Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2013’ten beri ilk kez savaş uçakları ile Dağlıca ve çevresindeki PKK mevzilerine operasyon düzenlemesi, Türkiye’de çözüm sürecinin bitip bitmediği yönündeki tartışmaları alevlendirdi. PKK kanadından yapılan açıklamalarda, “Türk tarafının ateşkesi tek taraflı bitirdiği” yönünde bilgilere yer verilmesi dikkat çekiyor. DW Türkçe’ye konuşan terör uzmanı Nihat Ali Özcan, Türkiye’nin ‘çetrefilli’ bir döneme girdiğini söylüyor. Muhalefet de bölgedeki gelişmeleri endişeyle izliyor.
Dağlıca’da TSK ile PKK arasında neler yaşandığına ilişkin resmi açıklamayı Genelkurmay Başkanlığı yaptı. Açıklamaya göre, PKK’nın silahlı saldırısından sonra F-16’larla bölgeye operasyon yapan TSK; silahların raylı sistemle mağaralara yerleştirildiği PKK mevzilerinin imha edildiğini duyurdu. PKK kanadından ise “Türk tarafı ateşkesi tek taraflı olarak bitirdi” açıklamaları geldi, ancak daha sonra bölgedeki hareketlilik sadece Dağlıca’yla sınırlı kalmadı.
Peki bu gelişmeler, Türkiye’de son 3 yıldır terörle mücadele için yürütülen ve parlamento seçimleri sırasında özellikle AKP ile HDP’yi karşı karşıya getiren çözüm süreci açısından ne anlama geliyor?
“PKK’nın özgüveni yüksek”
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan terör uzmanı Nihat Ali Özcan, bölgedeki hareketliliğin Dağlıca ile sınırlı olmadığını hatırlatıyor. PKK’nın ‘durduk yere’ hareket etmediğini, jandarma gibi bölgedeki güvenlik güçlerinin hareketliliğini anladığında savunmaya geçtiğini söyleyen Özcan, “TSK ve PKK’nın karşılıklı olarak pozisyonlarını yenilemeye çalıştığı görülüyor. Bölgedeki hareketlilik de önümüzdeki süreçte artacak gibi görünüyor. Çünkü 7 Haziran parlamento seçimiyle birlikte çözüm sürecinin aktörlerinin pozisyonlarında değişiklik oldu. Şimdi daha güçlü, özgüveni yüksek bir PKK var. İktidardaki AKP ise ciddi olarak zayıfladı” diyor. Irak ve Suriye’deki sıcak gelişmelerin de PKK’nın ‘işine yaradığı’nı anlatan Özcan, “Özgüveni yüksek bir PKK, önümüzdeki süreçte Türkiye’den daha fazla ne talep edeceğinin hesabını, provasını yapıyor olabilir. PKK’nın son dönemdeki hareketliliği de bunu gösteriyor” tespitini yapıyor.
7 Haziran sonrasında çözüm sürecinde böylesi bir dağınıklığın yaşanmasının da sürpriz olmadığını dile getiren Özcan’a göre; çözüm sürecinin de özündeki teknik yanlışlıklar görülmeye başlandı. AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne yol, havaalanı yapmak gibi sosyal açılımlarda bulunduğunu ancak PKK’ya ve bölge halkına devletin meşru otorite olduğunu gösteremediğini söyleyen Özcan, “Son dönemde bölgede güvenlik açığı yaşanmıştı. AKP, önyargılı yaklaşıp TSK’yı bile sürecin dışına çıkarmaya çalışmıştı. Böylelikle bölgede PKK, bölgede halkın kontrolünü ele geçirdi. Halk da kendini koruyacak devlet kalmayınca HDP’ye yöneldi. HDP’nin meclise girmesi ve sonrasında bölgenin sıcak çatışma açısından hareketlenmesi de bu gelişmelerin doğal sonucu olarak görülmeli” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Çetrefilli bir süreç”
Peki; sürecin geleceği ne olacak?
Özcan, sürecin geleceğini kurulacak hükümetin karakterinin belirleyeceğini söylüyor ancak Türkiye’nin bir erken seçime doğru gittiğinin de altını çiziyor.
“AKP - MHP hükümeti kurulsa bile sürecin geriye sarılması mümkün değil. Çünkü 10 milyon insan PKK’ya yakın duran bir partiye oy verdi. AKP - CHP hükümeti kurulursa, çözüm sürecinde biraz zaman kazanılır” diyen Özcan’a göre, kurulacak her koalisyonun üçüncü ortağının Cumhurbaşkanı Erdoğan olacağına vurgu yapıyor.
Özcan, “Çetrefilli, karmaşık bir dönem var önümüzde. Sürecin aktörleri toplumu hareketlendirmek için farklı stratejiler içine girebilir. Bunu PKK da yapabilir, AKP de. Kesin olan bir şey var ki; bundan böyle hiçbir şey AKP’nin iktidara geldiği günlerdeki gibi olmayacak” tespitini yapıyor.
“Silahsızlanmaya dönüşmedi”
Dağlıca başta olmak üzere bölgedeki hareketlilik muhalefetin de gündeminde. Çözüm süreciyle ilgili gelişmeleri CHP’de en yakından takip eden isimlerin başında gelen Sezgin Tanrıkulu, DW’nin “Çözüm sürecinde bir tıkanma mı yaşanıyor?” sorusuna “Türkiye; yanlış Suriye politikasıyla çok yanlış bir noktaya geldi. Ve bu politikada ısrar edildikçe bölgedeki hareketlilik artıyor. Çözüm süreci dediğimiz süreç bir türlü silahsızlanmaya dönüşmedi. AKP; imkan varken bunu yapamadı. Bölge karışık ve hareketli. Bölgede ne olacaksa sadece Türkiye’nin inisiyatifiyle olacak noktasından çok uzaklaştık. Bunun sorumlusu da AKP’dir” yanıtını veriyor.
AKP’nin bölgedeki huzuru korumak gibi bir sorumluluğu olduğunu söyleyen Tanrıkulu’na göre, yeni meclisin bu sorunları açıkça konuşması gerektiğini anlatıyor. Bu noktada en büyük sorumluluğun AKP’ye düştüğünü dile getiren Tanrıkulu, “Meclisin yeni başkanı da AKP’den. AKP, diyalog kanallarını gecikmeksizin açmalı” diyor. Çözüm sürecinde AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan odaklı gelişmelerin geçmişte kaldığının altını çizen Tanrıkulu’ya göre önümüzdeki süreçte şiddetten özellikle kaçınılması da hayati önem taşıyor.
“Çözümsüzlük dayatılıyor”
HDP cephesi de bölgedeki gelişmelerden endişeli. Her ne kadar seçim kampanyası boyunca AKP yetkililerinden “Çözüm sürecinden geri dönülemez” açıklaması gelmiş olsa da HDP bu açıklamaların samimi olmadığını düşünüyor.
HDP’li İbrahim Ayhan, bu düşüncenin temelini DW Türkçe’ye açıklarken “AKP; hem sınırdaki gelişmeleri bahane ederek hem de Dağlıca gibi çatışma alanlarını temel alarak savaş çıkarmaktan yana olduğunu gösteriyor. Bölgedeki askeri hareketlilik hiç bitmiyor. TSK’nın F-16’larla PKK mevzilerini bombalaması savaşın başladığına işaret ediyor” diyor. AKP’nin ‘çözümsüzlük dayatmak’yı temel alan politikasının Türkiye’ye çok şey kaybettireceğini artık hem Kürtlerin hem de Türklerin bildiğini söyleyen Ayhan; “AKP’nin halkı birbirine düşürecek açıklamalardan, hareketlerden kaçınmasını bekliyoruz. Bu bekleyişimiz sürerken, kamuoyunun dikkatini de hep çözüm sürecinde tutacağız” değerlendirmesi yapıyor.