Gündem
BBC Türkçe

Türkiye neden şirketlerini Varlık Fonu'na devretti?

Yaklaşık 20 milyar dolar değerindeki kamu şirketleri iki gün içinde Varlık Fonu'na devredildi. Peki bu adımın arkasındaki gerçek neden ne? Ekonomiye nasıl etkisi olacak? Bu hamleyi destekleyen ve eleştiren iki uzmana sorduk.

07 Şubat 2017 10:35

Kamuya ait çok sayıda büyük şirket Pazar ve Pazartesi günleri sürpriz bir şekilde Varlık Fonu'na, tam adıyla Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi'ne devredildi.

Bu hamleyle birlikte 20 milyar dolarlık bir kaynak, Ağustos 2016'da çıkarılan bir yasa ile kurulan Varlık Fonu'na aktarılmış oldu.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, amacın devletin elinde kuvvetli bir kaynak oluşturulması ve "ekonomik salvolara karşı kendini koruyabilecek dinamik bir yapı" yaratmak olduğunu söyledi:

"Türkiye ekonomisinin gücünü göstermek, birtakım dışarıdan müdahalelere karşı kuvvetlenmesini sağlamak için tabiri caizse 'garanti' mahiyetinde olan bir fondur."

Reuters'a konuşan üst düzey bir yetkili de fona devredilen şirketlerin, büyük projelere finansman bulmak için bir garanti aracı olarak kullanılacağını açıkladı.

Peki devredilen şirketler bu durumdan nasıl etkilenecek? Türkiye neden kredi bulmak için böyle bir hamle yapmak zorunda kaldı? Zamanlamanın referandumla bir alakası var mı?

Bu soruları uzmanlara sorduk.

Ekonomist Uğur Gürses, bu hamlenin büyük projelerin finansmanını kolaylaştırmak ve bu işlemlerin kamu denetiminden çıkarılması için yapıldığını düşünüyor.

Gürses'e göre yurt içindeki bankalardan da yurtdışındaki bankalardan da istenen finansman sağlanamıyor.

Yurt içinden sağlanamamasının nedeni, "yurtdışından gelen sermaye akımlarıyla çok hızlı bir kredi büyümesi yaşayan Türkiye'de bu akımların kesilmesiyle finansal sistemin kredi hacminin sınırlarına yaklaşması". Ülke içindeki kredi yaratma kapasitesinin içerdeki mevduat artışıyla sınırlı kaldığını ve bu artışın da az olduğunu söyleyen Gürses, yurtdışından finansman sağlanamamasının nedenlerini de şöyle açıklıyor:

"Şeffaf değilsiniz. Yolsuzluk konusunda hesap verebilir pozisyonda değilsiniz."

Varlık Fonu yasasının Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmesine de dikkat çeken Gürses, "Yani Meclis'te değil hükümetin darbe girişimi karşısında ilan ettiğini söylediği olağanüstü hal kapsamında değiştirildi. Oysa darbe girişimiyle ilgili bir şey değildi bu. Bu yüzden meşruiyet açısından sorunlu bir adım".

Şirketlerin devir işlemleriyle ilgili ilerde çok sayıda dava açılabileceğini belirten Gürses'e göre fon "oldukça karmaşık ama hukuki olarak altı boş":

"Bu mekanizma borçlanma piyasasına gittiği zaman potansiyel borç vericiler, yatırımcılar aynı soruları sormayacak mı? Muhtemelen bu soruları onlar da soracak. Bu yüzden en başından bunun kredibilitesinde sorunlar olduğunu düşünüyorum."

Uğur Gürses, devir işlemlerinin zamanlamasının "Referandum öncesi ekonomiye canlılık getirme ve moral sağlama" amacı taşıdığını düşünüyor:

"Referanduma daha iyi ekonomik koşullarda gitme çabası olarak görüyorum ben bunu ama işe yarayacak mı? Çok da yarayacağını düşünmüyorum açıkçası."

Varlık Fonu Kanunu'na göre Fon, "üç yıllık strateji yatırım planına göre yönetilir". Henüz böyle bir belgenin açıklanmadığını vurgulayan Gürses, "Normal koşullarda böyle devasa bir kamu operasyonunda yurttaşların önemli ölçüde çıkarlarını ilgilendiren böyle bir konuda atılacak adımlarım şeffaf ve hesap verebilir bir platformda atılması gerekir ama bunların hiçbirini göremiyoruz" diyor:

"Atanan kişilerin seçiminde bile çeşitli prosedürler olmalı hem özgeçmişleri, hem uzmanlıkları açısından belirli kriterler olmalı diye düşünüyorum ama burada onun da olmadığını görüyoruz."

Gürses'e göre Fon'un denetlenmesi de sorunlu bir konu. Fon'a devredilen şirketlerin Sayıştay denetimine tabii olmayacağını, Sermaye Piyasası Kurulu veya Rekabet Kurulu gibi çeşitli kamu otoritelerinin denetiminin dışında olacağını söylüyor Gürses.

Fon'a devredilen şirketlerin muafiyetleri konusunun da ucunun açık olduğunu aktaran Gürses, buradaki bankalardan alınan vergilerin bütçe için önemli bir kaynak olduğunu, vergi muafiyeti getirilmesi durumunda bütçenin zorlanacağını belirtiyor:

"Böyle başlanmış olması bile bu varlık fonunun ne kadar çalakalem hazırlandığını ve tasarlandığını gösteriyor".

Bu şirketlerde çalışan işçilerin durumunu sorduğumuzda ise "Şirketler anonim şirketi olarak kurulmuş normal şirketlerdi. Ama bu şirketi alıp da varlık yönetim fonunun kurduğu bir şirkete devrederseniz onların statüleri de değişmiş oluyor diye tahmin ediyorum. Çok karmaşık bir fotoğraf var ve orada çalışanların durumu da bunun içinde" diye yanıt veriyor.

Dünyadaki yatırım fonlarının bir borçlanma mekanizması kurmak değil mevcut zenginliği ve kaynakları gelecek nesillere aktarmak olduğuna dikkat çeken Gürses "Türkiye'de yapılan ise bugünkü harcamayı finanse etmek için gelecek nesilleri bugünden borçlandırmak" diyor.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) ekonomi araştırmacısı Nurullah Gür ise bu eleştirilere katılmıyor.

"Bu şirketler zaten Hazine'nin payı olan şirketler. Dolayısıyla bunun varlık fonuna devredilmesi çok sürpriz değil" diyen Gür, bu şirketlerin çoğunun ciddi nakit akışına sahip olmasına rağmen nakitlerin tamamını yatırım olarak kullanmadığını, bu hamleyle "Bu paraların bir havuza toplanıp buradan gelecek vaat eden alanlara yatırılması daha makul görülüyor" ifadelerini kullanıyor.

Gür, hükümetin bu şirketleri Varlık Fonu'na aktarmaya ihtiyaç durmasının nedeni olarak "Türkiye'nin ciddi büyük projelere finansman bulması ihtiyacını" gösteriyor:

"Şöyle bir realite var sonuçta: İçinde bulunduğumuz küresel kriz devam ediyor, etkileri hâlâ görülüyor. Bu tip dalgalı bir finans yapısının olduğu zamanlarda büyük projelere bankalar aracılığıyla fon bulmak kolay değil.

"Birçok ülke bu yolu seçerek kendi gelecek vadeden yatırımlarına kendileri fon sağlıyor, döviz kurundaki dalgalanma veya makroekonomik istikrarsızlığa karşı bir yastık sağlıyor.

"Bu bir finansal kaynakları çeşitlendirme aracıdır, büyük yatırımlar sadece buradan fonlanacak diye bir durum söz konusu değil."

Gür, Fon'a devredilen şirketlerin 20 milyar dolarlık değerinin bahsedilen hedefler için yeterli olmadığını ve ilerde Fon'un kaynaklarının çeşitlendirileceğini söylerken, kısa vadede başka bir kamu şirketinin devredilmesini ise olası görmüyor:

"İlerde sermaye piyasası aracılığıyla fon bulabilir veya sukuk ihraç edebilir".

Dünyada bu alanda değişik örneklerin olduğunu, yalnızca petrol ve doğalgaz şirketlerinin kaynaklarının aktarılmadığını anlatan Nurullah Gür, bazı ülkelerde bütçeden kaynak aktarıldığını, Güney Kore'de ise merkez bankasının kaynaklarının kullanıldığını söylüyor.

Gür, Varlık Fonu yasasında yer alan "üç yıllık strateji yatırım planına göre yönetilir" ifadesini sorduğumuzda ise Varlık Fonu'nun çok yeni bir kurum olduğunu hatırlatıyor:

"Bu stratejik planın ortaya çıkması ve kurumun gerçek bir kurumsal kimliğe kavuşması zaman alacaktır.

"Çok büyük ihtimalle yönetim kuruluyla beraber ve kurumsal yapının oluşmasıyla birlikte bu bahsettiğiniz dokümanlara da ulaşabileceğiz."

Nurullah Gür, bu belge oluşturulmadan, kurumsal süreçte belli bir aşamaya gelmeden Fon'un önemli adımlar atmayacağını düşünüyor.

Türkiye'nin borçlarını ödemede dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğunu ve bu yüzden borçların ödenememesi nedeniyle şirketlerin yabancı finansörlere verilmesi gibi bir ihtimalin olmadığını söyleyen Gür, "Bunların profesyonel yönetimi devam edecek ve ben bu alanlarda ciddi bir kırılma veya değişiklik yaşanacağını zannetmiyorum" diyor.

Gür'e göre devir işlemlerinin zamanlamasının da referandumla bir alakası yok:

"Bu Varlık Fonu'nun kurumsallaşması belli bir zaman alacak, tam olarak kurumsallaşmadan ciddi bir yatırım yapacağını ve referandum öncesinde ekonomiye katkı sunacağını beklemek doğru olmaz.

"Bu kurumun gerçek anlamda ekonomiye bir katkı sağlaması için 2-3 yıl geçmesi gerektiğini düşünüyorum."

Peki kurumsal kimliği oturmamış bir yapıya bu kadar büyük kamu şirketlerinin devredilmesi doğru mu?

Gür, bu sorumuza "Şu anda şirketlerin yönetiminde bir devir söz konusu değil, şirketler kendi profesyonel yönetimlerine devam edecekler. Şu anda sadece neyin ne olduğu ortaya çıktı. Bu varlık fonunun kaynakları nereden sağlanacak diye bir soru işareti vardı, dolayısıyla o kafadaki soruları belli bir ölçüde gidermek için bir yol almak önemliydi" yanıtını veriyor.

Şirketlerin yanı sıra Hazine arazilerinin neden Fon'a devredildiği konusunda bir fikri olmadığını söyleyen Gür, Fon'un denetlenmesi konusunda şunları söylüyor:

"Nasıl ki büyük şirketler dış denetime tabii tutuluyorlarsa bu varlık fonu da bir dış denetime tabii tutulacak. Dolayısıyla şeffaflıktan veya denetimden ödün verme gibi bir durumun söz konusu olacağını ben düşünmüyorum. Çünkü bu varlık fonunun doğasına aykırı bir durum.

"Varlık fonlarının şeffaf ve denetime açık olması gerekir ki etkin bir şekilde çalışsın. Dolayısıyla dış denetimin sağlanması bu açıdan kritik. Bunun sağlanacağını hem biz resmi gazetedeki metinden hem de başbakanın yapmış olduğu açıklamadan gördük. Şeffaflık ve denetimden uzak bir yapının kurulması mümkün değil."

"Bugün holdingleri nasıl özel ve uluslararası denetim kurumları tarafından denetleniyorsa bu şirketler de uluslararası kredibilitesi yüksek ve bilinen şirketler tarafından denetlenecek. Zamanla varlık fonu tahvil ihracında bulunacak ve kredi notu alacak bunu yapabilmek için."

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir