Magazin

Türkan Saylan yanıt verdi

12. Ergenekon dalgasıyla birlikte evinde arama yapılan ÇYDD başkanı Türkan Saylan tüm merak edilenleri açık gönüllülükle yanıtladı.

18 Nisan 2009 03:00

12. Ergenekon dalgasıyla birlikte evinde arama yapılan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği başkanı Türkan Saylan tüm merak edilenleri açık gönüllülükle yanıtladı.

Ayşe Arman’nın gerçekleştirdiği röportajda Saylan, kendi hayatından annesine, başkanlığını yaptığı dernek faaliyetlerinden, sağlığına kadar bir çok konuda konuştu

Hareketli ve hararetli günler yaşıyorsunuz...

- Hem de nasıl. Ama moralim iyi. Çünkü iyi şeyler de oluyor. Bize daha çok kadınlar başvuruyordu, Cumhuriyete sahip çıkmak isteyen kadınlar. Çünkü biliyorsun laiklik elden giderse, en çok kadınların başı belaya gidecek. 12. Ergenekon dalgasıyla birlikte, erkek üyelerimizde inanılmaz bir artış oldu. Bütün şubelerimize akın ediyorlar. Upuzun bağış ve üye olma kuyrukları oluştu. Herkes, "Biz ne yapabiliriz?" diye soruyor.

Ne yapabiliriz gerçekten?

- Bugüne kadar 29 bin üniversite öğrencisine burs vermişiz, ben bunun 100 bine çıkmasını istiyorum. 36 bin 600 kıza da ilk öğretim - lise bursu vermişiz, onun da 100 bine ulaşmasını istiyorum. Bunu başarırsak, Türkiye artık yıkılmaz. Bütün bu gençler, dünyayı kucaklayan, çağdaş Atatürkçü gençler olacak. "Ne yapabiliriz?" diye soranlara, "Bize bu şekilde destek olabilirsiniz" diyorum. Hiçbir şüpheleri olmasın, o kadar başarılı bir çalışma ki, zaten o yüzden rahatsız etti insanları. O yüzden üzerimize geldiler.

Ben sizinle yaptığım röportajdan sonra bir sürü mail aldım. Suçlamalar, iftiralar da var. Sizinle onları da paylaşayım istiyorum. Biri diyor ki mesela, "Derneğin Beşiktaş şubesine burs için başvurdum. Siyasi görüşümü sordular. ’Ailede namaz kılan biri var mı?’ dediler, ’Oruç tutuyor musun?’ diye sordular. Ama okuduğum okulla ilgili bir şey sormadılar..."

- Bu arkadaş biraz abartmış. Ama tabii ki bize gelenlerin siyasi görüşlerini öğrenmek zorundayız. Çünkü içimize sızmaya çalışıyorlar. Sadece dinciler değil, başka gruplar da. İşçi Partisi filan da.

Ama kimse söylemez ki gerçeği.

- Yok bazı sorularla neyin ne olduğu ortaya çıkıyor.

Kız devam ediyor, "Bana burs vermediler. Ateist olsaydım vereceklerdi. Bir arkadaşıma verdiler, üç ay sonra da Hıristiyan oldu!"

- Yok canım daha neler! Bizde namazında niyazında çocuklar da var. Ama mesela İmam Hatiplilere burs vermiyoruz, çünkü zaten onları destekleyenler var.

Hakkınızda söylenenler, suçlamalar, iftiralar sizi üzüyor mu?

- Hayır. Çünkü kaç zamandır var, yeni değil. Bakın biz bir çalışma içindeyiz, karşıtlarımız da öyle. Dolayısıyla, ellerinden geleni ardlarına koymayacaklar. İlk günden beri telefonlar geliyor, "Bomba koyduk, öleceksiniz, gebereceksiniz..." deniyor. Sürekli polis korumasında geziyorum ben.

MİT raporu tam bir komedi

Şu meşhur MİT raporu neyin nesi?

- Tam komedi. Birisi bir ihbar mektubu yazmış, adressiz, imzasız: "Bankaya gittim de birileri geldi, aralarında Türkan Hanım da vardı, para çektiler, yurtdışından geliyordu para, zaten onlar hıristiyanlık propagandası yapıyor" türünden, kuşların bile güleceği bir şey. MİT de üstüne imza atmış.

Nasıl olabiliyor?

- E oluyor. Ergenekon’da da var imzasız ihbar mektupları. Birileri yolluyor. "Annesi İsviçreliydi, zaten Hıristiyandı..."

Her şeyin müsebbibi anneniz mi?

- Tabii tabii. Zavallı annemi de Katolik yaptılar, oysa Katolik olsa Müslüman olamazdı, Katolikler din değiştiremez. Benim annem Protestan’dı. Fakat babamla evlendikten sonra Müslüman oluyor. Ama işte düşmanlık yapacaklar ya, bunu görmezden geliyorlar, eski ismi ve dininin yazılı olduğu yeri alıyorlar.

Siz de dış mihraklar için çalışan bir Amerikan ajanı oluyorsunuz ve Hıristiyanlığı yaymak için uğraşıyorsunuz.

- Evet. (Gülüyor)

Bunu ciddiye alanlar var mı?

- Düşünsene, MİT raporuna dönüştü. Cemal Uzgören imzasıyla Bakan’a sunulmuş. Bakan da almış okuyor, kadere bak ki, ben o sırada Bakan’ın odasına girdim. "Valla kabahatim yok elime tutuşturdular" dedi.

Siz bu Cemal Uzgören’i gidip bulmadınız mı? "Kardeş ne iş?" diye!

- Valla, ben MİT’i dava ettim. "Var mı böyle bir şey, yok mu söyleyin" dedim. Ben uyurgezer miyim? İki hayat mı yaşıyorum? Benim vaktim bile yok kilise açacak, Hıristiyanlık propagandası yapacak. "Siz söyleyin nedir bu işin aslı?" dedim. "Yok böyle bir şey" dediler. "Ama belge var, o ne anlama geliyor?" dedim. "Bizde gizli" dediler, "Siz o belgeye imza atan adamlarınızla konuşun, ne olup bittiğini bilmek istiyorum" dedim. "Böyle bir belge var, ama ihbar kimden geldi söyleyemeyiz" dediler. İhbar mektubu olarak bakana sunmuşlar. "Lütfen beni temize çıkarın" dedim. Baktım bir ilerleme yok, tazminat davası açtım. Şöyle sonuçlandı: "Böyle bir şey yazıldı ama çok gizli. Siz bunu kullanan basını mahkemeye verin."

Verdiniz mi?

- Tabii. Hep veriyoruz. Kazanıyoruz da. Ama adamlar yok oluyor.

ÇEV’le, SEV’le ilgili de bir şeyler yazıldı, çizildi değil mi?

- Evet, onlar da güya Hıristiyanlığı yaymaya çalışıyormuş. Dünya Kiliseler Birliği deprem sırasında Türkiye’ye yardım etti. Yıkılan bir okula ek derslik yaptılar, biz de o okula yurt yaptırdık. Vayyyy. Demek öyle. Bundan esinlenerek hikayeler uydurdular. Tahkikatların hepsi yapıldı. Sonuç sıfır. Ama işte, çamur at izi kalsın.



Bir lezbiyenliği eksikti lezbiyen de yaptılar

"Çocuklar namaz kılmak yerine bale yapsınlar" dediniz mi?

- Tabii ama camide değil. Çocukları sıranın üzerine çıkarıp, namaz kıldırıyorlardı. "Öyle yapacaklarına bale öğretsinler!" dedim. Beni suçlayan suçlayana, bir grup da PKK’lılara yardım etmekle suçluyor.

O nereden çıktı?

- Asuman Özdemir diye bir kadın, Zaman Gazetesi’ne röportaj veriyor. Güya bize üyeymiş de, bakmış biz hep PKK’lılara burs veriyormuşuz -Kürtlere PKK’lı diyenler var biliyorsun-, infial etmiş filan. Böyle bir şey olabilir mi? Asuman Özdemir, şimdi Ergenekon davası sanığı. Herkes bir şey söyledi durdu, Abdurrahman Dilipak’lar filan benim için öteden beri "Bu kadını ne zaman içeri alacaksınız?" diyor. Sonra bir abukluk daha çıktı. Savcı dedi ki, "Türkan Hanım bu sefer cinsel yaşamınız hakkında bir şey var..."

Daha neler!

- Evet. Yine bizim Asuman’mış. Meğer sürekli oraya buraya mail atarmış. Anlattığı da ilginç. Asuman, Ayvalık’a gidiyor...

Sizi PKK’ya yardım etmekle suçlayan hanım değil mi?

- Evet, bence hayal gücü kuvvetli, başarılı bir yazar olabilir. Ayvalık’a gitmiş, orada bir kafeye oturmuş. O da ne! Bir minibüs gelmiş, içinden orta yaşlı kadınlar çıkmış, "Ben bunları nereden tanıyorum?" demiş, derken kızıl saçlı bir kadın inmiş. A bir bakmış Türkan Saylan. Güya, biz çirkin çirkin şakalaşıyormuşuz.

Nasıl yani?

- Olmamamız gerektiği kadar samimiymişiz. Yanındaki Ayvalıklı bir hanım demiş ki "Bak ne güzel hanımlar çok keyifli." O da demiş ki "O Türkan Saylan ve karıları. Her sene buraya gelirler, alem yaparlar!" 10 yıl önce bir kere gittiğim yer. Nasıl bir mekanizma bu? Belki de böyle hasta beyinleri buluyorlar, para ödüyorlar, "Abuk hikayeler uydur ve mail at" diyorlar.

Yazık! Ben sizin lezbiyen olduğunuzu kaçırmışım.

- Ya daha bir sürü şey var. Hepsi benim: Amerikan Ajanı, PKK yanlısı, örtü düşmanı, darbeci, misyoner. Kilise açmak ve İncil bastırmak gibi suçlarım da varmış. En son lezbiyen de oldum. Tuhaftır, kimseye yaranamıyorum: Kürt militanlar da "Bizi asimile ediyor, çeksin elini üzerimizden" diyorlar.

Yine de yeterince yaratıcı değiller!

- Tabii tabii. Bir grup da "ırkçı milliyetçi" olarak nitelendiriyor. "Vatan haini" ilan edenler de var. Soros’dan para aldığımızı yazdılar, böyle bir şey yok ama AB projesi yapıyoruz. Kahvelerde insan haklarını anlattık, polise eğitim verdik. Aaa unuttum (gülüyor) Fethullah Gülen’ci bile dediler.

Oysa o Müslümanlığı, siz Hıristiyanlığı yayıyorsunuz diye biliyorum ben!

- "Aslında Atütürk düşmanıdır" diyen de var. Bir de gardrop Atatürkçüsü çıktı...

O neymiş?

- Bir şey yapmadan kendini Atatürkçü addeden. Komünisti söyledim mi, o da vardı. Şimdi artık "Ben neyim?" diye soruyorum... 

İşte her şeyin müsebbibi annem

İsviçre asıllı annem Lili Mina Raiman, babamla evlendikten sonra ismini "Leyla" olarak değiştiriyor ve Müslüman oluyor. Düşmanlarım, nüfus kütüğüne gidip, "İşte annesinin adı Lili Mina, dini de Hıristiyan, kendisi de zaten Hıristiyanlık propagadası yapıyor!" dediler. Oysa aynı kütükte annemin dinini ve ismini değiştirdiği de işlenmiş vaziyette. Onu tabii hep görmemeyi tercih ettiler.

Ordu, sivil toplum örgütü gibi çalışıyor

"Ne darbe ne şeriat diyor ama arkasına generalleri alıyor. Bal gibi darbeci" deniyor sizin için?

- Benim orduya sevgim, saygım büyük. Rejimi korurlar, bu ülkenin sınırlarını korurlar. İyi işler yaparlar. Sivil toplum örgütü gibi çalışırlar. Dershane açıp fakir çocukları üniversiteye hazırlarlar. Okul yıkılır gelir yaparlar, sel olur, çığ düşer, insanlar orduya yalvarırlar. Sağlık için çalışırlar, sınırlarda askeri doktorlar, askeri öğretmenler kurs açarlar. Doğruya doğru, eğriye eğri. İyidirler yani. Ama ben asla "Ordu göreve!" demedim, demem, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşadık, darbelerin acısını biliyoruz. Ben tüm bunları Portekiz eski Cumhurbaşkanı’na anlattım, "Doktor Saylan, çok şaşırdım, ilk kez böyle şeyleri sizden duyuyorum" dedi. "Türkiye’yi sivil toplum örgütlerinden dinleyin" dedim.

Kürtleri Türklere karşı kışkırtıyormuşsunuz...

- Ben Türk - Kürt ayrımı yapmıyorum. Hepsi evlatlarımız, hepsi kardeşlerimiz.

Sizinki İslamsız Yaşama Derneği mi?

- Hayır efendim niye öyle olsun? Bizim inanca ya da baş örtüsüne itirazımız yok. Tek istediğimiz yasalara uymaları. "Eğitim kurumlarında, resmi kurumlarda, Büyük Millet Meclisi’nde örtü takılamaz" diye yasa var.

Genç kızlar bu mesele yüzünden üniversiteye gidemiyorlar diye üzüldüğünüz, bunun haksızlık olduğunu düşündüğünüz olmuyor mu?

- Asla. O kızları militan yapıyorlar. Ben çok netim bu meselede. Gerçi, o örtü sayesinde erken koca buluyorlar o ayrı.

Bu son olaylarla ilgili hakkınızı Avrupa’da arayacak mısınız?

- Tabii. Sonuna kadar tek tek hepimiz dava açacağız. Önce tazminat davası. Benim eczacı arkadaşım 3 gün işine gidemedi mesela. Öğretim üyesi arkadaşım da. Ben de zarardayım, sağlığım bozuldu. Şimdi hukuku nasıl çalıştıracağımızı planlıyoruz. Derneğimizi talan ettiler. Yasalara uymayan bir emirle. Aldıklarının kopyalarını vermediler. O kadar suç var ki ortada.

‘Kardeşimin bahçesindeki depoya kilise dediler’

Bir tek en küçük kardeşim hayatta: Gündüz Saylan. Bodrum’da yaşıyor. Bir gün bahçesine depo yaparken Cihan Haber Ajansı gelip "O da ablası gibi Hıristiyanlık propagandası yapıyor. İşte bahçesine inşa etmeye çalıştığı kilise..." diye haber yapmış. Güler misin ağlar mısın!

Miting olacak ama önce ortalık durulmalı

Önümüzdeki günlerde miting olacak mı?

- Önce ortalık biraz durulmalı. Herkes istiyor. Ama yeri, zamanı var.

Bu kadar herkesin sizin arkanızda olması...

- Beni çok duygulandırdı. Ama beni duygulandırması bir tarafa, birilerine bir mesaj olarak gitmeli bu. Bundan ders çıkarsalar, her şey yoluna girecek.

Karnınız epey şiş...

- Evet su topladı. O suyu azaltmaya çalışıyorlar.

Genel olarak sağlığınız nasıl?

- Dopinglerle ayaktayım. İki kemoterapi alıyorum. Eskiden bu kadar sarsmıyordu kemoterapiler, şimdi kusma yapıyor. Kan veriyorlar durmadan. Bir de kortizon. Denge bozuldu vücudumda. Ama toparlarım. Zaten sağlığımın bozulduğunu öğrendiğimde "Eyvah işlerim ne olacak!" dedim. Pazartesi tekrar hastaneye döneceğim, kemoterapiye. Her şey iyi olur, merak etmeyin beni.

Hayır, başörtülü gençlere burs vermiyoruz

Burs verdiğiniz öğrenciler arasında başörtülü çocuklar var mı?

- Hayır. Böyle bir ilkemiz var. O çocukların bir kısmı militan olarak kullanılıyor. Biz de böyle casus gibi aramızda onları istemiyoruz. Baştan söylüyoruz, herkesin prensipleri var.

Oysa, kalbiniz herkese bu kadar açık... Biri şöyle bir mail atmış, "Benim suçum ne? Kafamdaki örtü mü? Bana karşı Türkan Saylan neden şefkatini göstermiyor. Ayrımcılık yapıyor."

- Bakın iki tür örtülü var. Bir gerçekten samimi olanlar, bir de olmayanlar. Hepsi bir değil. Benim hastalarım var, 12 yaşında zorla örtüp evlendirmişler. Sonra da intihara kalkışmışlar filan. Herkes onları bir takım gibi görüyor, hayır öyle değil. Ben esas olarak kadınları kullandıkları için kızgınım. Onlara da kendilerini kullandırdıkları için kızarım. İnsanın kendini kullandırmaması lazım. Ben Cumhurbaşkanımızın eşine de üzülüyorum, çok küçükmüş evlendiğinde. Yazık günah değil mi?

Ama ona sorduğunuzda muhtemelen halinden memnun olduğunu söyleyecek.

- E tabii öyle diyecek. Başka şansı mı var?

Eğitimde fırsat eşitliği

Bizim temel gayemiz, eğitimde fırsat eşitliği. Ankara ve İstanbul’daki okullarla aynı kalitede Bitlis ve Hakkari’de okul olsun istiyoruz. Anadolu’nun bu şehirlerindeki okulları görseniz; eski püskü, öğretmeni, suyu, elektriği yok. Hiç bilgisayar görmemiş oradaki çocuklar. El ele vereceğiz, bütün evlatlarımıza eşit fırsat vereceğiz.

‘Annem 7 yıl içinde 5 çocuk yapıyor’


Annem, babamdan önce Cemil Topuzlu’nun oğluyla evleniyor, 8 sene çocuğu olmuyor. Gayet medeni bir şekilde boşanıyorlar. Sonra babama aşık olup, evleniyor. 7 yıl içinde 5 çocuk yapıyorlar: Türkan, Turgut, Tuğrul, Turhan ve Gündüz. Çok güzel bir kadınmış annem, Atatürk onu bir davette görmüş, "Limoj vazoları kadar güzelsiniz!" demiş. Bakar mısınız iltifatın zarifliğine, gül kadar, karanfil kadar güzelsiniz demiyor...