ASUMAN ARANCA
T24 - ANKARA
İsmailağa cemaatine yönelik olarak yürüttüğü soruşturma dosyası "silahlı örgüt" olduğu iddiasıyla elinden alınan dönemin Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Erzurum Özel Yetkili Savcılığı'nın kendisini haklı çıkaran son mütalaasıyla ilgili olarak "Haklıydım. Bu konuda, kamuoyunda Deniz Feneri farkındalığı oluşmalı” dedi. Cihaner, "teftiş kurulu bile olan cemaatin örgüt olarak soruşturulmadığını" belirtirken parasız eğitim isteyen üniversite öğrencilerinin bile örgüt üyeliğiyle suçlanmasını eleştirdi.
Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’nın, İsmailağa davasıyla ilgili mütalaasında, cemaatin "silahlı örgüt" olmakla değil "izinsiz eğitim yapmakla" suçlaması üzerine "Başından beri haklıydım" diyen ve halen Adana Cumhuriyet Savcısı olan Cihaner, T24’e şunları söyledi:
'Türkçe bilmek yeterliydi'
Ben baştan beri söylüyorum. Bu sonucu varmak için hukuk eğitimi almaya gerek yoktu. Türkçe bilmek yeterliydi aslında. Bazı gazeteler Cihaner haklı çıktı diye yazdılar. Ben faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturmayı yaptım. Orada olanlarla ilgili söylediklerimde de haklıydım, şimdi söylediklerimde de haklıyım.
'Neler göz ardı edildi ona bakmak lazım'
Sonuçta bu savcılık tarafından verilen mütalaadan daha önemlisi, böyle yapılarak ne oldu, neler kaybedildi? Ona bakmak lazım. Önemli bir kısmını sizin sitenizin de yayınladığı görüşmelerden, sahih delillerden ve suç şüphesi oluşturan olgulardan var olan birçok şuçun, suç şüphesinin soruşturulmaması sonucu doğdu bir kere. En önemlisi bu. Orada çocukların cinsel istismarından tutun, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, zimmet, bunların örgütlü bir şekilde yapılması, imar yolsuzlukları ve bunlara benzer yüzlerce suç iddiası vardı. Seçim suçları vardı. Bir kere bunlar soruşturulmamış, üstü kapatılmış oldu. Göz ardı edilen en önemli şey bu. Hatta soruşturulduğu iddia edilen, hakkında dava açılan cemaatin asıl sorumluları, asıl merkeziyle ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.
'Teftiş kurulları var, merkezden maaş ödüyorlar'
Bir yapılanma düşünün, bunun Erzincan’daki adamlarıyla ilgili soruşturma yapıldı, ama bu yurt geneline yayılmadı. Biz biliyoruz ki bu yapılanmanın Türkiye’nin her yerinde benzer faaliyetleri var. Her şeyden önce İstanbul’da medreseleri var. Bu medresede yetiştirdikleri adamlar aracılığıyla taşrada eğitim veriyorlar. Teftiş kurulları var, atama yapıyorlar, merkezden maaş ödüyorlar. Bunlar soruşturulmamış oldu. Birtakım siyasilerin suçları da soruşturulmamış oldu. Bunun yanında yeni soruşturulmaya başlamış olan ve aynı gerekçeyle elimizden alınan diğer cemaatlerle ilgili soruşturmalar da, Fethullahçılar, Süleymancılar, Menzilciler gibi- anlaşılıyor ki aynı akıbete uğrayacak.
'Savcı ve hâkimlerine korku verildi'
En önemli şeylerden biri, yargıya çok güçlü bir mesaj verildi bunun üzerinden. “Sakın ha bizim çıktığımız çizginin dışına çıkmayın, bizim çizdiğimiz çizginin dışına çıkarsanız başınıza bunlar gelir” denilerek cumhuriyet savcılarına, hâkimlerine bir korku verildi. Her yerde bu yapılanmalar olduğu halde bunların soruşturulmaması bunu gösteriyor. İsmailağa cemaatinin örgütlü olarak izinsiz eğitim verdiği, insanlardan değişik adlarla topladığı paraları yöneticilerin üzerine geçirdiği vakıa. Orta yerde duruyor ve Türkiye’nin her yerinde yapıldığı ortada. Biz uydurmadık bunu. Ve soruşturulmuyor. İşte korkunun yarattığı bir sonuçtur bu.
'Savcılık da nihayet dediğimiz noktaya geldi'
Ama burada çok daha önemli bir sonuç var. Daha doğrusu “Buraya nasıl geldik?” var. Adalet Bakanlığı müfettişleri, ben henüz bu işin soruşturmasını yapıyorken... Ki bu ne Türk hukuk tarihinde ne dünya hukuk tarihinde görülecek, ne de kabul edilecek bir şey, adalet müfettişleri gelerek henüz soruşturulan, henüz sonuca bağlanmamış bir soruşturmaya müdahale ettiler ve bu soruşturmayı CMK 250 ile yetkili savcılar yapmalı diyerek, benim hakkımda görevi kötüye kullanma suçundan dava açtılar. Ama gönderdikleri savcılık da nihayet işte bizim dediğimiz, “ya burada cebir, şiddet ya da silahlı örgüt olmadığı için burada izinsiz eğitim vardır” noktasına geldi. Ama öyle cesaretsiz bir yaklaşım söz konusu ki, örgüt göz ardı ediliyor. Çünkü bunları örgütlü biçimde bir hiyerarşi içinde yapıyorlar.
'Teftiş kurulunun yaptığı göz ardı edilmemeli'
Adalet müfettişlerinin, Adalet Bakanlığı’nın emriyle, Teftiş Kurulu'nun yaptığı şeyin de göz ardı edilmemesi lazım. Çünkü henüz bitmemiş bir soruşturmaya, henüz ben nihai değerlendirmemi yapmamışken müdahale edip, “bunun oraya gönderilmesi gerekir, göndermedi” diye görevi kötüye kullanmaktan dava açtılar. Bunların göz önünde bulundurulması gerekir.
'Kamuoyunda Deniz Feneri farkındalığı olmalı'
En önemlisi de asıl dikkatleri burada soruşturulmayan suçlara vermek lazım. Burada kamuoyunun Deniz Feneri benzeri bir uyanıklık, dikkat, fakındalık içinde olması gerekir. Çünkü aynı iddiaların yanında çok daha vahim iddialar var. Tarikat siyaset ilişkisinin hangi mekanizma içinde nasıl işlediğine dair ipuçları var.
'Bu ülkede hâlâ bedel ödeyenler var'
Bu ülkede özgürlükler için, daha eşit, daha özgür, daha demokratik bir Türkiye için çok daha büyük bedel ödeyen insanlar oldu. Hâlâ ödeyenler var. O anlamda kendi mağduriyetimi hiçbir zaman kişisel almadım. Ben bir hukuk adamıydım. Hukuk içerisinde yaptığım şeylerin birtakım insanların hoşuna gitmemesi üzerine bu şeyleri yaşadım.
'Özel yetkili mahkemeler hukuk dışı'
Umuyorum ki bu yaşananlar Türkiye’nin başına nasıl bir çorap örülmek istenildiğini, bunun hangi merkezden kurgulandığını, -çünkü bunun örnekleri, mağduru sadece ben değilim- gösteriyordur. Birçok insan benzer mağduriyetleri yaşıyor, haykırıyor. Bu yaşananlar soru işaretlerini artırsa bile, yaşadıklarım belki bir işe yaramıştır. Özel yetkili mahkemeler gibi hukuk dışı, hukuka aykırı bir uygulamanın tartışılmasına neden olmuşsa, yaşadıklarımız boşa gitmemiş demektir. Umuyorum ki bu noktada bir fayda sağlamıştır.
'Parasız eğitim isteyen öğrenciler örgütle suçlanıyor'
Öğrencilerin “parasız eğitim istiyoruz“ dediği için örgütle suçlandığı, tutuklandığı bir ülkeden bahsediyoruz. Aykırı ses çıkaran herkesin üstelik de “demokrasi adına” yapıyoruz diye susturulmaya çalışıldığı bir ülkeden bahsediyoruz. Ama hiçbir şey boşa yaşanmış olmayacaktır. Bunlar ilerde daha güzel bir Türkiye’nin yolunu açan bedeller olacaktır.
'Korku, baskı ortamına teslim olmamak gerek'
Neler yaşanacak? Uzun soluklu bir hukuk mücadelesi veriyoruz. Açtığımız davalar var. Açacağımız davalar var. Hukuk önünde bu mekanizmada yer alan herkesle hesaplaşacağız. Davaları açacağız. Daha özgür, daha demokratik bir ülkeyi hep beraber kucaklarız diye umuyorum. Yılgınlığa kapılmamak lazım, en önemli şey bu. Korku baskı ortamına teslim olmamak gerek.