Gündem

Temelli’den Erdoğan'a: Aba altından sopa göstererek iktidarını var etmeye çalışıyor

Erdoğan, "Göreceksiniz, önümüzde birçok dosya var" demişti

29 Ağustos 2019 13:34

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni kayyım atanacağı yönünde verdiği sinyali değerlendirdi. "Topluma aba altından sopa göstererek iktidarını var etmeye çalışıyor" diyen Temelli, "Kayyım bir hukuku yok saymadır başlı başına zorba bir anlayıştır. İktidar bu yolda yürümeye devam ediyor" diye konuştu.
 
Erdoğan, "3 Belediye başkanını idari bir kararla görevden aldık bunun dışında göreceksiniz, Meclis açıldığı andan itibaren bu noktada önümüzde birçok dosya var. Ondan sonra Meclis gereken kararı verecektir, bunları yargı verecektir" demişti.
 
Temelli, "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz" sözleriyle dikkatlri çeken eski Başbakan Davutoğlu’na da “Özeleştiri versin” diyerek, “Siyaseti HDP düşmanlığı üzerinden yapan aklın, Türkiye’ye kazandıracağı bir şey yoktur” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Kayyım Darbesi başka olmak üzere, demokratik anayasa, yargı reformu ve demokrasi ittifakı konusunda yürüttüğü görüşmeleri sürdürüyor. Temelli, görüşmeler çerçevesinde Demokratik Alevi Derneği’ni (DAD) ziyaret etti.

Burada konuşan Temelli'nin açıklamaları şöyle:

Programımız kapsamında siyasi partileri, STK’ları toplumun tüm kesimlerini ziyaret etmeye devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi bu programımız özellikle Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu temel meselelerde ortaklaşmayı amaçlıyor. "Demokrasi ittifakı" diye yola çıktık, bunun gerçekleşmesi için bütün kesimlere, kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunuyoruz. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu, ötelenemez acil bir mesele haline gelen şey Türkiye demokrasi zeminini var etme arayışıdır. Anayasa da bu arayışın en önemli odağını oluşturmaktadır. Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır. Türkiye’nin eşit yurttaşlık temelinde yapılandırılmaya ihtiyacı vardır. 

"Anayasa'da yok sayılmak toplumsal barışın inşasını engeller"

Türkiye’deki birçok toplumsal kesim ve yapı, kendisini anayasada bulamamaktadır. Böyle bir zeminde yok sayılmak, ister istemez Türkiye’nin toplumsal barışının inşasını engelleyen, toplumsal barışın varoluşunu yok eden bir sürece evrilmektedir. Türkiye 12 Eylül’den beri bu ızdırabı yaşamaktadır. 12 Eylül aklı toplumu tektipleştirmeye yönelik bir akıldır. Toplumun farklılıklarını yok sayan bir akıldır. Bu mirasa sahip çıkanlar tekçi anlayışlarını Türkiye’ye dayatmaya devam ediyorlar. 

"Çoğulcu bir anayasa için bir araya gelmeliyiz"

Türkiye’nin bütün farklılıkları, Türkiye halklarının, farklı inançların, tüm toplumsal kültürleri bir arada olabilecekken, bütün zenginlikler yok sayılarak, adeta ülkeyi, toplumu parçalayan bir yerden bir tekçilik dayatılmaya devam ediliyor. Buna karşı bütün toplumsal kesimler yan yana gelerek, çoğulcu demokratik bir ülke için bir anayasa sürecinde buluşmaları gerekiyor. Bu bizim açımızdan önemli bir politik hattır. Bunun gereği olarak bu temaslarımızı sürdürüyoruz.  Bir anayasa strateji metnimiz var dosyamızda, bu strateji metnimiz üzerinde herkesi düşünmeye, herkesi bu konuda inisiyatif almaya, konuşmaya, anayasa yapım sürecine katkı sunmaya davet ediyoruz. 

"Yargı konusunda adımlar atılmalı"

Anayasa meselesi ötesinde bugün Türkiye’de ciddi anlamda büyük mağduriyetlerin açığa çıktığı bir iklimi yaşamaktayız. Bu iklimden kurtulabilmenin yolu da yargı başta olmak üzere evrensel hukuk çerçevesinde, insan hakları, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı çerçevesinde acil atılması gereken adımlardır. Biz buna yol temizliği diyoruz. Bugün yargıdan dolayı mağdur olmuş binlerce kişi cezaevinde. Bu mağduriyetin en büyük kısmını da HDP çekmektedir. HDP katlanmaktadır bu mağduriyete. Bunu ortadan kaldırabilmek için,  Türkiye’deki basın, ifade özgürlüğü, insan hakları konusu, demokratik siyaset anlamında atılması gereken adımların başında yargı konusundaki adımlar gelmektedir. 

"İktidar yargı reformunu unutturmaya çalıştı"

İktidar da bu konuda "yargı reformu strateji belgesi" diye bir şeyi önümüze getirdi. Sonra adeta bunu unutmaya çalıştı. Bunu yok saymaya çalıştı. Oysa Meclis'in bugün kapalı olduğu koşullarda bile bu mağduriyet büyümekte ve derinleşmektedir. Bu konuda çağrı yaptık, Meclis bir an önce açılsın, düzenlemeler bir an önce hayata geçsin, bu mağduriyet sonlansın diye. Fakat bu çağrımız da yine karşılıksız kaldı. 

"Kürt düşmanlığını yeniden üretmeye kararlı"

Diğer taraftan bütün bu sürecin belki de en önemli göstergesi örneği 19 Ağustos’ta gerçekleşen kayyımlar meselesidir. Bir siyasi-sivil darbe ile karşı karşıya kaldık. Kayyımların atanması bile aslında bu ülkede bir yönetememe halinin, bir tekçi zihniyetin, bütün farklılıkları yok sayan bir anlayışın tezahüründen başka şey değildir. Yerel demokrasiye katlanamaz hale gelmiş bir vesayetçi, tekçi anlayış halkın iradesini, başta Kürt halkının iradesini yok saymaya devam ediyor. Bu yok saymayı meşrulaştırmak için gayri ahlaki, siyaset dışı her türlü yönteme başvurmaya devam ediyor. Onlarca yıllardır olduğu bütün toplumun gözü önünde Kürt düşmanlığını yeniden üretmeye kararlı gözüküyor.

"Kürtlerle barışmadan bu ülkeye demokrasi gelmez"

Bu bir yol değildir. Bu yol Türkiye’nin hayrına bir yol değildir. Bu gidişat Türkiye’yi çok daha büyük felaketlere sürüklemektedir. Çok net bir şekilde defalarca altını çizdiğimiz gibi Kürtler Türksüz, Türkler Kürtsüz olmaz. Kürtlerle barışmadan bu ülkeye huzur gelmez. Kürtlerle barışmadan bu ülkeye demokrasi gelmez ve bu ülkede hiçbir sorunun çözümü gerçekleşmez. Kürt meselesinin çözümünden kaçarak bu anlayış ile aslında Türkiye’de yaşayan, Türkiye’de var olan hiçbir toplumsal kesime de toplumsal barış adına bir şeyin sağlayabileceğini düşünmüyorum. Bir araya gelmeliyiz, demokrasi zemininde buluşmalıyız. Toplumsal barışı hem Türkiye hem de Ortadoğu için var etmeliyiz. 

"Kamu emekçilerine yüzde 4 zammı reva görenler uçak alma peşinde"

Savaş politikaları, savaş harcamaları ve düşmanlık söylemleri ile siyasetin var edilemeyeceğini biliyoruz. İktidar bugün siyasetsiz kalmıştır, çaresiz kalmıştır, acze düşmüştür. O yüzden halklara zulümden başka bir şey veremez hale gelmiştir. Toplumun tüm kaynaklarını savaşa aktaran bu iktidar hala oradan buradan uçak alma peşindedir. Hala İHA, SİHA üretme peşindedir, hala halka dönüp "bir mermi kaç paradır" diye halkın hakkını gasp etme peşindedir. Kamu emekçilerine yüzde 4 zammı reva görenler her gün toplumun kaynaklarını bu savaş aklına yönlendirmeye devam ediyorlar.

"İktidar Türkiye’deki diğer belediyeleri, seçilmişleri, Parlamento'yu tehdit etmektedir "

Barış için, demokrasi için bu demokrasi zemininde buluşmak zorundayız. Bu kayyım aklından ülkeyi kurtarmak zorundayız. Kayyım demek bütün bu söylediklerimin teşhiridir. Yolsuzluğun, israfın, zulmün, şiddetin ve halkların iradesinin yok sayılmasının en açık teşhiridir. İktidar hala bu yanlışta ve hatta bu suçta ısrar etmektedir. Belgeleri ortaya çıktığı bu suçu, bu talanı, bu gasbı savunmaya devam etmektedir. Tehdit etmektedir Türkiye toplumunu, Türkiye’deki diğer belediyeleri, seçilmişleri, Parlamento'yu ve milletvekillerini tehdit etmektedir. Bu dil, bu üslup Türkiye'ye hiçbir şey getirmeyecektir. Tersine Türkiye’nin gidişatını bu dipsiz kuyuda uçuruma doğru sürüklemeye devam edecektir.

"Alevi toplumunun sorunlarının çözümü de demokrasi mücadelesinden geçiyor"

Bugün DAD’ı ziyaret ediyoruz. Bildiğiniz gibi Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri de toplumsal kesimlerin temsiliyetinin yok sayılmasıdır. Çok geniş toplumsal kesimlerin Türkiye siyaseti içinde görünmez kılınmasıdır. Özellikle Alevi toplumunun sorunlarının çözümü de bu demokrasi mücadelesinde buluşmaktan geçiyor. Eşit yurttaşlık temelinde bir anayasa bu açıdan çok önemli bir başlığı ifade etmektedir. Bugün Türkiye’de yaşayan Aleviler, ortaya koydukları görüşlerle, fikirleri ile Türkiye toplumunu bir arada tutan, bir arada olma anlayışını pekiştiren bir zihniyettir. 

O yüzden de Alevi toplumunun talepleri hepimiz için çok önemli bir çağrıyı ifade etmektedir. Alevi toplumunun mücadelesinde önemli bir yol, önemli adres oluşturan, başta Demokratik Alevi Derneği (DAD) olmak üzere bütün dernekler bu açıdan çok önemli bir mücadele vermektedirler. Partimiz olarak onlarla birlikte hareket eden bir siyaseti de başından beri koruyup büyütmeye  çalışıyoruz. Bu ziyaret bizim açımızdan büyük önem arz ediyor. 

Her şeyden önce anayasa çalışmalarımızda, demokratik anayasa çalışmalarımızda başta Alevi toplumu olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin eşit temsiliyetinin var olabileceği bir zeminin oluşturulması bizim için çok önemlidir. Toplumsal barış her şeyden önce güçlü bir adalet mücadelesine ve bütün vicdanlara çağrıyı beraberinde getiriyor. Cumartesi günü Muharrem Yası başlıyor. Muharrem Yası tüm vicdanlara her sene büyük bir çağrıdır. Bu Muharrem Yası'nda yine bütün vicdanlara, Alevi toplumu başta olmak üzere hep beraber yenileneceğimize inanıyorum. Bu vicdan çağrısı bir adalet çağrısıdır, bir arada yaşama iradesinin, barış içinde yaşama davettir. İnanıyorum ki Türkiye toplumu, hakları, emekçileri Türkiye’de yaşayan herkes bu çağrıya yanıt verecektir. Bizim bu ziyaretimizi kabul eden derneğimize de huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Soru: Meclis bir an önce açılsın çağrınızı yapıyorsunuz, yargı reformu yapılsın çağrınızı yineliyorsunuz. Meclis'in de ilk gündeminin yargı reformu olması bekleniyordu. Ama Recep Tayyip Erdoğan'ın son açıklamaları bu öngörünün tam tersi bir istikamette. “3 Belediye başkanını idari bir kararla görevden aldık bunun dışında göreceksiniz, Meclis açıldığı andan itibaren bu noktada önümüzde birçok dosyalar var. Ondan sonra Meclis gereken kararı verecektir, bunları yargı verecektir” dedi. Bu mesajı nasıl algılamak gerekiyor? Daha önce milletvekillerine yönelik dokunulmazlıklarının kaldırılması sürecini yaşadık. Bu sürecin yeniden başlaması için bir işaret olarak algılayabilir, yorumlayabilir miyiz?

Şimdi yargı reformu beklentisi bütün toplumda var ve bir an önce hayata geçirilmesi konusunda toplumsal mutabakat var. Belki de son dönemde ortaya çıkmış  en güçlü toplumsal mutabakat bu yargı reformu konusu. Adalet Bakanı bunu açıkladığı günden beri de bütün toplumsal kesimler bu beklenti içinde. O yüzden biz bir an önce Meclis açılsın dedik. Hatta biz Meclis kapanmasın dedik, bu meseleye ilişkin düzenlemelerin acilen yapılması gerektiğini söyledik. Hatta bu konuda bir stratejiye ihtiyaç yok. Açık, net toplumsal mutabakatın bu kadar güçlü olduğu bir yerde artık bir strateji tartışmasına da ihtiyacımız yok. En azından bir 10 madde Türkiye’yi çok rahatlatabilir. Hatta bugün yaşadığımız kayyım rezaletini yaşamayabilirdik. 

"Aba altında sopa göstererek kendi iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor"

Fakat iktidar demokrasiden, hukuktan sürekli kaçıyor. Hukuk devleti yerine bu tekçi anlayışı dayatıyor ve toplumu tehdit ederek topluma aba altında sopa göstererek kendi iktidarını yapılandırmaya ve ayakta tutmaya çalışıyor. Bir tarafta savaş politikaları bir tarafta hukuk devletine dair ne varsa onları onları yok sayarak, kayyım bir hukuku yok saymadır başlı başına zorba bir anlayıştır. İktidar bu yolda yürümeye devam ediyor. 

"Cumhurbaşkanın son açıklamaları Türkiye toplumuna yönelik tehdittir"

Cumhurbaşkanın son açıklamaları da bir tehdittir, Parlamento üzerinden toplumu tehdit etmektir. Rasyonel aklı yitirmiş durumdadırlar. Devlet bir akıl tutulması yaşıyor, iktidar bu akıl tutulmasının baş aktörüdür. Bugün dönüp geride bıraktığımız 4-4,5 yılın bir okumasını yapsak en kritik eşiklerden biri de dokunulmazlıkların kaldırıldığı süreçtir. Dokunulmazlıkların kaldırılması, milletvekillerinin yargılanmasının yolunu açtı ama onun ötesinde siyaseti kadükleştirdi, kötürüm bıraktı. Siyaset demek retorik demek, söz hakkı demektir. Mutlak dokunulmazlıkla korunması demektir. Bunu ortadan kaldırdığınızda aslında Türkiye’yi bir siyasetsizliğe mahkum ediyorsunuz. Hala ülkeyi siyasetsizliğe mahkum ederek bundan beslenen bir iktidar topluma kötülük yapmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı halkı toplumu tehdit etmekten vazgeçmelidir, Cumhurbaşkanı ve iktidar  dönüp 4,5 yılın muhasebesini yaparak yanlış yaptıkları her yerden geri adım atmalıdır. İlk adım da kayyımla görevinden alınan arkadaşlarımızın göreve iade edilmeleri olabilir.

Soru: Davutoğlu’nun geçen hafta bir açıklaması olmuştu. Dün de yine HDP’yi 7 Haziran - 1 Kasım sürecinde “tahrik siyaseti” yapmakla suçladı. Buna dair ne dersiniz?

"HDP düşmanlığı üzerinden yapmanın kimseye faydası yok"

7 Haziran ile 1 Kasım çok geçmişte kalmış tarihler değil, herkesin hafızasında canlılığını koruyor. Bakın, "siyaseten yeni bir şey söyleyeceğim" diye ortaya çıkıp hala siyaseti HDP düşmanlığı üzerinden yapmaya çalışan bir aklın Türkiye’ye verebileceği hiçbir şey yoktur. 

7 Haziran ve 1 Kasım arası HDP’nin ne yaptığı, HDP’nin toplumsal barış adına ne yaptığı çok açık bir şekilde ortadadır. Belgeleriyle ortadadır, gazete sayfaları 1 tıkla girip bakabileceğiniz uzaklıktadır. Dolayısıyla 7 Haziran’a giderken de, 7 Haziran’dan sonra da, bugün de HDP asla çizgisini kaybetmemiştir. Asla savrulmamıştır.  Demokrasi mücadelesindeki kararlılığını sürdürmeye devam etmektedir. Bunun bedeli ne kadar ağır olursa olsun. Bakın o dönemki eş genel başkanlarımız bugün cezaevindeler, o dönemki belediye eş başkanlarımız, meclis üyelerimiz cezaevinde, o günden bugüne 5 binden fazla HDP’li cezaevinde. Binlerce insan sürgünde, birçok kentimiz köyümüz yakılıp yıkıldı, birçok insan sürgünde. Bütün bu tabloya rağmen biz asla demokrasi zeminini terk etmedik, barış ve demokrasi mücadelesinin kararlılığını sürdürüyoruz. Tıpkı 19 Ağustos’ta atanan kayyımlara karşı sokakta verdiğimiz tepki gibi kararlılığımızı sürdürüyoruz. 

"Davutoğlu önce özeleştiri versin"

Davutoğlu dönsün o dönem kendi yaptığı açıklamalara baksın. Onun üzerinden eğer vicdanı ve ahlakı izin veriyorsa özeleştiri versin. HDP ile uğraşarak siyaset yapma zamanı geçmiştir.