Gündem

Tarhan Erdem: Türkiye önemli gelişmelere aday, sokak mı olur bilemem

Tarhan Erdem: Erdoğan, Başbakanlığa devam etsin... İstiyorsa kongreyi toplar üç dönem kuralını kaldırabilir

26 Nisan 2014 19:26

Kamuoyu araştırma şirketi KONDA'nın Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde Başbakanlığa karışacağını ve AKP’yi de yönetmek isteyeceğini söyleyerek, “Türkiye bunu kabul etmez” dedi.

Birgün gazetesinden Ömür Şahin Keyif’e konuşan Tarhan Erdem, “Türkiye bu durumda ne yapar?” sorusu üzerine, “Bu söylediğim sakıncalar dikkate alınmadan işlemler yapılırsa, sokak mı olur, ev mi daire mi, nereden ne çıkacağını bilemem... Çünkü halk meseleyi değişik biçimlerde çözer. Bunun bir standardı yok. Ama ona karşı düşünür taşınır bir yol bulur” diye konuştu.

Ömür Şahin Keyif’in Tarhan Erdem ile yaptığı söyleşi şöyle:

Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını, halihazırda var olan kutuplaşmayı sabitleyecek bir süreç olarak mı görüyorsunuz?

Şüphesiz kutuplaşma iki tarafı birbirinden ayırıyor, kutbun içindekilerin birbirine karşı olan durumlarını birleştiriyor ve çok sertleştiriyor, bunu bir çember içine alıp onun dışına çıkmasını önlüyor. Seçim öncesinde aşağı yukarı 33 milyon insan nereye oy vereceği belli olarak sandığa gitti. Bir ay önce de olsa aynı yere oy verecekti. Bugünden sonra benim fikrim şu; Sayın Erdoğan’ın son konuşmalarıyla beraber bütünleştirerek aday olmasında esas itibarıyla bir sakınca yok, herkes aday olabilir. Fakat kendisinin Başbakan olması ve aynı zamanda AK Parti Başkanı olması ve sonra Cumhurbaşkanlığına aday olmasının getireceği bazı riskler var. O risklerde ısrar edilirse Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra çok önemli sorunları çözmek zorunda kalır.

'Felaket' diyerek kutuplaşmanın derinleşme ihtimalini mı işaret ediyorsunuz?

Zaten derinleştiği kadar derinleşti. Kutuplaşma değil de devlet yönetimi bakımından problem var. Cumhurbaşkanı olacak, aynı zamanda da Başbakanlığa karışacak, partiyi de kendisi yönetmek istiyor gibi bir hava içinde. Bu üç görevin birleşmesi, yasamayla yürütmenin de birleşmesi anlamına gelir. Şu andakinden daha bariz hale gelir bu birleşme. Yasama teknik bir meclis haline dönüşür. Zaten şimdi de öyle de... Varmış gibi görünür... Bir tek adam yönetimine doğru gider ve Türkiye bunu kabul etmez.

Ne yapar?

Bu söylediğim sakıncalar dikkate alınmadan işlemler yapılırsa, sokak mı olur, ev mi daire mi, nereden ne çıkacağını bilemem... Çünkü halk meseleyi değişik biçimlerde çözer. Bunun bir standardı yok. Ama ona karşı düşünür taşınır bir yol bulur. Bu üç makamın görevlerinin bir insanda toplanmasına halk müsaade etmez. ‘Efendim ben onu hukuken birleştirmem de fiilen birleştiririm.’ Arada bir fark yok.

Tek kişi yönetiminin bu üç kurumun da aynı ideolojik yapıyla yönetilmesinden farkı ne olacaktır?

Mesele aynı felsefede olmaları değil. Mesele şu, birisi AK Parti’nin Genel Başkanlığı ve Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına geliyor ve o Cumhurbaşkanı ilk defa halk tarafından seçiliyor... Zaten halk tarafından ilk defa seçilmesi, bizim Anayasa'daki görev ve yetkilerle düşünülürse bazı sorunlar çıkaracaktır. Hiç eski Başbakan ya da eski AK Parti Başkanı olmamış olsa da problemleri vardır. Bunlar katılınca o problemlerin çıkma ihtimali artıyor.

Gül'ün seçilmesi de benzer problem yaratmaz mı?

Gül halen Cumhurbaşkanı. Onun halk tarafından seçilmesi de eski Cumhurbaşkanlığının devamı haline dönüşecek. Ama Erdoğan için durum çok farklı. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğu zaman, Başbakanlığa getireceği insan, başbakanlık yapamaz duruma gelirse şu veya bu şekilde, o zaman durum daha da ciddi olacaktır. Benim sakıncalı gördüğüm; Erdoğan AK Parti başkanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığını adeta birleştirmek istiyor. Tehlike buradadır. Bundan çıkması lazım. ‘Başbakanlıkla cumhurbaşkanlığı birleşirse ne olur?' diye düşünüp ona göre karar vermek lazım. Bu kişinin de şu ana kadar bildiğimiz tavrı ve karakteridir sakıncalı olan; her şeye karışan, çok çalışkan olduğu için her şeyi takip edebilen bir insan. Sakınca buradadır. Yoksa hiçbir kimse için söz konusu olmamalıdır bu üç görevin birleşmesi... Başbakan başbakanlığını Cumhurbaşkanı cumhurbaşkanlığı’nı yapmalıdır. Bu Anayasa’ya göre halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı zaten bir problem yumağı haline gelecektir. Bir de onun yetkilerini de almaya kalkarsa; Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder, onu takip eder, emirler verirse içinden çıkılmaz hale gelir.

Bu anayasal değişiklik gerektirmez mi?

Fiilen de olabilir. Bu zaten mesele...

Bunun için Başbakan'ın ‘kukla’ olması gerekecek. Bu problem yaratmaz mı?

Böyle kukla başbakanlık olmaz zaten, o problem çıkacağı manasına gelir. Cumhurbaşkanı Başbakan’ın işine karışırsa, kim olursa olsun aynı problem çıkar. Biraz şekli değişir, ifadeler yumuşar ya da sertleşir ama sonuç değişmez.

Bu iki makamın çatışması söz konusu olunca, Ecevit-Sezer krizi akla geliyor...

Sezer'e olan olay bir gösteriş gibiydi, önemli değildi. Ona benzemez, ondan çok daha kötüdür. Kimin ne yaptığı belli olmaz. Yani sizin gazetenizde başmakale yazanın, bir gün başmakale yazması, bir gün sayfa yapması, ertesi gün spora gitmesi gibi saçmasapan bir şey olur...

Aday belirlenme sürecinde Erdoğan'ın Başbakanlığa devam etmesini de sakıncalı buluyorsunuz...

İlk defa Cumhurbaşkanımızı halk tarafından seçeceğiz. Halk tarafından seçilenlerin nasıl seçileceğine dair ayrıntılı kanunlarımız olduğu halde, Cumhurbaşkanı seçiminde böyle bir şey yok... Mesela partiler aday gösterebilir mi gösteremez mi, göstermeli mi göstermemeli mi? Kanunda bir şey yazmıyor; onun manası gösterebilir. Bir partinin içinden bu nasıl seçilir? ‘Partinin en yüksekteki organı mı seçer, aşağıdan ilçeler mi seçer?’ gibi adayın nasıl belirleneceğine dair kural konulmamış. İkincisi, partiler de kendi içinden nasıl aday koyacaklarını kendileri de tespit etmediler maalesef. Mesela diyor ki, ‘Milletvekilleriyle konuştum, genel merkez yönetim kuruluyla konuştum, kongre delegeleriyle toplantı yaptım’; ama orada sen başkanlık yaparken, sana karşı kim çıkabilir ki 'Sen olma' diyecek? Bunların kurallara dayalı olması lazım, böyle kurallar konulmamış.

Neden konulmamış?

Cumhurbaşkanlığı seçimi kanunu, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması için, olmasına yardım etsin diye, o da aday olacak diye hazırlandı. Onun için partilerin aday göstermesine dair herhangi bir hüküm yok orada. Yalnız o değil. Mesela Başbakan adaysa seçim döneminde görevinden ayrılır mı ayrılmaz mı, bu belli mi biliyor musunuz? Ben de bilmiyorum. Adaylardan birisi Başbakan, ben de bir adamım, adil bir seçim olur mu böyle?

Çözüm için bu noktada ne yapılabilir?

Çözüm için çok geç bazı konularda. Bir adam 'Ben cumhurbaşkanı olmak istiyorum' dedi, öyle zannediyorum. Onu bundan alıkoymak çok zor. Doğrusunu istersen, yapılmaması gerekenleri söylemeye çalışıyorum...

Sizin çağrınız, uyarınız kime?

Herkese; aday olacak başbakana, henüz ne yapacağını ilan etmemiş olan mevcut cumhurbaşkanına, parti başkanlarına, milletvekillerine...

Muhalefete düşen nedir?

Şu mesela ‘Biz de aday göstereceğiz, adayımızı şöyle tayin edeceğiz’ diye bir yönetmelik ilan edebilirler. Bu herkesi hizaya getirebilir. Mesela dese ki Devlet Bahçeli, ‘Devlet Bahçeli aday olacaksa genel başkanlıktan istifa eder’... Dünya da yıkılmaz, herkes bilir ki bir partinin genel başkanı, aday adaylığını koyduğu gün istifa eder. Bir parti örgütü, cumhurbaşkanı veya başka bir adayını tayin ederken, genel başkanı da orada oturuyorsa, o tayinin bağımsızlığı, adaleti, tarafsızlığı söylenemez... Bir parti genel başkan seçmiş onu, ben de cumhurbaşkanı olmak istiyorum. Üyeler demez mi ki ‘Kardeşim, ben sana oy vermek istiyorum; ama karşında da genel başkanım var'... İkincisi, o genel başkanların Cumhurbaşkanı olduğu zaman nasıl tarafsız olacağının, biri tarafından anlatılması lazım. İktidar partisinin başkanı ve cumhurbaşkanı, diyor ki ‘Tarafsız olacağım’... Nasıl olacak? Bana birisinin anlatması lazım. Birinin ‘Bu nasıl sağlanır’ı düzenlemesi, bir kural haline getirmesi lazım...

Bağımsızlık hedefi de yok...

Evet, söylüyorlar zaten. 'Bu millet buna tahammül eder'... Peki; ederse göreceğiz bakalım, ne kadar tahammül ettiğini...

CNN Türk'te Cüneyt Özdemir size 'Bilip de söylemediğiniz bir şey var mı?' diye sordu, siz de Var, söylemem' dediniz? Nelerdi onlar?

Cüneyt Bey’in ‘Bildiğiniz var mı?’ sorusunu ‘Söyleyebileceğiniz daha başka bir şey var mı?' diye anladım ve gerek Başbakan’ı gerek bu sakıncalar içinde söz konusu edilen kurumları küçültmemek için, 'Var bildiğim, söylemem lazım gelen; ama söylemiyorum’ dedim... Onun için söylemedim. Bunlardan bir tanesi Bakanlar Kurulu. Bakanlar Kurulu diyemiyor ki şimdi Başbakan’ına ‘E sen Cumhurbaşkanı olacağım diye dolaşıyorsun, Başbakanlıkla ne kadar kabili telifsin?’ Bu söylenmiyor. Böyle şey olur mu canım?

Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasın da ne yapsın?

Başbakanlığa devam etsin... İstiyorsa kongreyi toplar üç dönem kuralını kaldırabilir...

 

17 Aralık, Seçim’i bu yüzden etkilemedi

 

Çözüm için Cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması etkili olur mu?

Bu durumda olmaz... Aslında, Türk siyasi hayatında rol almış olanların çok büyük kabahati var, Anayasa yapmamakla. Bu Anayasa’ya memleketi mahkûm eden insanlar, şimdi, saçma sapan laflar söylüyorlar. Bugünkü Anayasa’yla devlet yönetilmez. Hepsi söylüyor bunu ayrı ayrı. Ben de söylüyorum. Ama sizin yapmanız veya çekilip gitmeniz lazım... Bu arada AK Parti'yi kabahatli bulmuyorum. Yapılması zor bir fedakârlık yaptı. 'Komisyona her parti üçer kişi verecek' dedi, dokuz kişi veren üç partiden daha fazla milletvekili olduğu halde kendisi de üç milletvekili koydu. Ama orada bir hata yapıldı, denmesi lazımdı ki şu kadar süre içinde eğer bir metinde anlaşılmazsa anlaşılan metin anayasa haline dönüştürülür, bu söylenmedi. Böyle siyaset anlayışı, böyle sorumluluk olmaz. Bu hale getirdik memleketi... O yüzden sorduğunuz sual önemli... Böyle gidecek bakalım ne kadar gidecekse...

Şu sıralar özellikle Ortadoğu uzmanları Erdoğan'la ilgili demeçlerinde, 'diktatör' ifadesini kullanıyorlar. Süreç AKP'nin öngördüğü gibi devam ederse, bir diktatörlük mü söz konusu olacak?

Hayır. Türkiye bunun çaresini bulur. Ne yapar bilmem ben... O günkü şartlarda halk bir çözüm bulur.

2012 ortalarından itibaren, “Erdoğan her konuşmasında bir taraftan diğer tarafa geçiş kapısını kilitliyordu” diye yazdınız. Çemberin dışında kalanlara nasıl yansıdı bu?

İçinde kalanlar da aynı, ikisi arasında fark yok ki ikisi de angaje oluyorlar bir fikre. Biri karşı olma fikrine öbürü de tutma fikrine. İşte bu toplum çıkıyor. Ve böyle olmasından Erdoğan yarar gördü. Son 17 Aralık olaylarının, vesairenin seçim sonuçlarını değiştirmemesi bu yüzden. âşık gibi bir şey oluyor. Efsunlanmış gibi. Kilitliyor dediğim o.

Cumhurbaşkanlığı seçimine epey zaman olmasına karşın, şimdiden gündemi Erdoğan üzerinden bu kadar meşgul etmesinin, seçmen üzerinde etkisi var mı?

Var tabii, bloke ediyor. Zaten daha 15 gün evvel seçim geçirmiş, yüzde 45 oy almış, 12 senedir Başbakan, 12 senedir iktidar partisinin lideri... Bu adam ‘adayım’ dedikten sonra , bir insanın aday olması için ‘ismim duyulsun' falan demesi lazım...

 

Bu karar iradeyi yansıtmaz

 

 “Ceza Kanunu’nda Cumhurbaşkanına karşı söylenen sözlerin cezasıyla sizin bana söylediğinizin cezası arasında fark vardır. Zaten var yani... Dolayısıyla bu, 'Başbakan değil midir, Başbakan da olur Cumhurbaşkanı' gibi hafife alınan kahve sohbeti şeklinde konuşulmamalıdır. Ciddi bir mesele ve bu meselenin sonunda Türkiye önemli gelişmelere adaydır. Bazı arkadaşlar, 'Efendim siz sokak hareketini mi teşvik ediyorsunuz' gibi yazılar yazdılar. Peki sen ne tavsiye ediyorsun kardeşim? Bizim aklımız bu kadara eriyor. Ondan da sokak çıkıyor. Sen de sokağa çıkmadan, bir başbakanın yönetiminde yapılan seçimlerin nasıl tarafsız olduğunu bana anlat da rahatlayayım. Kimse bunu söylemiyor. Diyor ki 'Ben bütün yetkilerimi kullanacağım.' Gayet tabii kullanacaksın. Ne demek bu? Kullanılmaması gereken yetkilerden bahsediyorsun aslında sen. Bu böyle hafife alınacak, dedikodu yapar gibi konuşulacak bir şey değil ki... AK Parti'nin kurullarını topluyorsun, başkanlığını da sen yapıyorsun, çıkacak kararın gerçek bir irade olduğunu nasıl söyleyebiliyorsun, merak ediyorum.”