Taylan Büyükşahin
@tbuyuksahin
Gazeteci, yazar Prof. Dr. Güngör Uras, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ekonomi derslerimize giriyordu. Güngör Hoca’nın derslerinin sıkıcı ve zor geçeceğini düşünmüştüm en başta. Ama daha ilk dersten yanıldığımı anladım. Güngör Hoca, hemen hemen her ders bize ‘katma değer’i anlatıyor ve gündeme dair keyifli sohbetler yapıyordu. Katma değer yaratmanın önemini, biz genç iletişimcilere aşılıyordu.
Geçtiğimiz perşembe günü Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Çanakkale’ye yaptığı ziyareti gazetem Dünya adına takip ettim. Bu ziyarette Güngör Hoca’nın ‘katma değer’ derslerini anımsadım fazlasıyla. Çünkü ekonomimizde katma değere dayalı politikaya geçileceğinin sinyallerini Bakan Çağlayan yapılan toplantıda verdi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) organizasyonunda yapılan Yeni Teşvik Sistemi Tanıtım Toplantısı’nda konuşan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ihracat konusunda Türkiye’nin geldiği seviyeyi anlattı. Çağlayan, coşkulu bir şekilde artan ihracata değinerek önemli rakamlar verdi. Mesela, ihracat yaptığımız pazarların yüzde 75’inde siyasi ve ekonomik krizler yaşandığını, buna rağmen ihracatımızın arttığını söyledi. Büyüme rakamlarımızdan bahsetti. Bu rakamlar, ekonomi adına ciddi gelişmelerdi. Ancak, Zafer Çağlayan bir noktaya geldiğinde sesindeki coşku gitti ve yerini bir karamsarlığa bıraktı. O da, ihracatla beraber artan ithalat rakamlarıydı.
Geçtiğimiz yıl Türkiye 135 milyar dolar ihracata karşılık, 240 milyar dolarlık ithalat yaptı. Bakan Çağlayan, Türk sanayisinin 100 dolarlık imalat yapabilmesi için, 43 dolarlık mal-yatırım ithal etmesi gerektiğini anlattı. Bunun önüne geçilmediği takdirde Çağlayan, 2023 için konulan 500 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşmanın zor olduğunu kaydetti. Her gelen yatırımı artık kabul etmeyeceklerini söyleyen Çağlayan, bu nedenle yeni teşvik sisteminde yüksek teknoloji ve katma değeri olmazsa olmaz olarak gördüklerini vurguladı.
Günümüze kadar ihracata ve sıcak para girişine dayalı büyüme modeliyle AKP Hükümeti politikalarını sürdürdü. Zafer Çağlayan, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’ye toplam 14.5 milyar dolar yabancı yatırım girdiğini, bu rakamın 10 yıllık AKP iktidarı boyunca ise 120 milyar dolar olduğunu söyledi.
İhracatta rekorlar kırılıyor, yabancı yatırımlar geliyor… Peki, o zaman neden ekonomik veriler istenilen seviyede değil?
Katma değer yaratamadığımızdan…
Güngör Hoca’nın köşe yazılarında kullandığı basit diliyle, anlaşılır şekilde anlatayım: Yabancı büyük bir marka Türkiye’ye yatırım yapıyor. Davullarla, zurnalarla, havai fişeklerle ve ‘yüksek’ protokolle fabrikasını açıyor. 3 bin kişiye de fabrikasında istihdam sağlıyor. Ancak, yüksek teknoloji ve katma değere sahip imalatını kendi ülkesinde sürdürüyor. Türkiye’yi sadece montaj üssü olarak kullanıyor. Bu marka Türkiye’ye gelmişken Türk pazarında da mallarını pazarlıyor. Türkiye’de yılda 1000 adet mal satıyorken, artık 5 bin adet satmaya başlıyor. Türkiye’den dünyanın pek çok ülkesine mallar ihraç ediyor. Sene sonunda da yıllık karını alıp kendi ülkesindeki bankaya yatırıyor. Bize kalan ise sadece sağladığı 3 bin kişilik istihdamla çevre sektörlere (finans, lojistik vb.) yaptığı ufak katkılar! Üstüne üstlük, markasını da Türkiye’ye bağımlı hale getiriyor.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın canını sıkan durum işte bu. Yukarıda verdiğim örnekteki markanın yerine, Türkiye’de üretim yapan dünyaca ünlü otomobil markalarından birisini koyarsanız, bu durumu daha iyi anlarsınız. Otomobil sektörü geçen yıl 20 milyar dolar ihracat, 6 milyar dolarlık da ithalat yaptı. Güngör Hoca’nın Ayşe teyzesinin cebine mi giriyor otomobil firmalarının Türkiye’deki karları, yoksa Almanya’daki Helga teyzenin mi?
Türkiye’ye yatırım yapan yabancı markalar, katma değer yaratmayı bırakın, ülke sanayisini ithalata bağımlı hale getiriyorlar. Geçen yıl Rusya’ya yaklaşık 5 milyar dolar ihracat yaptık. Ama yapılan ithalat 25 milyar dolar! Çin’e yaptığımız 2.5 milyar dolarlık ihracatın karşılığı ise 22.5 milyar dolar ithalat. Sadece Rusya ve Çin’den neredeyse yıllık 50 milyar dolarlık ithalat yapıyoruz!
Kendimiz üretmiyor, ithalata yöneliyoruz. Bu nedenle katma değer yaratamıyoruz. İstediğimiz kadar ihracat rekorları kıralım, bu sürdürülebilir bir kalkınma sağlamıyor. Yabancı yatırım bugün var, yarın yok. Geçtiğimiz yıllarda Mısır, tekstil sektöründe öyle teşvikler verdi ki, tekstilci işadamlarımız gözlerini kırpmadan Türkiye’deki fabrikalarını kapatıp Mısır’a yatırım yapmaya koştular. Sermaye, teşvik nerede tatlıysa oraya gider. Türkiye’ye gelen yabancı sermayeler için de bu geçerli. Yarın kalacaklarının bir garantisi yok.
AKP Hükümeti bu noktada katma değeri yüksek üretim sistemini nasıl sağlayacak, ithalat rakamlarını nasıl düşürecek bilmiyoruz. Şu an için görünen sadece yeni teşvik sistemine umut bağlandığı. Reel olarak önümüze ne çıkacak yakında göreceğiz.