Politika

Telegraph: Erdoğan yangına körükle gidiyor, masumiyetini yitiriyor

Telegraph gazetesi dış politika yazarı Con Coughlin Türkiye ve Suriye arasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi

06 Ekim 2012 11:47

İngiliz Telegraph gazetesi yazarı Con Coughlin, Türkiye ile Suriye arasındaki gelişmeleri değerlendirdiği yazısında "Erdoğan yangına körükle gidiyor" dedi.

Suriye tarafından atılan top mermisinin Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesine düşmesi sonucu 3'ü çocuk 5 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine Türkiye'nin önce Suriye'ye misilleme yapması ve Meclis'ten Suriye tezkeresinin geçmesi Avrupa'da geniş yankı uyandırdı. Telegraph gazetesi dış politika yazarı Con Coughlin Türkiye ve Suriye arasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Coughlin'in Taraf gazetesinde yer alan yazısı şöyle:


'Erdoğan yangına körükle gidiyor'


Türkiye-Suriye sınırında bir anda ortaya çıkan husumette, ilk ateş açan taraf olması nedeniyle bütün suç Suriye’ye kalıyor olabilir fakat Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın da, mesele, bölgesel bir yangını ateşleme potansiyeli taşıyan bir çatışmaya körükle gitmek olunca masum taraf olduğunu söylemek zor. Bir yılı aşkın süredir Türkiye, Başkan Beşşar Esed’in Suriye rejimini düşürme kampanyasının öncülüğünü yapıyor.

Kendilerini Şam’ı, Esed’in Alevi takımından kurtarmaya adamış Suudi Arabistan ve Katar gibi Körfez ülkeleriyle yakın işbirliği içinde olan Türkler, ihtiyatlı biçimde Suriyeli isyancı güçler için uluslararası destek topluyor. Silahların, yardım malzemelerinin ve gönüllülerin Suriye sınırından isyancılara geçişinin sağlanması için Türkiye’nin güneyinde ortak bir komuta merkezi kurulduğu dahi öne sürülüyor. Kısacası Türkler, Şam’da bir rejim değişikliği için gücünün yettiği her şeyi yapıyor.

Bu hafta Türkiye sınırında, aralarında üç çocuğun da bulunduğu beş sivilin havan mermileriyle öldürülmesinde rejime bağlı birliklerin sorumlu olup olmadığı netlik kazanmadı. Eğer Suriyeli isyancılar sınırın Türkiye tarafında aktifse ve Türk yetkililer onları yakalamak için hiçbir şey yapmıyorlarsa, o zaman Esed yanlıları onlara saldırmayı kendilerinde hak görmüş olabilir. Suriye hükümeti, ne pahasına olursa olsun, dahli olduğunu reddediyor ve olayla ilgili soruşturma yürüttüğünü söylüyor.

Buna karşılık, savaşın belirsizliği içinde, Suriyeli isyancıların ya da onların taraftarlarının, Türkiye’yi ve müttefiklerini misilleme yapmaya kışkırtmak için kasten ateş açmış olma ihtimali de her zaman var.

Bugün hâlâ Bosna hükümetinin, 1995 yılında Batı’yı Sırplara karşı müdahaleye çekmek için, Saraybosna’da bir pazaryerinde kendi vatandaşlarını bombaladığına inananlar var.

Akçakale’deki saldırıdan kim sorumlu olursa olsun, olayın etkisiyle Batılı güçler harekete geçti, NATO acil toplantı yaparak saldırıyı kınadı. Suriye’nin “uluslararası hukuku alenen ihlalini” kınayan sert NATO açıklaması, yılın büyük kısmını, Batı’yı Suriye’ye daha fazla müdahil olması için tahrik ederek geçiren Erdoğan’ın tam da duymak istediği şey olacak. Şam’da bir rejim değişikliğini sağlamanın yanı sıra, Erdoğan, yaklaşık 80 bin Suriyeli sığınmacı ile, Türkiye sınırındaki mülteci krizinin, Batılı güçlerin, akan kanın durmasında daha aktif bir rol üstlenmesi için ikna edici bir sebep olduğunu söyledi. Fakat NATO kendini Türkiye’nin savunmasına daha fazla adamadan önce, üye ülkelerin liderleri, Şam’daki yönetimin değiştirilmesi konusunda Erdoğan’ın pek de fedakarca görünmeyen nedenlerini düşünürlerse iyi ederler.

Bazı çevreler, Erdoğan’ın 12 yıllık başbakanlığı sırasında kişi başı gelirin neredeyse üç katına çıkması ve ülkenin yeniden bölgesel bir güç haline gelmesiyle, ilerici bir Müslüman hükümetin neler yapabileceğini kanıtladığını söylüyor. Washington ve Londra da bu yüzden, Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin tam üyelik başvurusu konusundaki engelleyici tavrını gözden geçirmesini istiyor.

Erdoğan’ın etkileyici ekonomik başarısına karşın, hükümetin giderek daha da otoriter bir hal alması, radikal İslamcı hükümetlerin müttefiki olmaya çalışması ve politikalarını eleştiren gazeteci ve siyasetçilerin düzenli olarak hapse atılması göz önünde bulundurulmalı. Ortadoğu’daki Arap ayaklanmalarından önce, Erdoğan’ın ana gündeminde, Tahran’daki Ayetullahlarla daha iyi ilişkiler kurmak vardı. İran’ın en önemli bölgesel müttefiki olan Esed rejiminin ayakta kalmasına daha fazla müsamaha gösteremeyeceğini anlayınca bu siyasetini terk etmek zorunda kaldı. Onu dengelemek için Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yakınlaştı.

Mursi gibi Türkiye lideri de, Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki krizden kazanan taraf olarak çıkmasından memnuniyet duyacaktır. Böyle bir durum, Kuzey Afrika kıyılarından Doğu Akdeniz’e kadar bir “Sünni kemer” şeklinde İslamcı hükümetler ağının oluşmasına yol açar. Böyle bir gelişmenin, Batı çıkarlarına hizmet edip etmeyeceği ise oldukça şüpheli. Ve meclisin, Erdoğan’a Suriye’yi işgal etmesi için “yeşil ışık” yakan kararının ardından NATO liderlerinin, Türkiye’nin İslamcı gündemine hizmet etmekten başka bir şeye yaramayacak bir çatışmaya müdahil olmamaya dikkat etmesi gerekir.