Dünya

The Economist | Avrupa’nın Türkiye ile isteksiz yakınlaşma süreci: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en büyük rakibi parmaklıklar ardında, Avrupa’nın ise daha önemli dertleri var

30 Nisan 2025 11:34

Güncelleme: 30 Nisan 2025 12:01

Londra merkezli ekonomi dergisi 'The Economist', 24 Nisan tarihli makalesinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa güvenliğinde giderek daha belirleyici bir aktör haline geldiğini yazdı. Makalede, Amerika Birleşik Devletleri'nin küresel liderlikten adım adım çekildiği, Rusya tehdidinin arttığı ve Ukrayna’nın savunmada kaldığı bir dönemde, Avrupa’nın güvenlik mimarisinde Türkiye’ye daha fazla ihtiyaç duyduğu ifade edildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 11 Nisan’daki açıklamasına atıfla, “Avrupa güvenliği Türkiye olmadan düşünülemez” sözlerinin öne çıktığı makalede, Erdoğan’ın zaman zaman abartılı ifadeler kullandığı ve Türkiye’yi dinamik bir güç, Avrupa’yı ise zayıf bir aktör gibi sunduğu hatırlatıldı. Ancak The Economist, tüm bunlara rağmen Erdoğan’ın bu konuda haksız olmadığı değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye savunma sanayisinde güçleniyor"

Türkiye’nin savunma sanayisinde son yıllarda önemli bir ivme kazandığına dikkat çekilen yazıda, zırhlı araçlardan insansız hava araçlarına, savaş gemilerinden mühimmata kadar birçok savunma ürününün yerli üretimle ortaya konduğu belirtildi. Altay tankı ve Kaan adlı yerli savaş uçağının da on yıl sonuna kadar hizmete girmesinin planlandığı aktarıldı.

Makalede, "Türk savunma sanayisine olan ilgi Avrupa’da artıyor. Türk İHA üreticisi Baykar, İtalyan savunma devi Leonardo ile ortaklık kurdu. Bu işbirliği, Türkiye’nin Avrupa pazarında daha fazla yer edinmesini sağlayabilir. Ayrıca Türkiye, Avrupa’nın mühimmat ihtiyacını karşılayabilecek üretim kapasitesine sahip. Yaklaşık 400 bin aktif askeriyle, Ukrayna hariç Avrupa’daki en büyük orduya sahip olan Türkiye, NATO içindeki veya dışındaki güvenlik mimarisine katkı sunabilecek güçte" ifadelerine yer verildi. 

Ukrayna ve Karadeniz dengesi

Türkiye’nin, Ukrayna’da muhtemel bir ateşkes durumunda barış gücüne asker gönderme teklifi yaptığına değinilen yazıda, Ankara’nın Suriye ve Libya’daki Rusya karşıtı müdahalelerinin bu öneriyi daha anlamlı kıldığı belirtildi. Dergi, Karadeniz’de NATO ya da Rusya kaynaklı bir askeri yığılmayı istemeyen Türkiye’nin, savaş sonrası olası bir deniz güvenlik gücünde liderlik üstlenmeye istekli olduğu belirtildi.

Türkiye'nin Avrupa ile askeri iş birliğinin ekonomik çıkarlar açısından da cazip olduğununun vurgulandığı yazıda, AB’nin önümüzdeki dört yıl içinde açmayı planladığı yüz milyarlarca euroluk savunma bütçesinden Türk firmalarının da pay almak istediği belirtildi. Türkiye’nin Ukrayna’daki en büyük yatırımcılardan biri olduğu hatırlatılarak, barış gücüne katılmanın Türk müteahhitler için de yeni fırsatlar yaratabileceği ifade edildi. 

Öte yandan Türkiye'nin NATO'daki rolüne de değinilen yazıda, "Türkiye'nin NATO içindeki rolü her zaman sorunsuz olmadı. Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini uzun süre boyunca engelledi, Polonya ve Baltık ülkeleri için hazırlanan savunma planlarını bloke etti ve Suriye’de ABD destekli Kürt gruplara operasyonlar düzenledi. Ukrayna’ya İHA ve savaş gemisi gönderirken, Batı'nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımları uygulamayarak Moskova ile ticaretini artırdı. Yine de, Trump sonrası Amerika’nın içine kapanmasıyla birlikte Türkiye daha “güvenilir” bir ortak gibi görünmeye başladı" ifadeleri kullanıldı. 

Türkiye'nin demokrasi karnesi giderek zayıflıyor

Yazının en çarpıcı bölümlerinden biri ise Türkiye’deki demokratik gerilemeye ayrıldı. Mart ayında muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun ve onlarca destekçisinin tutuklanması, ardından gelen protestolarda yüzlerce gencin gözaltına alınması örnek gösterilirken, Türkiye’nin hukuk devleti, basın özgürlüğü ve sivil haklar açısından Avrupa’dan uzaklaşıp otoriter rejimlere yaklaştığı ifade edildi.

Avrupa Birliği’nin bu gelişmelere karşı sessiz kaldığına dikkat çekilen makalede, Brüksel’in bu tutuklamaları yalnızca “endişe verici" olarak tanımlamakla yetindiğini belirtti. İmamoğlu’nun tutuklanmasının, savunma ve Ukrayna gibi konularda iş birliği önünde ciddi bir engel değil, “küçük bir rahatsızlık” olarak görüldüğü aktarıldı. 

The Economist: “Normlar rafa kalktı, çıkarlar ön plana çıktı. Bu Ukrayna ve Avrupa’nın savunması için iyi olabilir; ama Türkiye demokrasisi için değil.”

The Economist, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin uzun süredir değerler üzerinden değil, stratejik ve ekonomik çıkarlar üzerinden yürüdüğünü belirtirken, Türkiye’nin 2005’te başlayan AB üyelik sürecinin, insan hakları ve hukuk devleti konularındaki tıkanmalar nedeniyle hiçbir zaman gerçek anlamda ilerleyemediğini vurguladı.

2016’daki göç krizinde AB’nin Türkiye’ye milyarlarca euro ödeyerek mültecilerin Avrupa’ya geçişini engellemeyi tercih ettiği hatırlatılarak, bugün de aynı pragmatik yaklaşımın güvenlik alanında sürdüğü ifade edildi.