Kültür-Sanat

Türker İnanoğlu: Kemal Sunal askere zamanında gitmedi, Müjdat Gezen'le gidip birliğine teslim ettik

"Hülya Avşar magazine yem oldu, prestijini kısmen kaybetti"

05 Nisan 2018 14:55

Duayen sinemacı Türker İnanoğlu, Yeşilçam Sineması'nın sevilen ismi Kemal Sunal'ın zamanında askere gitmediğini söyledi. Sunal için, "Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli komedyenlerinden biri" diyen İnanoğlu, Sunal'ın o dönem çok popüler ve yoğun olduğundan dolayı askere gidemediğini ifade etti. İnanoğlu, "En sonunda biz Müjdat Gezen'le birlikte Kemal'i götürüp birliğine teslim ettik" dedi.

İnanoğlu, Hülya Avşar'dan da, "Türk Sineması'na gelen fiziği en güzel yıldızlardan biriydi" diyerek bahsetti. "Sinemada çok beğenildi ve sevildi, zaman içinde olur olmaz filmlerde oynadı, biraz da magazine yem oldu" diyen İnanoğlu, "Bu yüzden prestijini de kısmen kaybetti. Bugün tekrar gayret etse yeniden başa güreşir" ifadesini kullandı.

Sözcü'den Nil Soysal'ın sorularını yanıtlayan Sunal'ın açıklamaları şöyle:

"Yerlerine adam yok"

Bugünkü şöhretleri nasıl buluyorsunuz?

Bir Tükan Şoray'ın, bir Cüneyt Arkın'ın tahtına oturacak oyuncular var mı? Yerlerine adam yok bugün. Sadece başrol oyuncularının yerine değil, karakter oyuncularının yerlerine koyacak kimse de yok. Bir Hulusi Kentmen'in, Vahi Öz'ün, Necdet Tosun'un, Cevat Kurtuluş'un, Öztürk Serengil'in, Hüseyin Baradan'ın, Adile Naşit'in, Mürüvvet Sim'in yerine konulacak karakter oyuncusu olarak da kimseyi görmüyorum. Sırt hamallığından gelen Erol Taş mesela… Erol'u da ben getirdim bu piyasaya. Asistandım. Bir film çekiyoruz, iki tane bar fedaisi lazım. Yardımcım Suat gitti iki tane adam getirdi. Biri Şükrü diye bir adam, biri de Erol Taş. Bunlar Mahmutpaşa'da sırt hamalıymış! Ama çok efendi adamdı Erol Taş. Çok saygılıydı. Çok filmimde oynadı benim. Bilhassa o Kara Muratlarda… Kötü adamken kahramandı! Böyle adamlar bir daha gelmez.

Neden gelmez?

Bir defa çok magazine düştü veya düşürüldü yeni sanatçılar. Para hırsına kapıldılar. Para hırsı, rolün cazibesinin önüne geçti. Bir de hepsinden önemlisi bir bölümü politik olmaya başladı. Her türlü yapılan iyi icraatı beğenmemeye, muhalif olmayı meziyet sanmaya başladılar. Mesela sağ partilere karşı oldular. Ama çoğu da göstermelik bunların. Solcu olanlar da iktidarın nimetinden faydalanmak için, sağcı gözüküp seçimde sol partiye oylarını veriyorlardı. Seyirci de farkında. Bu yüzden hem sempati, hem itibar kaybediyorlar.

"En yetenekli Hülya'dır"

Hülya Avşar'ı da yeri doldurulmayanlar arasına koyuyor musunuz?

Hülya Avşar Türk Sineması'na gelen fiziği en güzel yıldızlardan biriydi. Sinemada çok beğenildi ve sevildi, zaman içinde olur olmaz filmlerde oynadı, biraz da magazine yem oldu. Bu yüzden prestijini de kısmen kaybetti. Bugün tekrar gayret etse yeniden başa güreşir.

Fatma Girik'le de çok film çektiniz siz?

Daha ne Türkan, ne Filiz, ne Gülşen, hiçbiri yokken benim filmlerimin başrol kahramanıydı Fatma Girik. “Erkek Fatma” derler. Öyledir. Çok sağlam kızdır. Çok da iyi oyuncudur.

Bir yetenek sıralaması istesem… Kimdi en yeteneklisi?

Türkan'ı ayrı tutuyorum ama, Hülya Koçyiğit kabiliyet olarak hepsinden daha kabiliyetlidir. Konservatuvarlıdır zaten. Daha küçücüktü, konservatuvarda öğrenciyken Susuz Yaz filmi ile ortalığı birbirine kattı. Sonra da yürüdü gitti. Hülya'nın altından kalkamayacağı rol yoktur. Sonra da dönemin en iyi futbolcusu Fenerbahçeli Selim Soydan ile evlilik yaptı, ikisi de birbirine çok yakıştılar. Hülya da şimdi torun sahibi…

Komedi anlayışı da değişti mi bugün?

Eskiden komedi filmleri daha halk tipi komedilerdi. Bugün daha değişik bir komedi tarzı var. Ben pek anlamıyorum! Belki başkaları anlıyordur. Ama bunların içinde Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan'ın ve Ata Demirer'in filmlerini tabii ki onlardan ayırıyorum.

Polis Tarık'ı götürdü

Tarık Akan da komediyle başlamıştı…

Gülşen'le Tarık'ı ben romantik komedilerde oynatmaya başladım. İkisi de komediyi iyi yapıyorlardı ve iyi bir ikili olmuşlardı. Tarık çok iyi bir insandı. Ailece de çok seviyorduk onu. Kendine göre ideolojik yönleri vardı. Hürriyet Gazetesi her sene Avrupa'daki Türklere “Sılanın Sesi” diye bir yarışma yapar, o yılın en sevilen sanatçılarını seçer, seçilen sanatçılar, Avrupa'nın beş büyük şehrinde halkın huzuruna çıkardı. 80 ihtilalinin hemen arkasından o sene Tarık, Gülşen, Zeki Müren, Emel Sayın ve başka arkadaşlar gibi büyük bir kadro çıktı.

Frankfurt'taki törende Tarık sahneye çıktı, ihtilali tenkit eden bir konuşma yaptı . Sanıyorum Tercüman Gazetesi'ydi… Bunu manşetten verdi. Dönüşte havaalanında polis Tarık'ı alıp götürdü. İlerleyen günlerde Gülşen'i, beni, Zeki Müren'i ve diğer sanatçıları ifadeye çağırdılar. Biz ifademizde: “Görmedik, duymadık” dedik!

"Ajda sinemayı sevmedi"

En yeteneksizleri de sorsam…

Öyle bir şey yok. Yeteneği olmayanlar kayboldu gitti zaten. Ama sinemayı sevmeyen oldu mu diye sorsan; “Oldu” derim. Ajda sevmedi mesela! Sadece iki film çektim ben Ajda ile…

Ajda Pekkan da yarışmayla gelmişti yanılmıyorsam…

Ajda Ses Mecmuası'ndan geldi. Sinema yarışmasında Ajda birinci, Hülya Koçyiğit ikinci olmuştu. Zamanla Hülya sinemada tepelere çıktı tabii, onu anlattım. Ama Ajda'nın inanılmaz bir müzik tutkusu vardı. Sete elinde teyple gelirdi… O zamanlar elde taşınan teypler vardı. Sette çalışırken, sahnesi yoksa hep kenara çekilir, şarkı dinlerdi. Çok azimli ve çok saygılıydı. Ama sinemada o kadar parlak değildi. Zaten yapmadı da. Sinemayı sevmedi o.

"Kemal Sunal zamanında askere gitmedi"

Kemal Sunal özel hayatında çok ciddi bir adammış, doğru mu?

Kemal Türkiye'nin gelmiş geçmiş en önemli komedyenlerinden biridir. Benim çok iyi ahbabımdı. Kemal o sırada çok popüler, bir filmden çıkıyor, öbür filme giriyordu. Bundan dolayı askere gitme fırsatı bulamadı. Asker kaçağıydı. Polis ve askeri inzibat Kemal'i aramaya çıkardı, o da bazen gelir Kanlıca'daki evimde kalırdı.. Ailece de iyi görüşürdük. Karısını ve çocuklarını çok severim. Çok iyi bir adamdı. Son zamanlarında biz Kemal'le cenazelerde karşılaşırdık. Ben de hiçbir yakınımın cenazesini ihmal etmem, o da etmezdi. Ama en sonunda biz Müjdat Gezen'le birlikte Kemal'i götürüp birliğine teslim ettik. Müjdat da benim çok yakın arkadaşımdır. Kazandığı paranın büyük kısmını sanatçı yetiştirmek için gençlere ve eğitime harcayan biridir.

Müjdat Gezen ile de bir anınızı anlatır mısınız?

(Gülüyor) Çok anı var Müjdat'la… Bak aklıma ilk geleni anlatayım sana. Sadık Şendil'i bilirsin. Kanlı Nigar gibi, 7 Kocalı Hürmüz gibi çok değerli eserleri vardı. Bizim Gırgıriye'nin de yazarıydı. Allah rahmet eylesin, çok değerli bir ağabeyimizdi. İlk Gırgıriye'yi çekiyoruz. Sete Sadık ağabey ile birlikte gittik. Ben yönetmenle konuşurken, Sadık ağabey gözünü bir kıza dikmiş, bakıyor. “Hayrola” dedim. “Oğlum ben bu kıza bayılırım” dedi. Kız da ikinci, üçüncü sınıf rollerde oynayan bir kızcağız. O sırada Müjdat geldi yanımıza. Ona da söyledi.

Tabii Müjdat yüzsüz! Hemen çağırdı kızı: “Bak kızım Sadık Bey'i tanıyor musun? Seninle yemek yemek istiyor” dedi. Tabii Müjdat'ın da bekarlık yılları o yıllar. Sonra da ekledi: “Al bir arkadaşını, yarın akşam dördümüz yemeğe gidelim.” Bu arada Sadık ağabeyin evi Bursa'daydı. Eşi pek gelmezdi İstanbul'a. Randevulaştılar. Ertesi akşam saat sekizde Ortaköy'de Batanay Restoran'da buluşacaklar. Ertesi gün Sadık ağabey erkenden geldi benim ofise: “Türker ben şimdi Galatasaray Hamamı'na gidiyorum. Oradan da Hilton'a Mehmet'e tıraşa gideceğim. Sonra ne giyeyim? Siyah mı, lacivert takım mı?” diye sordu. “Baba” dedim, “Ne giyersen giy, çuval giysen yakışır sana.” Heyecanla çıktı gitti. Akşam yedide benim ofiste olacak. Müjdat da gelecek, buradan birlikte gidecekler. Müjdat saatinde geldi. Bekliyoruz Sadık ağabeyi. Saat sekize on kala bir telefon: “Ben akşamki senaryo toplantısına katılamayacağım. Yengeniz geldi! Müjdat'a söyle o senaryo benim, burnunu sokmasın!”

Türker İnanoğlu, Türkan Şoray'dan Cüneyt Arkın'a, Özal'dan Demirel'e kadar bilinmeyen anılarını anlatıyor…

Yıl 1960… Erler Film'i kurdum. İlk film: İçimizden Biri. Turhan Seyfioğlu, Orhan Boran yıldız o zaman. Çok az filmde oynamayı kabul ediyorlar. Benim filmimde oynamayı kabul ettiler. Onlarla garanti diye baktığım film şöyle böyle gitti. Kendini zor kurtardı. İkinci filmimi yaptım, Kalp Yarası. Film hiç tutmadı. Yerlerde sürünüyor! “Eyvah!” dedim: “Battık biz!”

Zirveye giden yol

Çekinerek üçüncü filme girdim. Safa Önal'ın senaryosunu yazdığı benim yönetmenliğimde 3. film “Hancı”ya başladık. Dönemin en ünlü yıldızı Gülistan Güzey, Turgut Özatay ve Parla Şenol'un başrolünü oynadığı film. Bu filmim büyük bir patlama yaptı!… Girdiği sinemadan çıkmıyor film. O zamanlar bir film 8-10 kopya basılırdı. Hancı'nın patlamasının üstüne ek olarak 28 kopya daha basıldı. 38 kopya ile Türkiye'de vizyona girdi. İkinci filmim iş yapmadığı için başta işletmeciler Hancı'yı almak istemediler. Pursantaj memuru denilen adamlar vardı. Öyle 8-10 kişi buldum. Hepsine birer kopya verdim. Götürüyorlar. Her akşam sinemada oynatıyorlar filmi. Parayı da topluyorlar. Ertesi günü posta yoluyla şirkete gönderiyolardı. Çünkü o zaman öyle banka yoluyla filan değil, paralar posta ile gönderiliyordu. Hancı'yı “Bahriyeli Ahmet”, “Kadın Berberi”, “Bulunmaz Uşak, “Çöpçatan” ve “Yolcu” izledi. Bu altı film de arka arkaya patlayınca Erler Film zirveye oturdu. 1960'dan bugüne Allah'a şükür bir daha da zirveden inmedi…