‘Magazin değerimi düşürdü ben de kendimi geri çektim’ diyen Hülya Avşar’dan aşk hayatından, siyasete kadar şok açıklamalar.
Artık hayata daha küçülterek yaşamayı seçtiğini söyleyen Hülya Avşar geldiği noktayı Milliyet yazarı Ali Eyüpoğlu'na şöyle açıklıyor: “Magazin Türkiye’de başka yere gidiyordu. Halbuki ben 25 yılını sinemaya vermiş, yazmış, çizmiş başka yerlerde olan biriyken, kendimi başka yerlerde görüp, değerimin düştüğünü hissetmeye başladım.
Eyüpoğlu'nun Hülya Avşar'la yaptığı söyleşi;
Hülya Avşar’la bu söyleşiyi sevgilisi ve nişanlısı Sadettin Saran’ın sahibi olduğu Saran Holding’te yaptık. Avşar’ın keyfi yerindeydi. O nedenle de söyleşi zevkli geçti. Söyleşinin bir yerinde Avşar’a, şov dünyasından kazandıklarının tamamını gayrimenkul yerine, bir kısmını da şov dünyasına yatırsaydı bu söyleşinin Saran Holding yerine Avşar Holding’te olabileceğini söyledim. Bir müddet sonra Sadettin Saran yanımıza gelince Avşar, konuyu açtı ve arkasından da şu espriyi patlattı: “ Benim nasıl bir zeki kadın olduğumu unuttu, nasıl olduysa. Ortada kurulmuş bir holding varken, ne gerek var benim holding kurmama. Yakında burayı ele geçirip Hülya Avşar Holding yapacağım nasılsa.” Ardından da sevgilisine, “Bu espri senin yanında yapıldı, yanlış anlaşılmasın sonra” demeyi de ihmal etmedi.
Şov dünyasında yıllarca haber ve vergi rekortmeni olan Hülya Avşar birden bire kendini geri çekti. Bu planlı bir şey miydi, yoksa Hülya Avşar gönlünün götürdüğü yere mi gitti?
(Gülüyor) Gönlün derken eğer özel hayatımdan bahsediyorsan eğer tabii onun çok büyük etkisi var bu işin içinde ama özel hayatım olmasaydı da bu olacaktı. Bir gün kendimi geri çektim ve dedim ki nereye gidiyor? O kadar sıkılmıştım ki yapılanlardan, yaptıklarımdan. Yazık yani... İnsanlara bir şey vermeden, değiştirmeden kendini devam ediyor olmak hayata beni çok rahatsız etmeye başlamıştı. Ben artık gazete röportajı yapmaktan sıkılmıştım.
Televizyoncuların sanatçılara, sanatçıların televizyonculara olan davranışlarından sıkılmıştım. Güvencisi yok, şusu yok, busu yok... Dedim ki geldin artık 44 yaşına. Bu yaştan sonra yapacağın ne olabilir senin? Hayatta en önemli şey çocuğum. Onu iyi yetiştirmek, ona gerçekten örnek olabilmek bir şeylerde. Bugüne kadar mesleki anlamda yaptıklarımla öyle olduğuma inanıyorum ama bir yerden sonra insanlar yaşları gereği de, 18 yaşındaki kız çocuğu gibi davranmaktan, hep aynı şeyleri yaparak insanların üzerinden para kazanmaktan bir yerde vazgeçtim.
Baktım ki magazin Türkiye’de başka yere gidiyor. Ben işin gırgırındayken onlar işi başka yerlere götürmeye başladılar. Bir anda magazin kraliçesi haline geldim. Halbu ki ben 25 senesini sinemaya vermiş, halbuki ben yazmış, çizmiş, okumuş başka yerlerde olan biriyken, kendimi başka yerlerde görüp, kendi değerimin değerini düştüğünü hissetmeye başladım. Dolaysıyla bunun en güzel yolunun çekilip, olayları biraz uzaktan izlemek, ondan sonra bambaşka bir şeyle devam etmek olduğunu gördüm.
Çünkü Türkiye’de bir sanatçıysan bir çizgiyi geçtikten sonra istersen yıllarca ortalıkta görünme, yine de yok olmazsın. Yenilenerek çıkmak bana göre yakışanı yapmak demektir. Ben de onu yaptım. Türkmax’ta ‘Hülya Avşar Stüdyosu’na başladım.
Eskiden yaptığım talk show programlarından çok sıkılmıştım. Olmadık insanları konuk edip de onlara hak etmedikleri payeleri vermekten sıkılmıştım açıkçası. Albüm çıkaran bizim programımıza geliyordu. Çünkü kurallar onu gerektiriyordu. Yok reytingti, yok şuydu, yok buydu... Bunlar beni yoruyordu. Hayatı daha küçülttüm. Hayatı daha küçülterek yaşamayı seviyorum şu anda.
“Artık 4-5 starlı filmlerde oynayacağım”
Ama şöyle de bir gerçek var. Hülya Avşar’ı Türkiye “güzel” olarak tanıdı. Sonra oyuncu, şarkıcı ve talk show yıldızı olarak. Ama bugün Hülya Avşar film çekmiyor, şarkıcı olarak sahneye çıkmıyor, sadece talk show’la idare ediyor. “Magazin değerimi düşürdü” diyen Hülya Avşar, öte yandan da çapını küçültüp, kendi değerini heba etmiyor mu?
Bazen en arka planda olmak, aslında en önde olmak demektir. Sen bana soru sorarken “Hülya Avşar film çekmiyor” diyorsun, ama “Çekmeyecek” demiyorsun. Çünkü çekecek, ama çekeceği filmlerle farklı yerlerde olacak. Ben farklı bir şey yapmak istiyorum. Ne yapmak istiyorum. Başrol olup da, o filmde kendi havamı atmak, bakın Hülya Avşar bu filmde başrol, ama gerisi yok. Artık bu tür şeylerden sıkıldım. Sana güvenerek, “Hülya Avşar oynadıktan sonra problem yok” diye gönderdikleri hikâyelerden de sıkıldım.
Ben artık toplu, birkaç ismin bir araya geldiği projelerde oynamak istiyorum. Ama maalesef sinemamızda isimsiz oyuncularla çalışarak, az para harcayıp, çok para kazanmayı amaçlayan işler yapılmaya başlandı. Tabii ki başarılı işlere imza atıyorlar ama benim tarzım bir sinema değil o. Benim tarzım sinema gelmek üzere ama yavaş yavaş. 4-5 kafa ismin bir arada olduğu ve yıllarca koleksiyon şeklinde saklanacak sinema filmleri... Ben onu bekliyorum. Olacak da. Hiçbir acelem yok. Ben bir oyuncuyum sonuçta. O nedenle televizyonda sit-com’u oyunculuğumu tatmin etmek amacıyla yapıyorum, yaptım da. Sinemada ve televizyonda ne yapmak istediğimi biliyorum.
Sahneye gelince:
Sahne de benim istediğim gibi değildi. Bayii toplantılarına gitmek bana zevk vermiyordu hiçbir şekilde. Doğru düzgün bir sahne, konser salonu yok. Dolaysıyla gidip de sadece erkeklerin doldurduğu bir salonda şarkı söylemek, çocuğunu evde bırakıp gece yarısı dönmek, oradaki kazanca rağmen beni çok mutlu eden bir şey değildi.
Hülya Avşar böyle bir ekonomik güce sahip olmamış olsa bunu yapabilir miydi?
Tabii ki ekonomik özgürlüğümü kazanmamış olsam böyle bir karar verme lüksüne sahip olamazdım. Ama sahne benim için her zaman araç olmuştu, amaç değil. Ne yapmam gerektiğine karar verdim.
Nedir verdiğin o karar?
Türkmax’ta yaptığım talk şovu Hülya Avşar Show’da ayırarak, tecrübelerimi de ortaya koyarak bambaşka bir talk show yapıyorum. Sinemada da dünyada da örnekleri olan büyük kafaların olduğu, büyük projelerde yer almak istiyorum.
O projelerin hayata geçmesi için ille de niye birilerinden teklif bekliyorsun. Şimdiye kadar ödediğin vergileri dikkate alarak yaptığım hesaba göre 15-20 milyon dolarlık bir servetin var. Sen de yapımcılığa soyun. Düne kadar kızıp harçlığını bile kestiğin kız kardeşin Helin Avşar’daki ticari cesaret niye sende yok?
(Gülüyor) Güzeldi bu... Var öyle projelerim ama... Mesela bir Manukyan projesi yapmak istemiştim. Hâlâ sinopsisi elimde, ama yapamadık. Çünkü bazı engeller çıktı, ben de çok fazla üstünde durmadım. Bir de daha önce yapılmış olsa da Cahide Sonku’nun hikâyesi beni çok etkiliyor. Bu tür hikâyelere yavaş yavaş hazırlanıyorum, ama yavaş yavaş.
O filmi çekmek için Cahide Sonku’nun yaşına erişmeyi mi bekliyorsun?
(Gülüyor) Tabii ki değil. En son filmimi “İki Genç Kız”ı kaç sene önce çektim?
4-5 yıl oldu herhalde. Bak sen bile unuttun en son ne zaman sinema filmi çektiğini...
İnsanlar 4 senede bir albüm çıkarıyor. 3-4 sene çok önemli değil, ama insanlar benden o kadar çok şey beklemeye alıştılar ki o yüzden 3-4 sene çok fazla geliyor. Bir senaryo yazmak bile 1.5 senesini alıyor insanın.
Sanki senaryoyu sen yazıyorsun. Bahaneye bakar mısın?
Senaryo bulmak, senaryo yazdırmak da benim görevim değil ki Ali. Ben bir oyuncuyum. Benin senaryo buldurup, yazdırmaya ne zamanım, ne de isteğim var.
Cahide Sonku’nun hayatını oynamak istiyorsun ama ortada istekten başka bir şey yok. Halbuki kalemine güvendiğin bir senarist bulsan, birkaç ay sonra senaryo hazır olur. Sen “armut piş, ağzıma düş”e alışmışsın ama devir değişti.
En son Tomris Giritlioğlu ile konuştum bu konuyu. O şimdi “Güz Sancısı”nı çekiyor. O bittikten sonra bunu mutlaka konuşalım dendi ve öyle kaldı. Tembellik konusunda haklısın. Ama öte yandan da bu benim işim değil. O konuda da çok tecrübeli değilim açıkçası. Beceremem yani. Hikayeyi bul da, yazdır da, çek...
“Sinemadan hiç para kazanmadım”
Bu söyleşiyi sevgilin Sadettin Saran’ın sahibi olduğu Saran Holding’te yapıyoruz. Aslında kız kardeşin Helin Avşar’ın yarısı kadar ticari cesaretin olsaydı bu söyleşiyi Avşar Holding’te yapıyor olurduk. Sinemadan kazandığını sinemaya yatırmıyorsun.
Sinemadan kazanmadım hiçbir zaman... Sadece manevi kazancım oldu sinemadan.
‘Nişan yüzüklerini taktık, gidişat evliliği gösteriyor’
Sadettin Saran’la evlendiniz mi?
Hayır, evlenmedim.
Evlenecek misiniz?
(Önce gülüyor, ardından bir müddet düşünüyor) Bu gidişat onu gösteriyor.
Peki kayınvalide ve kayınpederle aranız nasıl? Kayınvalidenizin sizi istemediği, hatta “Hülya Avşar, oğluma büyü yaptı” dediğini bile iddia edenler var?
Bir kere ben büyüye, müyüye inanmam.
O zaman gözlerinle mi büyüledin Sadettin Saran’ı?
Kimse kimse için mücadele vermedi. Bir kere kayınvalide diyeceğim, o gözle gördüğüm kişi Amerika’da yaşayan ve gerçekten son derece medeni, oğullarının verdiği kararlara aykırı düşünmemeyi yeğleyen bir insan. Baba zaten bir lokum. İki, üç günde bir arayıp sesini duymak istediğim biri.
Peki o arıyor mu seni, sesini duymak için?
Tabii... O insanlar bu tür şeyler peşinde koşmayan insanlar. Biz de artık çocuk değiliz. Saygı, sevgi ve medeniyet çerçevesinde ilerleyen bir durum var ortada.
Evlilik konusunda netleşen bir tarih var mı?
Yüzük takıyoruz. O da takıyor, ben de.
Ne yüzüğü?
Nişan yüzüğü.
Ne zaman nişan yaptınız?
Nişan derken buna tamamen bize ait bir aksesuar gözüyle bakalım.
O yüzüğün sağ parmaktan sol parmağa geçmesine ne kadar kaldı?
Bazen sıkılıp, sola da takıyorum bu yüzüğü... (Gülüyor)
İçinizden geçen duyguların bir yansıması mı yoksa bu?
Tabii ki Sadettin’le birlikle olmak bana çok çok çok keyif veriyor. Bir kere seviyorum her şeyden önce. Ama evlilik konusunda çok akıllıca davranmak lazım diye düşünüyorum. Evlenince de ne oluyor, onu çözemiyorum. Çünkü evlilik bir şey değiştirmiyor bizim hayatımızda. O anlamda söylüyorum. Ama Türk toplumunun gelenek ve göreneklerine aykırı olmamak için evlenmek gerekiyorsa, evleneceğiz günün birinde.
Artık aynı evde yaşıyorsunuz. İkinizin de çocuğu var. Birbirleriyle kaynaştılar mı?
İlk başta tabii çok kolay almadı ama onlar da büyüdü aslında... Neredeyse bir seneye yaklaşan bir süre var aynı evde yaşamaya başlayalı. Abarttım galiba altı ay falan oldu. Hiçbir problem yok. O kadar iyi yetişmiş çocuklar ki. Bir oyun olduğu zaman oynuyorlar işte. Bir problem yok o konuda.
Hülya Avşar, Kaya Çilingiroğlu ile evli olduğu zaman böyle şeyler söylenmiyordu. Hülya Avşar ne zaman ki Sadettin Saran’la aşk yaşamaya başladı tablo değişti. Birçok kadının seni kıskandığını kulaklarımla duydum. Farkında mısın bunun?
Aslında kadınların kadınlarla problemi vardır. Kadınlar birbirlerini her zaman kıskanırlar. Söz konusu Hülya Avşar olunca bu daha çok oluyor. Bu çok doğal.
Benim kastettiğim şey o değil. Hülya Avşar’ın, Sadettin Saran gibi holding sahibi zengin, yakışıklı, sportmen ve kültürlü birini sevgili olarak bulması kıskandıran şey...
Neden hep ben bulmuş oluyorum da o beni bulmuş olmuyor. Niçin yani? Anlamış değilim.
Kimin kimi bulduğu konusunu bilmiyorum ama onun doğurduğu reaksiyonu soruyorum.
Zaten öyle olmasaydı benim hayatıma hiçbir zaman bir erkek girmeyecekti. Boşandıktan sonra hayatıma bir erkek sokmayı hiçbir zaman düşünmüyordum. Kızımla birlikte hayatımı sürdürmeyi düşünüyordum. Hakikaten kıskanmakta haklılar. Yakışıklılık, zenginlik gibi özelliklerini bir yana bırakalım Sadettin karakter olarak çok iyi biri. Ben de olsam, beni kıskanırdım. Ama o mu beni buldu, ben mi onu buldum, ayrı bir tartışma konusu. O da kendisinden 20 yaş küçük biriyle flört edebilirdi. Onunla yaşıtız. Hiçbir zaman aklımın uçundan geçmemesine rağmen ben de 20 yaş genç biriyle beraber olabilirdim. Ben huzur ve mutluluğu arıyordum, o da. Ve taşlar yerine oturdu.
Birbirinize ne diye hitap ediyorsunuz?
Söylemem. Çok özel.
“Hayrünnisa Hanım, Başbakan’ı kediye benzettim diye gelmedi”
‘Hülya Avşar Stüdyosu’na konuk bulmakta zorluk çekiyor musun?
Aksine konuklara gün vermekte zorluk çekiyoruz. İnanılmaz bir talep var. Ne kadar güzel bir şey ki, kendileri arayıp programa katılmak istiyorlar.
Çıkaramadıkların var mı?
Şu ana kadar gelen bütün cevaplar olumlu, ama “Biz gelmiyoruz” diyen olmadı.
Hayrünnisa Gül?
Çıkmadı. Daha doğrusu arada bir anlaşmazlık olduğunu iddia ediyorlar ki bizim elimizde onlardan gelen bir teklif var. Fakat ne zaman ki Başbakan’a kedi benzetmesi yaptım, Hayrünnisa Hanım, geri adım attı, gelmedi yani... (Gülüyor)
Kedi benzetmesinden sonra Başbakan’la hiç görüştün mü?
Danışmanıyla (Akif Beki) çok görüştüm ama kendisiyle görüşmedim. Arasaydım, mutlaka görüşme olanağı bulurdum. Çünkü bu konularda son derece medeni. Ama bu konuda onu arayıp da rahatsız etmek istemedim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı niye kediye benzettin. Nereden geldi aklına kedi?
Bir şeyler yapmak istersin halkın için. Yaparsın fakat ufacık bir yanlışın olduğu zaman; başörtüsü gibi... Ufak demiyorum tabii buna ama... Bir yanlış olunca o yaptıkların unutulur, günlerce o konuşulur. Ondan sonra seni bir yere oturturlar ve bunu da kabullenirler. Tayyip Erdoğan’ın da yaptığı bir sürü iyi şey var. Bir kere tek başına iktidar oldu. Kim olursa olsun tek parti iktidarı benim için ideal yönetim biçimidir. Kararlar hızlı çıkar, hızlı uygulanır. Tayyip Bey de böyle yaptı, ama başörtü olayından sonra şaşkınlık içinde kadınlar ve erkekler tarafından başka bir yere oturtulduğunun farkında olan bir Başbakan gördüm karşımda.
O da onu üzmüş ve yıpratmış. Bakışlarından, “Neden bu böyle oldu?” gibi hissettim bir kadın olarak. Bir kedim var; Duman adında... Duman’ın üstüne üstüne gittiğim zaman bana bir bakışı vardır. Bunu ilk defa sana söylüyorum, o bakışların Tayyip Erdoğan’la çok örtüştüğünü gördüm. Bir anda karşımda kedim Duman’ı görür gibi oldum. (Gülüyor) Onu çok seviyorum. Onun o hali beni hep üzer, niye kediye böyle yaptım diye ve onu kucağıma alıp, severim.
Köpeğin yok mu?
Köpeğim de var.
Allah korumuş da ona benzetmemişin... Yoksa köpeğim Duman gibi bakamıyor mu?
Maalesef ki yağcı milletvekilleri çıkıp “Aaa bizim Başbakanımız aslan gibidir” dedi.
Başbakan’ı ürkek kediye benzettiğinde bir dönem kendisini kedi olarak tasvir eden Musa Kart’ın karikatürü nedeniyle ortalığı ayağa kaldırdığını bilmiyor muydun?
Onu hiç düşünemedim. Aklımın ucundan bile geçmedi. Sonra bana hatırlattılar, Başbakan’ın o karikatür nedeniyle dava açtığını... Açıkçası utanç duydum, sanki onu kullanır gibi oldum. Oysa ben Başbakan’ı konuk ettikten sonra uzun süre hakkında yorum bile yapmadım, onu kullanıyormuş konumuna düşmemek için. Ha bire bana Başbakan hakkında soru sormaya devam ettikleri için aylar sonra o lafı ettim.
Başbakan’ın Hülya Avşar Stüdyosu’na konuk olması önemli bir şeydi. Çünkü senin bir gazeteci kimliğin yok. Sonuçta Başbakan, dünya görüşü itibarıyla uzak durduğu şov dünyasından bir yıldızın programına çıktı.
Haklısın. Başbakan’ın bir sanatçının programına katılması, aslında onun manevi yönden başka yerlerde olduğunu gösteren bir şey. Ben hayatım boyunca Başbakan’ın bana vermiş olduğu bu şerefi hiçbir zaman unutmayacağım. Benim için hakikaten bir şeref oldu.
Ama sen o şeref sana bahşeden insanı “kedi”ye benzeterek nankörlük ettin?
(Gülüyor) Nankörlük ettiğime inanmıyorum. Asla o karikatürü düşünerek o benzetmeyi yapmadım. Öyle bir şey yapmış olsam, çok ucuz olurdu.
O karikatür aklına gelseydi o benzetmeyi yapmazdın her halde?
Katiyen yapmazdım. Pişmanlık duymuyorum, ama beni anlamadıkları için üzülüyorum. Benim hakkımda Başbakan’ı konuk etti diye burnundan kıl aldırmıyor, ya da havalara girdi diye düşünülmesi beni gerçekten inanılmaz derecede yaralar. Bu Başbakan da olsa asla hakkımda böyle düşünmelerine izin vermem. Ucuz hesap peşinde hiç olmadın, olmam da... Başbakan’ın bir kere daha davet etmeyi düşünüyorum. (Gülüyor)
Konuğa sorulacakları sen mi hazırlıyorsun, ekibin mi hazırlıyor?
Ekibim yapıyor. Yayında bir pot kırmamak için ekibim bir öğrenci gibi hazırlıyor adeta.
Reyting kaygısı olmadan program yapmak nasıl bir şey?
Bir kere sanatçının değeri ortaya çıkıyor. Kendin ortaya çıkıyorsun. Gelen konuklarla istediğin gibi konuştuğun zaman şunu anladım ki, gerçekten Türk halkı bir şeyler verildiği zaman sıkılmadan alıyor. Televizyonun eğitici amaçla da kullanılabileceğini Türkmax’te öğrendim. Hiç ummadığım bir konuk, en çok izlenen konuk oluyor.
Bu formatın bir benzerini ATV’de yapacaktın. Ancak kanal, 13 bölümü garanti etmeyince vazgeçtin. Niye?
Çünkü profesyonel olmayan bir tavırla karşı karşıya kaldım.Mutlu olamayacağımı düşündüm. Artık majör kanallarda hiçbir iş yapmayı düşünmüyorum. İkinci bir projem olursa CNN Türk, Habertürk ve NTV gibi tematik kanallarda yapacağım. Bir kanal önce sanatçısına sahip çıkmalı. Beni ne olursa olsun 13 bölüm destekleyecek. Biliyorum o program iyi program olacaktı. Ruhumu okşamak için “13 bölüm programın arkasında duracağız” deseler, yeterdi. Benim için artık para dördüncü planda.
“Oyum Kadir Topbaş’a”
Yerel seçimler yaklaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde kime oy vereceğini kararlaştırdın mı? Oyunun rengi belli mi?
AKP Kadir Topbaş’ı aday gösterirse oyum ona. Çünkü başından beri seviyorum Kadir Topbaş’ı...
AKP iktidarını başarılı buluyor musun?
Damak tadı vardır ya... Bir şeyleri yaşarsın acısıyla tatlısıyla ve ardından bir damak tadı bırakır. Güzel bir damak tadı kalacak insanların aklında. Türbanı, ekonomisi, Deniz Feneri’ne rağmen... AKP gider de koalisyon gelirse, öyle bir alternatif de göremiyorum, bence her şey daha kötü olur. O yüzden AKP’nin tatlısıyla, acısıyla insanların damağında hoş bir tad bırakacağını düşünüyorum.
Peki AKP’den teklif gelse kabul edip, aktif siyasete gerer misin?
Yok, hayır...
“Kriz beni de etkiledi ama korkutmadı”
Ekonomik kriz nedeniyle Digitürk’ün 2009’da Türkmax’te sadece tekrar yayınlar yapacağına dair söylentiler var. Bu karar ‘Hülya Avşar Stüdyosu’nu da etkileyecek mi?
2009’un haziran ayına kadar program sürecek. Bir aksilik çıkmadığı takdirde.
Ekonomik kriz seni etkiledi mi? Krize karşı bir tedbir aldın mı?
Etkilemez olur mu? Etkiledi tabii... En azından haftada beş gün olan program, haftada üç güne indi. Ama her şeye rağmen bu kriz beni asla korkutmuyor. Ben üretmekten yanayım. Ben zaten yapı olarak kötü anlarda gülmeyi, olayla alay etmeyi seven biriyim. Kimse bu kriz yüzünden ölmeyecek. Ama işsiz kalan insanlar içimi yakıyor. İnan bana, sofraya oturup yemek yerken bugün acaba kaç kişi daha işsiz kaldı acaba diye düşünüyorum. Bu üzüntünün dışında bir derdim yok krizden yana... Allah sonumuzu hayır etsin, iyi olacak. Ben çok ümitliyim.
İş kadınlığı bana göre değil
Şov dünyasının çoğu yıldızı gibi sen de müzikten kazandığını müziğe yatırmıyorsun. Ha bire gayrimenkul alıyorsunuz, sonra sektör batıyor diye ağlıyorsunuz.
Ben iş kadını değilim ki.
O zaman ne işin var tişört işinde?
Onlar tamamen hobi.
Bu nasıl hobidir ki tekstil sektörü batarken sen ha bire corner shop açıyorsun?
Bağdat Caddesi’nde bir yer açtım, onunla beni iş kadını mı yaptın. Ben bir sanatçıyım. Kendimi işe verdiğim zaman iş kadını gibi giyinip bir yere gittiğimde sanatçı ruhumu kaybedeceğimi düşünüyorum.
Hülya Avşar Stüdyosu adında bir okul ya da kurs açsan ve şov dünyasına yeni yıldızlar kazandırsan fena mı olurdu?
Ama bunlar zaman ve emek isteyen şeyler. Bunu 5 sene sonra yapabilirim. Sen diyorsun ki, şov dünyasından kazandıklarını hiç kendi sektörüne kazandırmadın, oturdun yedin... (Gülüyor)
Aynen öyle diyorum. Yetişen genç yetenekleri filmlerde seyretmek yerine, İstanbul’u tepeden seyretmek için Levent’te 750 bin dolara daire aldın.
(Gülüyor) Tabii ki yaptım. İş hayatına atılabilmem için bir takım şeyleri tamamen bırakmam gerekir.
İki işi bir arada yapamam diyorsun. Ya sanatçılık, ya iş kadınlığı yani.
Dediğin gibi Hülya Avşar Stüdyosu gibi bir okul ya da kurs açabilirim. Ama bunlardan da çok var.
Hülya Avşar da değişti
Hülya Avşar, söyleşinin sonunda kendine çizdiği yeni hayatı da anlattı. İşte o hayatın satır başları:
“Eskiden girmediğim bir yarışta kendimi eksik ve kötü hissederdim. Kendime acı çektirirdim. Şimdi öyle değilim. Hayata bakış açım farklı.
Daha kolay bir hayat seçiyorum.
En lüks kuaföre gitmek yerine, ihtiyacımı giderecek en yakınımdakini tercih ediyorum.
Artık azimliyim, ama hırslı değilim.”
10 ismin çağrıştırdıkları
Emral Avşar (Annesi) : Direğimiz
Zehra Çilingiroğlu (Kızı) : Hayatım
Helin Avşar (Kız kardeşi) : Canım
Sadettin Saran : Keyif, dostluk, arkadaşlık
Gülben Ergen : Gerçekten düşündükçe keyif aldığım biri. Hülya Avşar’ı taklit ediyor denilse de aslında beni ne kadar sevdiğini, beğendiğini ortaya koyan biri. Ona kalbim sevgiyle dolu.
İbrahim Tatlıses : Güvenilir sanatçı bir dost
Kaya Çilingiroğlu : İnsan olarak çok sevdiğim, kızımın babası
Feraye Tanyolaç : Artık ailemize kabul ettiğimiz bir varlık
Ahmet Ertürk : (Gülüyor) Mücadele gücümü artıran ve bana heyecan veren, hayatımın bir bölümünde her zaman var olacak ve hiçbir zaman unutamayacağım biri
Obama : Dünyanın değişimi (Milliyet)