi malzemeler giriyor. Bu malzemelerin satışı büyük bir ticarete dönmüş durumda ve bunun engellenmesi için satışını yapan kişilere baskınlar düzenleniyor. Bu malzemeler, ölümler üzerinde etkili mi?
Volkan Görendağ: Büyük bir etkisi var. Bu bir ticarete, sektöre dönmüş durumda. Özellikle Ege kıyılarında ilgili ilgisiz ticaret yapanlar bu malzemeleri satıyor. Sürekli, kaliteli ve insanların hayatını kurtaracak malzeme olmuyor çok fazla fason üretim var. Yani iş görmeyecek yelekler, botlar da piyasada çokça satılıyor. Tahmin edersiniz ki, sığınmacılar da iyi bir gelire sahip değil. En kolay malzemelerle yetinip yola çıkıyorlar. Ölüm riski artıyor. Denetim, kontrol önemli ancak asıl sorunu çözmekten çok uzak girişimler bunlar. Şunu özellikle belirteyim; operasyon yapıp, sığınmacıları toplayıp kamplara kapatıp, geri gönderme merkezlerine göndermek, bu malzemeleri satanlara operasyon yapmak sorunu çözmeyecek. Çok daha pahalıya mal olacak. Avrupa'ya geçişlerin artmasını bekliyoruz. Çünkü onların Suriye'den çıkmasını engelleyecek hiçbir gerekçe önlem düzelme yok.
DW: Ölüm yolculuğunu göze alan özellikle çocuklu ailelerle konuşuluyor mu? Göze aldıkları yolculuk hakkında bilgilendiriliyorlar mı?
Volkan Görendağ: Yani bunun riskini tabii ki biliyorlar. Yola çıkan herkes bu risklerle yüz yüze geliyor. Bize de söyledikleri; Suriye'de kalıp ölmektense, bir umut yolculuğuna çıkıp, çocuklarının geleceğini kurtarmak istiyorlar. Bunun için bunu göze alıyor. Suriye'de durum çok daha kötüye gidiyor. Türkiye'de 5 yıldan sonra gelecek vaadi yok, koşullarda iyileşme olmadığından insanlar her riski göze alıyor.
DW: Tüm bu anlattıklarınız göz önünde bulundurulduğunda, Türk hükümetinin karşı karşıya olduğu sıkıntılar neler?
Volkan Görendağ: Aslında Türk hükümetine göre diğer Suriye'nin komşularının durumu daha zor. Türkiye'nin de durumu zor. 4,5 -5 milyona yakın Suriyeliden bahsediyoruz ve neredeyse yüzde 90'na, 4 ülke ev sahipliği yapıyor. En büyüğü de Lübnan ve Türkiye sonra Ürdün. Bu ülkelerin daha fazla destek alması için 2011 yılından beri çağrı yapıyoruz. 2011'den beri AB ve diğer refah ülkelerinin bu ülkelere destek vermesi gerekiyordu. Şimdi tabii ki AB'nin mali desteği önemli ama herhangi bir pazarlık ve karşılık beklenmeden mültecilerin koşullarının iyileştirilmesi için çoktan destek vermesi ve artarak da destek vermeye devam etmesi gerekiyordu. Hem Lübnan'a hem Türkiye hem Ürdün'e. Çünkü insanlar burada hizmetlere erişemediği, burada yoksulluktan başka seçenek bırakılmadığında, hem çocuklarının eğitimi hem diğer konularda çok ciddi umutsuzluğa düşüyorlar. Kendi ülkelerine dönme umudu da artık 5 yılın sonunda azalıyor. Dolayısıyla herkes çocuğu için kendi için bir gelecek planlaması yapmak zorunda. Bu koşular altında Türkiye Lübnan ve Ürdün'de maddi imkansızlık ve diğer nedenlerden bu çok mümkün olmuyor. Bu yüzden Avrupa ya göç etmeye çalışıyorlar. Bu mali yardımlar çok önemli ama bunlar yine duvara hendeğe tel örgüye ve deniz güvenliğine ayrılacaksa, çözümün etrafında dönmüş olacağız. Uluslar arası camia, daha fazla maddi ve teknik destekle bu insanların Lübnan, Türkiye, Ürdün'de yaşamaları sağlanmalı. Yoksa bu yolu önüne setler çekerek kapatmamız mümkün değil. AB bunun en deneyimli coğrafyalarından biri. Çünkü Suriye'den önce de geçmek isteyenler vardı, AB kara sınırlara tel örgüler, termal kameralarla bunun önüne geçemedi. Bir sürü deniz operasyonuyla geçemedi. Frontex de geçemedi. Çünkü can havliyle kaçıyor insanlar bu coğrafyadan. Dolayısıyla sorunun kaynağına inip hem Suriye'deki koşulların iyileştirilmesi, insanların ağır insan hakları ihlallerine maruz kalmadan yaşamalarını sağlamak hem de ilk vardıkları ülkedeki koşulların iyileştirilmesi bu yükü hafifletecektir.