Yaşam

'Teklif gelse jöle reklamında oynarım'

Saçına sürdüğü jöle ile espri ve eleştiri konusu olan gazeteci Yiğit Bulut bir röportajında: "Teklif gelse jöle reklamında oynarım" dedi

17 Ekim 2010 03:00

T24- Akşam gazetesi yazarı Elif Aktuğ, Başbakan'ı ağırladığı programındaki tutumu nedeniyle eleştirilen Habertürk gazetesi yazarı ve televizyon sunucusu Yiğit Bulut'la bir söyleşi yaptı. Elif Aktuğ, hemen her köşe yazarının yazısına konu olan, hatta saçına sürdüğü jöle bile mizah dergilerine, komedi programlarına yansıyan, Yiğit Bulut'un dikkatleri ve şimşekleri niçin bu denli üzerine çektiğini, Doğan Grubu'ndan ayrılışını ve 'yeni medya düzeni'ni konuştu.


Elif Aktuğ'un Yiğit Bulut ile yaptığı röportaj şöyle:
(17 Ekim 2010)


Ben kimim ki her dediğim olay oluyor?

Bir yandan bilgisayar ekranına bakıyor, bir yandan önündeki reyting listesine, durmaksızın çalan telefonlara da cevap veriyor. Kulağı ve aklı benim sorularda; Başbakan'ı ağırladığı 2 programındaki tutumu nedeniyle son dönem medyanın en çok eleştirilen isimlerinden olan Habertürk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut ile aralarının açık olduğu söylenen Fatih Altaylı'nın odasının hemen çaprazındaki makamında konuştuk.


- Ertuğrul Özkök'e hem acıdığınızı söylediniz hem de teşekkür ettiniz geçen gün, nereden çıktı bu yazı?

Bana göre Ertuğrul Özkök'ün içinde bulunduğu psikolojik durum biraz zor, bir kere bunu altını çizeyim. Çünkü iktidardan düşen herkesin zor dönemleri olur.


- Ertuğrul Özkök'ten siyasi bir lidermiş gibi bahsediyorsunuz!

Ertuğrul Özkök 20 yıllık iktidarını kaybetti, kolay değil. Türkiye'deki güçlü hükümet dönemlerinde de koalisyonun sürekli hakim olduğu dönemlerde de; dolayısıyla medyanın koalisyonu çok kolay manipüle edebildiği, koalisyonlarla başa çıkabildiği, istediği gibi yönlendirebildiği dönemlerin sonunda reel bir iktidardan düştü. Dolayısıyla içinde bulunduğu psikolojik durumun zor olduğunu düşünüyorum.


- Özkök'le ayrı dünyaların insanı olduğunuz için Doğan Grubu ile yollarınız ayrılmıştı!

Doğru, Doğan Grubu'ndan ben Ertuğrul Özkök'le aramızda çıkan sürtüşmelerden ve ortaya çıkan derin ve radikal ayrılıklardan çok rahatsız olduğum için ayrılmıştım. Dolayısıyla bir kırgınlığım olması gerekirken hem içinde bulunduğu ruh hali, son durumu, hem başına gelen kaset meselesi yüzünden de Genç Bakış programında seyrederken gerçekten üzüldüm. Bahsettiğiniz yazıyı bu nedenle yazdım.


Hükümete bir çaksam mantığı!

- Aydın Doğan ile bir küslük yaşadınız mı, ne de olsa ailevi bir yakınlığınız da vardı?

Ben kişilere küslük yaşamam sisteme küserim.


- O size küstü mü anlamında sormuştum?

Orada bir sistem sorunu vardı, gazeteciyseniz gazetecilik yapacaksınız. 'Ben basınım, ben hükümeti eleştirim, bir vurdum mu ses gelir, hükümete elimdeki malzemeyle bir çaksam şunu yaparım' mantığında hareket eden bütün basın kuruluşları sanırım hastalıklıdır ve çok ciddi sorunlar yaşarlar. Bu herkes için geçerli, sizin patron için de geçerli bizim patron için de geçerli. Türkiye'de basının en büyük hastalığı bu.


- Ne oluyor bu hastalığa yakalanınca?

Kendini Başbakan'la denk görmeye başlıyorsun bir süre sonra, hangi Başbakan olursa olsun. Koalisyon Başbakan'ı da olsa, tek parti iktidarı Başbakan'ı da olsa, seçilmiş; belli bir kesimin oyunu ve onayını alarak iktidara gelmiş bir adamdır. Ama bir bakıyorsunuz, gazetenin birinin Yayın Yönetmeni iktidar hastalığına kapılıyor, sanıyor ki hükümeti, ülkeyi o yönlendiriyor.


- Kimi kastettiğinizi anladım sanırım!

Son 30 yıla bir bakın, bu hastalığa kapılan kim varsa yok oldu gitti. Ertuğrul Özkök bu hastalığa kapılan en belirgin isimlerden biridir, çok kesin bir iktidardan çok kesin bir iktidarsızlığa geçmiştir.


Artık Hürriyet alternatif hükümet değil sadece gazete

-Özkök'ten sonraki Hürriyet nasıl sizce?

Enis Berberoğlu benim çok eskiden beri tanıdığım, Alman terbiyesi almış, sınırlarını da iyi bilen bir insan. Dolayısıyla Hürriyet çok daha fazla haddini bilen bir çizgiye geldi. Hürriyet'te ta Erol Simavi döneminde başlayan bir tavır vardı, Turgut Özal'a mektuplar yazardı, manşetten hükümetle uğraşırdı. Hürriyet'in geleneğinde bu vardı, gelinen süreçte şu an itibarıyla daha disiplinli bir içeriğe sahip olduğunu düşünüyorum. Daha haddini bilen demek daha doğru. Artık Hürriyet alternatif hükümet değil sadece bir gazete, olması gereken de buydu. Birçok hatalar yapıldı geçtiğimiz süreçte; usul yönünde. Ama içerik açısından bakarsanız bu dönemde birçok insanın haddini bilmesi sağlandı. Aynı şey TUSİAD için de geçerli. Geçmişte hükümetle ilgili ilanlar verip, kendini hükümete denk gören, çıkışlar yapan TÜSİAD, şimdi gayet güzel bir dernek statüsüne doğru ilerlemekte. TÜSİAD da gazeteler de hükümetlerin alternatifi değildir.


Demokrasi değil parakrosi

- Siz bu hükümeti kayırıyorsunuz galiba?

Hiç alakası yok. Bakın, sadece bu hükümet için söylemiyorum lütfen yanlış anlaşılmasın, tüm hükümetler için geçerli söylediğim; herkes haddini bilecek. TÜSAİD Başkanı iktidara gelmek istiyorsa, kurar partisini gider seçime. Daha önce eşi Cem Boyner denedi, binde 40 oy aldı. Sandıktan çıkarsa her şeyi de yapar. Ama onun haricinde 5 tane adamın bir araya gelip banka hesapları şişik diye ülke hakkında konuşma hakları, otobüs şoföründen veya simitçiden fazla değildir. Parası olan konuşacaksa bunu adı demokrasi olmaz, parakrosi olur.


- Sizce ne oldu da bardak taştı, hangi durumda Ertuğrul Özkök'e git dendi?

Bir yıpranma vardı artık, toplumun bakış açısında. Bu tür görevler sürtünme yerleridir, sürtüne sürtüne yıpranırsınız. O tür görevlerde 20 yıl çok bir uzun bir süredir. 80 sonrasında özellikle 94'ten bu yana Hürriyet el değiştirdiğinden beri hep zayıf koalisyon hükümetleri vardı. Onlar da hakim medya karşısında ezilmiş, yıpranmış, yıpratılmış. İlk defa gerçek bir tek parti iktidarı çıktı, medya gemisi de tek iktidarın buzul dağına çarptı, ortadan yarıldı.


- Doğan Grubu'ndan ayrılırken bir burukluk, vicdan azabı gibi hissiyatlarınız oldu mu?

Hiçbir burukluk yaşamadım. Kapıyı çektim ve çıktım. O konularda tereddütsüzümdür, radikal kararlar veririm.


- Hayatı böyle sert ve matematiksel algılıyorsunuz; özel hayatınızda da böyle misiniz?

Evet. böyleyim ama özel hayatla ilgili sorularınıza cevap vermeyeceğim (gülüyor).


- İlla aşk-meşk kastetmedim ki, anne-babanızla veya mahalle bakkalınızla da mı böylesiniz?

Sert değilim ama olasılık hesaplarınızı doğru yaparsanız opsiyonlarınızı ikiye ayırırsınız. Seçim yapmak için seçenekleri azaltmak gerekir. Seçenekleri azaltmak da zor değildir aslında. İnsanlar sübjektif oldukları zaman objektif olma kriterlerini kaybederler.


- Bu ülkede neden birbirimizin değişik fikirlerine tahammül edemiyoruz?

Çünkü toplumda genel olarak bir statüko var, devletin olduğu kadar toplumun içinde de var. Statükoyu yenmek çok kolay değildir. Bak son zamanlarda bana saldırıyorlar, niye?


Herkes geçmişini bilsin, öyle konuşsun

- Siz söyleyin, niye?

Çünkü ilk defa Başbakan, merkez medya olarak adlandırılan bir yerde bu kadar güzel ağırlandı, daha önce başbakanlara yapılmadığı şekilde karşılandı. Dedim ya o hastalık yüzünden başbakanlara hep saldırı halindeydiler. Benim Başbakan'ı konuk aldığım son 2 programdan sonra bu defa saldırı bana karşı yapıldı, inanılmaz bir saldırıydı. Dedim ya yerleşik bir düzen var memlekette, o düzen Erdoğan'ı istemiyor. Yerleşik düzenin isteyeceği bir adam değil, bakın IMF'yi kovdu; benim yıllardır savunduğum teoriydi. Uğruna canımı vereceğim konuydu. 60'tan sonra bakkaldan çakkaldan burjuva üretilmiş. Kültürel bir birikim olmadığı için bu sıkıntılar çekiliyor. Acaba sermayeyi temsil edecek bir tane erkek çıkmayacak mı?


- Kadın da çıkabilir?

Kadın-erkek ayrımı yapmıyorum, bir tane insan çıkmayacak mı? Baktığın zaman yok işte, Ümit Boyner çıkıyor! Türkiye'deki burjuva burjuva değil çünkü. Avrupa'ya bakıyorsunuz burjuva 1000 yıllık; bizde bakıyorsunuz 50-60 yıllık. Sorun buradan başlıyor asıl. Bence herkes geçmişinde taşıdığı torbayı bilsin haddini bilsin, ona göre konuşsun.


- Başbakan'la yaptığınız görüşmelerden sonra gelen eleştiriler içinde sizi çok şaşırtan oldu mu?

Olmadı, o çok organize bir saldırıydı. Amaç orada haysiyetsizleştirme çalışmasıydı. En önemlisi şu, bir Başbakan ile yapılan program, benim uzun yıllardır üzerinde durduğum yerleşik düzenin yıkılması gereği fikrini ortaya çıkardı. Başbakan'ın ve AKP'nin 2007'ye kadar olan çizgisi bana uymuyor, sonra onlar da benim dediklerime uygun politikalara geldiler. Ben onlara göre dümen kırmış değilim. Benimle aynı fikirde olan hükümetin neresini eleştireceğim? Köşe yazarlarımıza bakın, IMF ile anlaşamazsak batarız diyorlardı, bakın anlaşmadık ve batmadık.


- Başbakan'la ne kadar yakınsınız?

İnsan olarak severim, karşılaşınca konuşuruz.


- Sizin kadar eleştirilen bir gazeteci olmuş mudur, bu eleştiriler karşısında acaba haklı olabilirler mi diye düşündünüz mü hiç?

Bir saniye bile şüphelenmem kendimden, nereden geldiğimi de nereye gittiğimi de bilirim.


- 10 yıl sonra nerede olacaksınız acaba?

Artık emekli olurum sanırım.


- Bir sahil kasabasına yerleşmek olabilir mi?

Bilemem o kadar plan yapmadım.


- Kitap yazacak mısınız?

Kitap yazıyorum zaten, sistemin nasıl manipüle edildiğini anlatıyorum.


- Demokratikleşmek için ne gerekiyor sizce?

Demokratikleşmemiz için blok halinde hükümete çatan bir basın olmaması gerekiyor. Açıkçası Doğan Grubu'nun parçalanması gerekiyor demokratikleşmemiz için. Bu kadar büyük medya grubu kamuoyunun demokratik olması karşısında engeldir, satış haberleri hoşuma gidiyor.


- Peki ya jöleli saçlarınıza laf atılması nedir, bu durumla kendiniz de dalga geçtiniz mi, teklif gelse jöle reklamında oynar mısınız?


Şimdi teklif gelsin oynarım, (gülüyoruz). Saldıracak bir şey bulamıyorlar, söylediklerime karşılık veremezler ki! Bazılarının bilgi düzeyi mısır tanesi kadar, acıyorum onlara. Ne kadar düzeysiz yazıyorlar, değmez...


- Bir medya starı mısınız, herkes durmadan  sizden ve söylediklerinizden bahsediyor?

Hayır değilim tabii. Türk basınına üzülüyorum tartışmalara bakın, ne dediysem olay olmuş. Benden başka kimse yok mu, ben kimim ki benim dediklerim tartışılıyor. Biraz yaratıcı olsunlar, üzerime biraz da yük oldu bu hafta acaba neyi tartışacaklar, ne söylesem diyorum, ne söylesem de konuşsalar...


En iyi televizyonculuğu biz yapıyoruz

- Medyada işini en iyi kim yapıyor?

En iyi gazeteciliği biz yapmaya çalışıyoruz. Bakın bizde görüş ve karşıt görüş vardır, aynı anda çıkmazlarsa bile tez ve antitezi bir arada vermeye çalışırız. İddia ediyorum karşıt görüş olmayan program bulsunlar, ben bunun hesabını vermeye hazırım. Başbakan çıkmadan önce 2 kez Kemal Kılıçdaroğlu bizdeydi. Devlet Bahçeli'ye defalarca mektup yazdık, çağırdık gelmedi.


- Devlet Bahçeli belki de size gücenmiştir, bir dönem babam gibiydi dediniz, sonra Başbakan'la yakınlaştınız!

Benim kendisiyle bir sorunum yok ben onun ülke için bir şans olduğunu düşünüyorum, etnik çatışmaların körüklenmesini engellemiştir. Sokağa çıkmayıp kitap okuyun diyen biridir, çok önemlidir. Umarım bana küs değildir. Başbakan'a yakınlığım küstürmüş olabilir mi, bilemem. Bizim hukukumuz çok eskidir kendisiyle. Biz Sayın Kılıçdaroğlu ile de görüşürdük, ikili görüşmelerimiz olurdu, yemeğe çıkardık.


- Kemal Bey Başbakan olursa yine yandınız demektir, yemekler, yakınlıklar?

Bu ülkeden AKP Hükümeti daha en az 10 yıl iktidarda kalacaktır.


Fatih Altaylı benim GS'den abimdir her şeyden önce


- Cevap vermediğim, cevap vermeğe değer bulmadığım gazeteciler var demiştiniz bir yazınızda, kim bunlar acaba?


Onlar beni eleştirenler değil, bana saldıranlar. Onu bana doğrudan saldıranlar için söyledim.


- İnternet sitelerinde Fatih Altaylı'yı kastettiğinizİ yazdılar, aranız da açıkmış?

Ne alakası var, o da şehir efsanesi. Galatasaray'dan ağabeyim benim, 20 yıldır tanışırız bunu bilmeyip de konuşanlara gülüyorum. Ben onu çok severim, o çok güzel konuşan, konuşmaya doyamayacağınız biridir. Fatih beni eleştirdi, çok da normaldir. Ben saldıranları değersiz buluyorum zaten, eleştirenleri değil.


- Telefon konuşmalarınıza dikkat eder oldunuz mu son dönemde?

Hiç sorun olmadı benim için, hiç çekinmedim. Her şeyi de konuşuyorum, her şeyi kaydetsinler, buradayım hodri meydan. Gizli işlerim, gizli ajandalarım yok.


- Yazılı basına sansür gelsin dediniz mi, böyle bir fikri önerdiniz mi?

Bu söylediğim tamamen yanlış anlaşılmıştır, vatandaşın şikayet edebileceği, danışabileceği bir kurum olması gerektiğini söyledim ama kısa sürede yanlış anlaşıldı. İngiltere'de var, gazetede hakkınızda bir yazı veya haber çıkarsa ve siz rahatsız olup dava açmak isterseniz danışabileceğiniz bir kurum var.


Hiç değişmedim hep aynı yerdeyim

- Geçtiğimiz 10 yıl içinde siz ne kadar değiştiniz acaba?

Hiç değişmedim ben aynı yerde duruyorum.


- Olur mu, değişmeyen tek şey değişim değil midir, değişmemiz gerekmez mi, siz neden bu soruyu kötü gibi algıladınız?

Tabii ki sistemle beraber geliştik ama değişim yok. Gidip bakın yazılarıma, fark göremezsiniz. Hepsi aynı.


- Yazılara duygularınızı katıyorsunuz, televizyonda sistematik ve duygusuz gibi görünüyorsunuz, belki de insanların kafasını bu tezatlık karıştırıyordur?

Elbette yazılarımda duygu var. Televizyonda ise kendi programınızda kurumsal davranıyorsunuz, bir yeri temsil ediyorsunuz, oranın ağırlığını taşıyorsunuz; konuk olduğum programlarda daha farklı olabilirim. Köşe yazılarında bambaşkayım elbette.


- Son söz diye birkaç cümleniz var köşe yazılarınızda, özel hayatta da son sözü siz mi söylersiniz?

Hani özel hayat sorusu yoktu? Evet, (gülüyor) son sözü ben söylerim. Aslında o bir referans cümlesidir. Herkes kendini pozisyonlandırsın diyorum yani.