T24
Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, Elâgözlüm,
Bu yaşamak bir şiir, harikulâde.
Bu dizelerin yazarı Turgut Uyar, 33 yıl önce bugün hayatını kaybetti. Siroz hastasıydı. Şairdi. Babaydı. Âşıktı. Ömrü boyunca yazmış, âşık olmuş, birçok ödüle layık görülmüş; şiir, sevinç, hüzün, kavga, umut ve insan üzerine düşünmüştü. Düşündükçe yazmış, kalemini ölümüne kadar bırakmamıştı. Gözlerini bu hayata yumduğunda 58 yılı geride bırakmıştı.
'Evsiz' geçen çocukluk yılları
Uyar, 4 Ağustos 1927’de Ankara’da dünyaya geldi. Fatma Hanım ile Hayri Bey’in altı çocuğunun beşincisiydi. Annesi ev hanımıydı; babası ise harita binbaşısı olarak görev yapıyordu.
Uyar’ın çocukluğu ‘evsiz’ geçti. Babasının işi sebebiyle aile, oradan oraya taşındı durdu. Uyar, farklı okullarda birkaç yıl okuya okuya ilkokulu bitirdi. Ortaokulda ise parasızlıktan yatılı kaldı. Askerî okulu bitirdi ve Bursa Askerî Işıklar Lisesi’ne kaydoldu.
Şiire ilgisi de henüz o yıllarda başladı:
Güzeldir sevgilim her dakka her an
Güzeldir sözleri kaşı gözleri
Geçtiği her karış sönük topraktan
O anda fışkırır neşe özleri
"Şiire daha başka bir tutkunluğum,
sâdıklığım, saygım vardı"
Dost dergisine verdiği bir söyleşide ilk şiirlerini yazmaya, 14-15 yaşlarında bir arkadaşıyla beraber başladıklarını anlattı. Ortak bir defterde topladıkları o şiirlerin nerede olduğunu ne yazık ki bilmiyoruz:
“Daha ilkokulda vezin ve kafiyeden haberim olmadığı çağlarda manzumeler yazardım. Sonra ortaokul ve lise devresinde boyuna yazdım. Günde üç beş şiir, haftada on beş, günde bir roman yazıyordum. Ama ne şiirler, ama ne romanlar. Bazen bir romanı bitirmeden sıkılır, öbürüne başlardım. Sonra ikisini birden yazardım. Bu yüzden o güzelim romanların çoğu yarım kaldı. Roman yazarken sıkılırdım. Şiire daha başka bir tutkunluğum, sâdıklığım, saygım vardı.”
Uyar, yükseköğrenimine ise Askerî Memurlar Okulu’nda devam etti. Eski şairlerin şiirlerini kopyalamaktan, özgün işler üretememekten şikayetçiydi.
Kendi şiirinden çabucak soğuyordu. Ancak kendi zamanının şiiriyle tanıştığı zamanı şöyle anlatıyordu: “Sonra günümüzün şairlerini okudum da sevindim. 'Oh dünya varmış' dedim. Yıl 1946 idi.”
Henüz mezun olmadan Yezdan Şener ile evlendi; üç çocukları oldu.
İkili, Uyar’ın taşra hizmetinin ardından Ankara’ya yerleşti. Uyar, askerî memurluğu kendi isteğiyle bırakıp Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayi Ankara Şubesi’nde çalışmaya başladı. Buradaki dokuz yılının ardından, 1967 yılında emekliye ayrıldı.
İstanbul yıllar, emeklilik, şiire dönüş
ve 'ilham perisi' Tomris
Emekliliğin ardından Uyar’ın İstanbul yılları başladı. Şener’den boşandı ve İstanbul’a yerleşti.
Tomris Uyar’la şiir üzerine mektuplaşmaya başladılar. Tomris Uyar, o günleri şöyle anlattı:
“1966 yılında ben zaten Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim. O da eşinden ayrılmıştı. İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde o, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatını bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hâlâ duruyor bende. Genellikle onun şiir üzerine düşünceleri, benim onun şiirleri üzerine düşüncelerim… Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Yani evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti, yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhalde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.”
Turgut Uyar, ‘esin perisi’yle evlendi. Bir tarafta şiir yazdı, bir yandan Beyoğlu’nda dost sofralarına oturdular. Tomris Hanım da bir yandan çeviri işleriyle uğraştı bir yandan ise öyküleriyle... İki çocukları ve birçok kitapları oldu, beraber geçirdikleri yıllar içinde.
Herkes seni sen zanneder.
Senin sen olmadığını bile bilmeden,
Sen bile
Seni ben geçerken
Derim ki,
Saati sorduklarında;
Onu ”O” geçiyordur
Kimse anlam veremez.
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Şair, İstanbul’da bir şair olarak ve şairlik yaparak geçirdiği 18 yılın ardından hayatını kaybetti.
Bugün ‘İkinci Yeni’ olarak tanımlanan şiir anlayışının temsilcilerinden biriydi. "İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım" dizesinin, ‘Geyikli Gece’nin yazarıydı. Şairdi. Âşıktı. Babaydı. Siroz olduğunda 58 yaşındaydı.
Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin...