Ergenekon Davası kapsamında aldığı 10 yıl 6 ay cezasını çekmek üzere yaklaşık 3 ay önce Muğla Kapalıcezaevi’ne giren Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, “Bu ülkede adalet ve hukuk katledildi. Üretilen delillerle hapsedildik” dedi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkan Vekili Vahap Munyar, Başkan Yardımcısı Recep Yaşar, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Güver ve Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir ile gazeteci İdris Akyüz tarafından ziyaret edilen Merdan Yanardağ şöyle konuştu:
“Toplumsal barışı, vicdanı yaraladılar. Kimseyi gazetecilerin suçlu olduğuna ikna edemediler, 12 Eylül askeri mahkemelerinin adaletinden daha kötü bir durumdayız. O dönemde kimse işlemediği suç nedeniyle yargılanmadı. 12 Eylül’de mahkemeye çıktığımızda işkenceden kurtuluyorduk. Bugün insanlar mahkemeye çıktığında işkence başlıyor. Hükümet-cemaat kavgası bizi doğruladı. İlker Başbuğ için bir af çıkacak. Karşılığında PKK’lılar ve Öcalan serbest bırakılacak. Yassıada’da bir villada serbest bırakılacak.“
'Hükümet-cemaat kavgası bizi doğruladı'
Merdan Yanardağ, tutuklanmasına neden olan olayların seyrini de şöyle anlattı:
“Kanaltürk’te program yaparken Fethullah Gülen’in yardımcısı Nurettin Veren, cemaatin iç yüzünü anlattı. Kitap yazdım. Programlar yaptım. Bunların ardından cemaat benim tutuklanmam için kampanya yürüttü. Bu ülkede adalet ve hukuk katledildi. Hükümet-cemaat çatışması bizi doğruladı. Emniyet ve adliyenin cemaate bırakıldığını AKP milletvekili söyledi. Cemaatin iktidarın ortağı olduğu açıkca ifade ediliyor. Cemaatin valilerden, bakanlarından açıkca söz ediliyor Şimdi hükümet cemaat arasındaki Hakan Fidan gerginliğinden daha ilginç bir durum söz konusu. Genelkurmay başkanı çete reisi diye müebbet hapse mahkum edildi. Ama başbakan ve bakanlar kurulu bu genelkurmay başkanı ile sekiz yıl çalışmış. Yaptığı her şeyde başbakanın ve bakanlar kurulunun imzası var.”
Tutuklanmaya giden süreç
Gazeteci Merdan Yanardağ TGC Yönetim Kurulu ile yaptığı görüşmede tutuklanmasında kendisinin Almanya’da bir toplantıya konuşmacı olarak katılmasının yanı sıra, katılmadığı Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Toplantısı’na katıldığının ileri sürülmesinin etkili olduğunu vurguladı:
"İlk iddiaya göre sözde ben Vatansever Kuvvetler Güç Birliği’nin toplantısına katılmışım. Benim bu örgüte yardım ettiğim iddia edildi. Bana bir CD gösterildi. Görüntüdeki kişi ben değildim. Hatta bu birlikle ilgili Kemal Kerinçsiz görüntülerde görünüyor. Ben Kemal Kerinçsiz ile ilgili kitabımda olumsuz görüşlerimi yazmıştım. Hırant Dink’in öldürülmesinde etkili olan nefret kampanyasında rol oynadığını yazdım, Kemal Kerinçsiz bana dava açmıştı. Ben bu iddilarla göz altına alındım. Toplantıdaki CD’yi avukatımla ve Savcı Zekeriya Öz ile izledim. Zekeriya Öz de toplantıdaki kişinin ben olmadığını gördü ve serbest kaldım. Ben gündemle ilgili birçok toplantıyı izledim. Başbakan ile de 3 kez röportaj yaptım. AKP’li olmadım.
İkinci tutuklanmama neden olan konu ise 2008 yılında Almanya’da yapılan bir toplantı. 28 Ekim 2008’de bu toplantıya çağrıldım.Tam yurt dışına çıkacakken 26 Ekim’de gözaltına alındım. Almanya’da bu toplantıya katılmamın engellenmesi için gözaltına alındığımı konu alan 69 haber yayınlandı. 3 gün sonra serbest bırakıldım. Yurt dışına çıkış yasağı bile konulmadı.
Katılamadığım bu toplantıyı yeniden yapmak istediler. 2 Şubat 2009 tarihinde Almanya’dan arandım. 6 eyalet bakanının 43 milletvekilinin, 36 eyalet eğitim vakfının katılacağı bu toplantıya konuşmacı olarak çağrıldım. Yarı resmi hükümet desteğiyle yapılan bir toplantıydı. Düzenleyen Türk- Alman Akademisyenler Birliği’ydi. 570 kişi izledi. Çok iyi bir konferans oldu. Bakanların cemaat okullarıyla ilgili şüpheleri vardı. Onlar İslamcı olarak Cemalettin Kaplan ve ekibini tanımışlardı. Cemaatin ılımlı İslam anlayışını ve okullarını takip ediyorlardı. Cemaati daha iyi tanımak ve kuşkularının doğru olup olmadığını anlamak için beni davet etmişlerdi. Ben de görüşlerimi toplantıda anlattım. Batıda kilisenin iktidar talebi olmadığını ama caminin olduğunu söyledim.
Bu arada Zaman gazetesi Almanya temsilcisi eyalet hükümetine benim katılacağım toplantının iptali için başvurmuş. Benim PKK’lı, Ergenekoncu, aşırı solcu olduğumu, inanan insanları kışkırtacak bir insan olduğum söylenmiş. Bu belgenin bir fotopokisini ‘aslı gibidir’ damgasıyla başvurarak aldım.
Daha sonra da Amerika’dan benzer bir davet geldi. Ancak bu toplantıya katılmamda 8 Şubat tarihinde çıkarılan yurt dışına çıkış yasağı ile engellendi. Düğmeye basılmıştı. Ergenekon dosyasına 27 numaralı sanık olarak katıldım.
Mahkemede ise olaylar şöyle gelişti:
Ben Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Toplantısı’na katılmadığımı CD’yi mahkemede göstererek kanıtlamak istedim. Mahkeme başkanı izlenmesine izin vermedi. Bizi üretilen kanıtlarla, hakkımızdaki lehteki kanıtları karartarak mahkum ettiler.
Ayrıca benim 1990 yılında Fethi Naci, Aziz Nesin, Semih Balcıoğlu, Demirtaş Ceyhun, Orhan Koloğlu ile katıldığım bir toplantı Ergenekon yapılanmasına kanıt gösterildi. Toplantı 1990 yılında yapılmıştı. Hakime benim dışımda bu toplantıya katılan herkesin öldüğünü söyledim. Ergenekon’un 2001 yılında kurulduğunu söylüyorlar. Yani ben örgüt kurulmadan 10 yıl önce destek toplantısı yapmış oluyorum.”
'Yazı yazmak için bilgisayara ihtiyacım var'
TGC Yönetim Kurulu’nun ziyareti sırasında gazeteci Merdan Yanardağ cezaevi koşullarıyla da ilgili bilgi verdi. Cezaevinde 8 kilo veren Yanardağ şunları söyledi:
“Cezaevi koşullarında kendimi disiplin altına aldım. Dört kişilik bir koğuşta tek kişi kalıyorum. Cezaevinde 913 mahkum var. Hiçbir sağlık sorunum olmamasına rağmen cezaevinde yüksek tansiyon hastalığım gelişti. İlaç kullanıyorum. Cezaevi koşulları, yemekler iyi. Haftada 2 gün sıcak su veriliyor. Çamaşırlarımızı kendimiz yıkıyor asıyoruz. Tek başıma kalıyorum. Ancak yazı yazmak için bilgisayara ihtiyaç duyuyorum. Bu konuda cezaevi yönetimine talepte bulunacağım. Yurt gazetesine düzenli olarak yazı yazıyorum. El yazısı ile yazılarımı yazıyorum ama zorlanıyorum. Ayrıca cezaevinde Halk TV, Ulusal Kanal ve Sokak TV’yi izleyemiyoruz. Onları da izlemek istiyoruz.”
'Mektuplar ulaşmıyor'
İletişimin telefon ve elektronik postaya dönüştüğü bir dönemde cezaevinde ciddi bir sorun yaşandığına dikkat çeken gazeteci Merdan Yanardağ “Türk posta sistemi çökmüş. Mektuplarımız 25 günden önce bir yere gitmiyor. Gönderdiğim 3 mektup yerine ulaşmadı. Bu çok acı bir durum. Mektuplarımı APS ile göndermek zorundayım” diye konuştu.