T24 - Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, 'Aramızdaki güvenilirlik sorununun nedenini anlamalıyız. Bizim yükümlülüğümüz Türkiye’ye karışık mesajlar vermemek. Türkiye’ninki ise reformlara sadık kalmak Türkiye’deki seçim süreci çok önemli ve hassas. Politikacılar kendileri için en önemli konuları işliyor. Ancak AB süreci partilerin seçim kampanyalarına kurban edilmemeli' dedi.
Türk dış politikası son derece iddialı. Ama AB’yle daha fazla koordinasyon olmaması halinde iddialı olmayı sürdürse de beklediği sonuçları alamayabilir. Güven Özalp'in Milliyet gazetesinde yer alan röportajı şöyle:
Türkiye’de genel seçimlere yaklaşık bir ay kala Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle, Milliyet’e konuştu. Seçim kampanyalarının son hızla sürdüğü bir ortamda hassas ve sorunlarla dolu bir süreç olan Türkiye-AB ilişkileriyle ilgili olarak Brüksel’den Ankara’ya “doğru mesajı” verme konusunda oldukça titiz davranan Füle, 12 Haziran sonrası için umutlu. Füle sürece yeni bir ivme kazandırmak istese de ilişkinin tutkulu bir tango havasına mı bürüneceği yoksa şu anki gibi rest ve blöflerle dolu poker partisi havasında mı devam edeceği konusunda çok sayıda soru işareti var...
'Türkiye stratejik ortak'
Avrupa Birliği ’yle Türkiye arasındaki süreç stratejik bir öncelik olmayı sürdürüyor mu?
Sürecin stratejik önemi konusunda şüphe olmamalı. Türkiye, AB için stratejik bir ortak. Sürdürülen müzakerelerin hedefinin üyelik olduğu da mevcut ve halen yürürlükte olan Müzakere Çerçeve Belgesi’nde belirtiliyor. Diğer üyelik müzakerelerinde de olduğu gibi son kararı verecek olan üye ülkeler. Ancak bu, ne sürecin stratejik önemini ne de nihai hedefinin tam üyelik olmasını etkilemez.
Partilerin seçim kampanyalarında AB konusuna ya hiç değinilmiyor ya da olumsuz değiniliyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?
Bu kampanyalarda politikacılar kendileri için en önemli konuları işliyorlar. Seçim kampanyaları çok önemli ve hassas ancak AB sürecinin bu kampanyalara kurban edilmemesi de önemli. Seçimler sonucunda Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik öneminin ve nihai hedefinin zayıflamaktan çok güçlendiğini görmeyi umuyorum.
AB ’nin Türkiye üzerinde hâlâ etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
AB Komisyonu’nun sert ya da yumuşak olması pek bir şey fark ettirmez. Oyunun kuralları gayet açık. Her şeyden önce Türkiye’nin bazı taahhütleri var ve hedefe ulaşacak adımları atmak Türkiye’ye bağlı. Önemli olan aramızdaki kredibilite (güvenilirlik)?sorununun nereden kaynaklandığını anlamak ve üstesinden nasıl geleceğimiz konusunda anlaşmak. Bizim kredibilite yükümlülüğümüz oyunun kurallarıyla ilgili. Türkiye’ye karışık mesajlar göndermemeliyiz. Türkiye’nin sorumluluğu ise reformlara bağlı kalmak.
Kredibilite sorunu zaman zaman tarafların sabrını zorluyor gibi...
Üyelik müzakereleri suni takvimlere değil her iki taraftaki isteğe ve güvene bağlı bir süreç. Seçimlerden sonra oluşacak hükümetin süreci devam ettirme konusunda kararlılık göstereceğinin yanı sıra yeni bir ivme yaratmamıza yardımcı olacağına da inancım tam.
Kredibilite sorununun yanı sıra güvensizlik sorunumuz da yok mu?
Hayır. Aramızda her zaman için güven var.
'Başlık açılmayabilir'
Müzakereler öyle bir aşamaya geldi ki ortada bir nehir var ama karşıya geçecek köprü yok. Size de öyle gelmiyor mu?
Ben bir nehir görüyorum ama birden fazla köprü de görüyorum. Nehri geçmek için hangi köprünün seçileceği önemli. Mesela Ek Protokol köprüsü seçildiği an askıdaki 8 başlığın açılması mümkün olur... Seçimler sonrası bize en yakın olan köprüyü seçip bu nehri geçebileceğimizi düşünüyorum.
'Türkiye rekabet başlığını hâlâ açamadı'
Adı üstünde bu bir müzakere süreci. Ancak kurallar da belli. Kestirme yol yaratılması ya da sorunun etrafından dolaşılması mümkün değil. Kriterler açık ve net. Müzakere sürecinin teknik olduğu kadar, üye ülkelerin kontrolünde olan siyasi niteliğe sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor. Sonuçta kriterlerin yerine getirilip getirilmediğine onlar karar veriyor.
Türkiye başlık üzerinde çalışmayı sürdürüyor, Komisyon’un Başkan Yardımcısı Joaquin Almunia ise ikna olmayacak gibi. Bu başlık Macar Dönem Başkanlığı bitmeden açılır mı?
Başlık mutlaka şu tarihte açılacak diye bir kural yok. Herkes bu başlığın Macar Dönem Başkanlığı’nda açılmasını istiyor ama başlık herkes hazır olduğu ve kriterler karşılandığı zaman açılır. Yetişmezse de bu bir trajedi olmaz.
'En çok görüştüğümüz bakan Ahmet Davutoğlu'
Türk dış politikasını AB’yi tamamlayıcı olarak mı görüyorsunuz yoksa “Başka alternatiflerimiz de var” mesajı olarak mı algılıyorsunuz?
AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Avrupa’da en fazla zaman geçirdiği Dışişleri Bakanı’nın Ahmet Davutoğlu olduğunu söylüyor. Ben de hemen hemen aynı şeyi söyleyebilirim. Bu Türkiye’nin önemini gösteriyor. Türk dış politikası son derece iddialı ve potansiyeli yüksek. Türkiye, bölgesinde önemli rol oynuyor. Bence AB’yle daha fazla koordinasyon ve daha yoğun bir ortak hareket olmaması halinde iddialı olmayı sürdürür ancak beklediği sonuçları alamayabilir. Bu sağlanırsa Türkiye hem bölgesinde hem de bölgesini aşan coğrafyada çok daha etkili olur. Daha fazla koordinasyon ve çabaları birleştirmek her iki tarafı da güçlü kılar.
Türkiye, İran, Libya gibi önemli konularda AB tarafından alınan yaptırım kararlarını uygulamama kararı aldı. Bu rahatsız edici mi?
Türkiye’nin AB’nin tutumunu benimsemesi tabii ki olumlu olur. Türkiye’nin belli konularda farklı görüşleri var ve tam bir karşıtlık söz konusu olmadığı sürece AB’nin tutumuna uyumlu davranmaması çok büyük bir problem yaratmayabilir. Dış politikada uyum kademeli bir süreç. Hiç kimse AB ve Türkiye’nin dış politikalarını bir gecede uyumlu hale getirmesini beklemiyor. Ama bu uyum sağlanırsa her iki tarafa da yararı olur.
BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNDE SORUMLULUK HÜKÜMETİN
Basın özgürlüğü konusunda AB ’nin verdiği mesajlar sizce yeterli mi?
Son aylara değil de son yıllara bakarsak Türkiye’nin ifade özgürlüğü konusunda büyük ilerleme sağladığını söyleyebiliriz. Ama sadece AB’nin değil, diğer uluslararası kurumların da altını çizdiği gibi daha yapılacak çok şey var. Mevcut yasal düzenleme ifade özgürlüğünü Avrupa standartları düzeyinde korumuyor.
Bu konuda sorumluluk hükümette değil mi?
Kesinlikle. Bu konuda soru işareti yok.
Tutuklu gazeteciler konusunda Türk hükümeti başta olmak üzere herkes farklı bir rakam veriyor.
Siz tam sayıdan haberdar mısınız?
Tutuklu gazetecilere saygısızlık olarak algılanmasın ama bu konuda sayılar değil ilkeler önemli. Bu konuyu Türk yetkililerle yaptığımız her toplantıda gündeme getiriyoruz, açıklamalar ve somut aktivitelerle bu konuya odaklanıyoruz. İfade ve medya özgürlüğünü sağlamada ana sorumluluk hükümette.
AB’nin seçim sonrası beklentileri
* Öncelik AB uygulamalarıyla uyumlu hale gelmek olmalı.
* Anayasa hazırlama süreci bizim açımızdan çok önemli, mümkün olduğu kadar kapsayıcı ve herkesin haklarını koruyucu nitelikte olmalı.
* Dini özgürlükler ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda da ilerleme bekliyoruz.
* Ek Protokol’ü uygulama zamanının geldiğini de görmek gerek.