T24- Lüleci Hendek'in, Kumbaracı Yokuşu'nun, Tophane Parkı'nın çocuklarının gözünden kendi mahalleleri... Dört fotoğrafçı eşliğinde yapılan 10 haftalık bir atölye çalışmasının sonucu olan kareler Tütün Deposu'nda.
Bahar Çuhadar'ın Radikal'de yayımlanan (14 Haziran 2011) haberi şöyle:
“Bir gün mahalleye bir fotoğrafçı gelir. Bu mahalleyi çok sever. Mahalleliyi de çok sever. Buradaki çocuklara fotoğraf çekmeyi öğretmeye başlar…” Kelimesi kelimesine değil ama bu minvalde bir tür ‘masal diliyle’ anlatıyorlar, açtıkları serginin öyküsünü. Renkli bir kartona da şöyle yazmışlar: “Ben ve arkadaşlarım bir fotoğraf sergisi hazırladık. Fotoğraf sergimizin konusu İNSAN ve TOPHANE! Öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, ailelerimiz ve herkez sergimize davetlidir!” Turuncu zeminli karton, sergilerinin afişi olmuş, şimdi mahallelerindeki Tütün Deposu’nun duvarına asılı dev afişe yanaşanlara sergiyi gezdirmeye hazır, bekliyorlar.
Tütün Deposu’nda 18 Haziran’a dek ziyarete açık olan fotoğrafların arkasında 18 çocuk, dört fotoğrafçı (Bağımsız fotoğrafçı Özcan Yurdalan ile İFSAK’tan Cenk Ötkünç, Alper Baler, İFSAK yönetim kurulu üyesi Atabey Pusat) ve Tütün Deposu ekibi var. Projenin yürütücülerinden, edebiyat öğretmeni ve belgesel fotoğrafçısı Atabey Pusat, Tophane’nin seçilmesinin ana sebeplerinden birinin bu ‘arada kalmış’ mahallenin kozmopolit yapısı olduğunu söylüyor. Zaten niyet de çocukların eline birer makine tutuşturup ‘sahaya’ salmak değil salt. Yaşları sekiz ile 15 arasında değişen çocukların kendi yaşam alanlarına başka bir gözle bakmalarına; ellerindeki kompakt makineleri ve öğrendikleri fotoğraf bilgilerini kullanarak içine doğdukları hayatla belki de yeni bir ilişki biçimi kurmalarına önayak olmak var asıl amaçlananlar arasında. Atölye de fotoğraf eğitimiyle sınırlı kalmamış, drama, fotoğraf okuma, canlandırma, oyunlar, kolaj ve resim çalışmaları da yapılmış.
Katılımcı çocukların anne-babalarının, konu komşunun neşeli ilgisiyle geçen açılıştan bir gün sonra sergiyi genç fotoğrafçılar eşliğinde gezmek istiyorum. İlk gönüllü rehberim 11 yaşındaki Emin. Lüleci Hendek Caddesi’nde oturuyor. Bir gün topu Tütün Deposu’nun bahçesine kaçıyor, o esnada kendisine ve arkadaşlarına yapılan ‘fotoğraf atölyesi’ çağrısını görüyor, ismini yazdırıyor hemen: “İlk bize fotoğraf makinesi gelmedi, kartondan kareler yaptık, kadraj vardı, nasıl tutmamız gerektiğini öğrendik. Elimizi titretirsek bulanık çıkar... Sonra fotoğraf makineleri geldi. Çekmeye başladım. Çektiğim yerler dikkatimi çekti. Yoldan geçiyordum hiç bakmıyordum ama fotoğraf çekince ne kadar değerli olduğunu gördüm. İlk insanlar soğuk karşıladı beni, ‘Ne yapacaksın, fotoğrafımı çekme’ dediler, ben iyi bir şey olduğunu anlattım. Fotoğraflarını gösterdim, onlar da sıcak baktı.”
Emin’in Tophane’de en sevdiği şey, sokaktaki çocukların sesi. “Başka yer var mı oyun oynadığınız?” diyorum, “Tütün Deposu’nun bahçesi var işte!” diye gülüyor muzip muzip.
‘Mahallenin en güzel yanı cana yakınlığı’
Sebahat 11’inde, Kumbaracı Yokuşu’nda oturuyor. ‘Şaban abiye’ (Tütün Deposu’nun mekân sorumlusu) söylemiş kursa katılmak istediğini. Ayakkabı boyacılığı ve müzisyenlik yapan babasını, parktaki çocukları, bir de Tayfun Kulübü’nü çekmiş en çok. “Babama ‘Siz boya yapın devam edin, ben sizi çekeyim’ dedim” diye anlatıyor ince esmer parmağını fotoğrafına doğru uzatırken.
14 yaşında Ezgi ve 13 yaşındaki arkadaşı Kevser duyuru afişini birlikte görüp, birlikte başlamışlar. Ezgi, “Önceden bilinçli çekmiyordum. Yatay kadraj, dik kadraj, yansıma neymiş öğrendik. Elimizi titretmemeye, çapraz çekmemeye, doğal çekmeye dikkat etmeliyiz” diye özetliyor öğrendiklerini. Mahallede en çok sevdikleri şey ne? Soruyu birbirlerinden habersiz, aynı kelimelerle yanıtlıyorlar: “Mahallemizin en güzel yanı cana yakınlığı. Birisi mahalleye yeni taşınsa hemen gelir ‘merhaba’ derler.”
Bir ara ‘Tophane’de Yıkım’ adını verdikleri bir ve hocalarının getirdiği bir fotoğrafın üzerine yazdıkları öyküyü anlatıyor, Ezgi. Kevser’den de ‘yıkımın iyi bir şey olmadığı’ cümlesi çıkıyor söz arasında.
Son söz grubun en büyüğü, 15’indeki Gamze’de “İlk öğrenmeye başladığımızda çok cahildik. Seviyorduk ama nasıl çekildiğini bilmiyorduk. Yüzü çıkmamış çıkıyordu mesela. Şaban Abi bize makineler verdi. Düğün olsun, özel günlerimiz olsun çektik. Mahalleye alışkın olduğum için güzel olan varlıkları göremiyordum. Fotoğrafı çektiğim anda güzel olduklarını anlamaya başladım. Çok güzel yerler var aslında burada. Başta çok iyi kalpli olanlar var. Parkımız hoşuma gitmezdi, öyle bakardım ama çektikten sonra o kadar güzel bir parkımız var ki...”
Canımın sıkıldığında gittiğim, tek başıma kaldığım bir yer var. Orayı çektim.”