Kızım bir süredir İstanbul’dan uzakta, Bodrum’da yaşıyor. Hrant katledildiğinde buradaydı; günlerce ağladı; gözünü siler, cevabını bilerek “Kim öldürmüş olabilir?” diye sorardı.
Doğum günüydü 19 Ocak; o günden sonra onu ‘yas günü’nde anıyoruz! Dün sabah kızımdan bir e-mail aldım; ekinde annesine vermemi istediği bir yazı vardı. 19 Ocak’ta yaşadığımız, her yıl artan sarsıntıyı anlatıyordu. Sizin de okumanızı istedim:
“Yıldız saydım 12, 12’nin yarısı bu masalın yazısı...
Olmaz ya, ülkelerin birinde bir kent varmış, binaları yerinde durmaz, yanar, yapılır, yıkılır, yapılır bir kentmiş. Hadi olmaz ya, o kentte bir adam ölmüş, öldürülmüş, sevinenler susmuş, saklanmış, üzülenler bir araya gelmiş, sormuşlar ‘Bu adam niye öldürüldü?’ diye. Vicdanı rahat etmeyenler uyuyamamış gecelerce, sormuşlar hep, ‘Kim? Ama kim? Hem niye ki? O değildi kötü olan, o değildi ölmesi gereken...’
Kentin vicdanlı insanları o adamı unutmamışlar, hele onu öldürenleri hiç akıllarından çıkarmamışlar. O adamın öldürüldüğü günde ve zamanda onun öldürüldüğü yerde toplanmışlar. Toplanmışlar ki toprak unutmasın, hava unutmasın o cinayeti. Adaletten umudu kesmişler, sadece yanında olana güvenir olmuşlar.
Olmaz ya o kentin içinde bir anne varmış, her anne kadar güzel ve her anne kadar çocuklarını seven bir anneymiş. Kızı kentten göçeli çok olmuş, kızını özler dururmuş. Duymuş ki yarın o adamın öldürüldüğü gündür; heyhat özlediği kızını da doğurduğu gün o gündür. Uzakta olan kızına yollamış bir ulak, demiş, ‘Madem ki sen yarın olamayacaksın o vicdanlı insanların yanında, ben varıp gideyim yanlarına, bu da benden sana doğum hediyesi olsun’. Kız duymuş ulağın dediğini, anasına selam etmiş, sonra yollamış sözünü, ‘Anam sen git o güzel insanların yanına, git ki bir fazla olsunlar. Toprak unutmasın, hava unutmasın bu kötülüğü. Bana yeter benim anam olman, istemem başka hediye’.”
Kızımın anasına gönderdiği bu ulağı, Hrant için, onu duyarak okuyun istedim; elimden başkası gelmez...