Türkiye’de akademide mobbing tartışmaları gündemde. Her dört akademisyenden üçü mobbinge maruz kalıyor. Bir asistan, "Bazı bölüm hocaları okula bile gelmiyor her şeyi asistanından bekliyor. Buna itiraz etme durumunuz da yok" ifadelerini kullandı.
Genç Bilim Akademisi Çalışma Grubu Raporu’na göre akademisyenler arasındaki mobbing oranı yüzde 76.5’larda. Mobbingle karşılaşan genç akademisyenlerin bazıları akademiye veda ederken bazıları ise farklı alanlara yönelmek zorunda kalıyor.
Milliyet'ten Çiğdem Yılmaz'ın haberine göre, mobbinge uğrayanlar yaşadıkları süreçleri şu şekilde anlattı:
K.K : “ÖYP kapsamında Selçuk Üniversitesi’ne atandım. Hem akademik hem de personel kadrosunda bulunanların çoğu Konya’nın ilçelerinden gelmişti. Farklı bir şehirden ya da üniversiteden gelenler, o kabileye benzeyebildiği ölçüde kabul görüyorlardı. Ben bu uyumu sağlayamadım. Çünkü evrensel ve bilimsel olanın çok dışında bir işleyiş vardı burada. İlk yıllar ‘atanmış’ danışmanımla yaşadığım sorunları ciddiye almıyordum.
Bir şekilde politik ve dini duruşumu, ailemi, özel yaşamımı irdelemeye çalışıyor kendisine benzemediğini gördükçe tavrı katılaşıyor ve tatsızlaşıyordu. Bir gün beni odasına çağırıp beraber proje yazmamızı, kendisinin proje değerlendirme kurulunda olduğunu bu yüzden projemizin kolayca kabul edileceğini söyledi. Alınan bütçeyi de paylaşabileceğimizi belirti. Kabul etmedim. Bunun üzerine mobbing başladı. ‘Ya bir asistan gibi her gün gelir kapımdan bana selam verir bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorarsın ya da danışmanlığını bırakırım’ dedi. Bunun üzerine ben zor da olsa başka bir danışman buldum kendime.”
"Haftada bir gün gidip boş oturuyoruz"
İstanbul’da bir vakıf üniversitesinde asistanlık yapan G.K. ise “3 yıldır aynı üniversitede asistanlık yapıyorum. Farklı haksızlıkla karşıya karşı kaldığımız çok oldu. Yaşadığımız sıkıntıları bir arkadaşım hepimizin adına dile getirdiğinde de bölüm başkanı tarafından istifaya zorlandı. Son bir yıldır da okulumuza medya merkezi diye bir merkez açıldı. Her gün bir asistanın bu merkeze gitmesi zorunlu hale getirildi. Akademik çalışmalara yoğunlaşmamız gerekirken, hafta bir gün gidip orada boş boş oturuyoruz. Fakültenin ve üniversitenin bazı işlerini de bizim yapmamızı bekliyorlar ve yaptırıyorlar da. Bazı bölüm hocaları da okula bile gelmiyor her şeyi asistanından bekliyor. Buna itiraz etme durumunuz da yok. Danışmanlığınızı bırakmaları durumunda, yeni danışman bulmak zor” açıklamasını yaptı.
"Kadro şartı kişiye göre belirleniyor"
O. G. İstanbul’da bir üniversitede YÖK bursuyla asistanlık yaptığını belirterek şunları aktardı:
“Herhangi bir üniversite akademik bir kadroda değilim. Ancak şu anda YÖK bursuyla bir araştırma görevlisi gibi derslere giriyorum ama sigortam yok. Bu bursun amacı; öğrenciye kendi tez konusuyla ilgili bir üniversitede çalışma imkânı sağlamak. Akademideki en büyük sıkıntılardan biri de kadro. Birçok yerde kişiye göre kadro açılıyor ve kimin o boş kadrolara gireceği önceden belli. Kadro şartları kişiye göre belirleniyor. Doğuda bir üniversitede kadro açıldı. Kadronun açıldığı ilde köklü bir aileden gelen bir arkadaşım vardı ve özellikle gitmeden arkadaşıma ‘Bu kadroyu senin için mi açtılar’ diye sordum. ‘Hayır’ dedi ama son sırada olmasına rağmen onu kadroya aldılar.”