KONDA Araştırma Şirketi kurucusu ve Radikal yazarı Tarhan Erdem, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Anayasa'nın belirlediği kanunlara göre seçim suçu işlediğini belirterek, "Temel ilkeler ve Anayasa göz önüne alındığında, devlet nizamına karşı bilerek ve örgütlü olarak kalkışmadır. Halkımız tanık olduğu seçim güvenliğine tecavüzü bir biçimde etkisizleştirecektir!" ifadelerine yer verdi.
Erdem, Cumhurbaşkanı'nın il il AKP propagandası yapmasına muhalefet partilerinin bir şikayetinin bulunmadığında dikkat çekerek, "Ey siyasal partilerimiz! Anayasamızın ve seçim kanunlarının, Cumhurbaşkanı'nın seçim çalışması yapmasına izin verdiğini mi sanıyorsunuz? Sanmıyorsanız, niye kendisinin il il dolaşarak yaptığı AKP propagandasının somut örneklerini ilçe seçim kurullarından başlayıp, Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) kadar iletip şikayet etmiyorsunuz? Bu başvurunun nasıl yapılacağı kanunun 110-132’inci maddelerinde yazıyor, farkında değil misiniz?" dedi.
Tarhan Erdem'in Radikal'de 'Halk seçim güvenliğine tecavüzü etkisiz kılacaktır!' başlığıyla yayımlanan (4 Mayıs 2015) yazısı şöyle:
Dünkü, “Dikkat: Seçim güvenliği sarsılıyor” başlıklı yazımda (okumak için) bazı şeyler söyledim.
Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi Anayasa’ya aykırı davranış ve konuşmalarıyla seçim güvenliğine el uzatıyorlar, dedim.
1944’ten 1970’e kadar siyaset adamlarının ve bütün yurttaşların sabır ve emeğiyle oluşan, uğruna kan akıtılmış seçim güvenliğimiz şu anda yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır, dedim.
Seçim güvenliği kavramının uzun yıllar içinde halkımız tarafından; sadece demokratik rejimin dayanağı olarak değil, artık doğal hayatın bir parçası olarak görüldüğünü, ülke yaşamının bir parçası olarak içselleştirildiğini hatırlattım.
Şimdi ise, seçim güvenliğinin, ufak bir dikkatsizlik sonucu kırılıp bin parçaya bölünen kristal vazo gibi parçalanma tehlikesi karşısında olduğuna dikkat çektim.
Sayın Cumhurbaşkanı hayaller içinde
Sayın Erdoğan, 10 Ağustosta yapılan seçimin, o gün yürürlükte olan Anayasa’da yazılı cumhurbaşkanı seçimi olduğunu bir türlü kabul edememektedir. O, aklında olan, derli toplu yazılı hale getirilmemiş, her konuşmasında bir yerleri değiştirilip sunulan, “ hayali anayasa” içinde yaşadığını sanmaktadır.
Bir kez bile, “10 Ağustostaki Anayasa yürürlükte değilse, kendisinin oturduğu yerler meşruiyetini nereden almaktadır?” sorusunu cevaplama gereğini duymamıştır.
“Yürürlükteki Anayasa”nın, Sayın Erdoğan’ın seçildiği 10 Ağustos 2014’te yürürlükte olan anayasa olduğunda halkımızın herhangi bir şüphesi yoktur. Evet, o günkü Cumhurbaşkanı ile bugünkü Cumhurbaşkanı arasında bir fark vardır; biri Meclis tarafından seçilmiş, diğeri halk tarafından seçilmiştir. Ama bu fark, şimdiki Cumhurbaşkanına, kendi kafasında hayal ettiği anayasayı uygulama hakkı vermez.
Yürürlükteki anayasa; Cumhurbaşkanının bütün partilere, siyasal düşüncelere, her türlü farklı eğilimlere karşı bağımsız ve eşit yerde olması esasına dayanır. Cumhurbaşkanının tarafsızlığı temeline dayanır.
Eleştirilen, değişmesine çalışılan, siyasal liderlerin beceriksizliği sonucu bir türlü değiştirilemeyen, ama maalesef yürürlükte olan Anayasamız, Cumhurbaşkanının bugün söylediklerini rüyasında bile söylememesini emretmektedir.
Dokuz aydır Sayın Erdoğan, kutuplaşmış bir ülkede, iktidar partisi lideri gibi bile değil, seçimlerde çok az milletvekili çıkarabilecek bir partinin lideri gibi sorumsuzca konuşmakta ve davranmakta; devletin muhasebe nizamına uymamakta; harcamalarında devlet geleneğine, bütçeye saygı göstermemektedir.
Sayın Erdoğan’ın konuşmalarında çok kullandığı zamir, “Ben” ve “onlar” dır; “biz ve onlar” bile dememekte, övgülerine “ben” ile başlayıp sürdürmekte, sorgulamasına “onlar” diye başlamaktadır!
Gelelim seçim güvenliğine
Cumartesi günü, Sayın Erdoğan Batman ve Diyarbakırda konuştu. Oy verilmesini istediği partilerle, verilmemesini istediği partilerin hangileri olduğunu, bunlara oy verilmesi ve verilmemesi nedenlerinin neler olduğunu açık açık söyledi! Başka bir kanıt aramaya gerek yok, iki kentimizdeki konuşması amacını anlatmaya yeterlidir! Bunlar, Anayasamızın ve 298 sayılı seçim kanunumuzun özellikle seçimin ilkelerini belirleyen maddelerinin ihlalidir, onları yok saymaktadır. Yani, açık söyleyeyim, bu maddelere aykırılık bakımından seçim suçudur, temel ilkeler ve Anayasa göz önüne alındığında, devlet nizamına karşı bilerek ve örgütlü olarak kalkışmadır.
Cumhurbaşkanımız, “neyin doğru neyin yanlış olduğu hakkında benim de kanaatim var” diye durumunu açıklıyor ve sonra tutabilirseniz tutun, “milletin muhtarı” olarak konuşuyor. Ama mahalle muhtarlarının mahalle ve köyleri hakkında onun gibi konuşma hakları olup olmadığını sorgulamıyor.
Gerçekten seçim hakkında konuşabileceğine ve milletin oylarını yönlendirebileceğine inanıyor gibi görünüyor! Hayret!
Bu durum nasıl açıklanabilir? Cumhurbaşkanının devlet imkanlarını, parasını, teşkilatını kullanarak iktidar partisi için seçim propagandası yapabileceğini savunan bir kişi var mı bu memlekette acaba?
Siyasi partilerin inanılmaz ataleti!
Ey siyasal partilerimiz! Anayasamızın ve seçim kanunlarının, Cumhurbaşkanı'nın seçim çalışması yapmasına izin verdiğini mi sanıyorsunuz? Sanmıyorsanız, niye kendisinin il il dolaşarak yaptığı AKP propagandasının somut örneklerini ilçe seçim kurullarından başlayıp, Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) kadar iletip şikayet etmiyorsunuz? Bu başvurunun nasıl yapılacağı kanunun 110-132’inci maddelerinde yazıyor, farkında değil misiniz?
Sayın Cumhurbaşkanı'nın daha neyi nasıl demesini istiyorsunuz? Baktı kimse şikayet etmiyor, sizler gerçek hayatta nâmevcutsunuz, İstanbuklda Rize’lilere konuşmasında, kendini kapıp koyuverdi artık: “Ama gönlümde tabii bir parti var!” Daha ne desin, nasıl desin?
Sayın Başbakanımız, bu halkın 40 yılda kurduğu seçim güvenliğini korumak en başta Sizin göreviniz değil mi? Yoksa Siz de, cumhurbaşkanlarının siyasal hayatı sözleriyle, buyruklarıyla düzenleme hakkı olduğunu mu sanıyorsunuz?
60 yıldır içinde yaşıyoruz, seçim işinin yalnızca hükümetin, bürokrasinin işi olmadığını, siyasal partilerimizin ve yargı organlarımızın da seçim işlerine ortak olduğunu çok yazdım. Fakat onlar bir türlü sorumluluk ve görevlerinin farkında değiller!
Dünkü yazımda da belirtmiştim, seçim güvenliğini koruyan hükümler Anayasada ve seçim kanunlarımızda vardır. Bu hükümleri uygulayacak kurumlar bir gün; “cumhurbaşkanının seçim propagandası yapabilir” veya “yapamaz” diyeceklerdir!
Tekrar yazıyorum, içinde yaşadığımız sorumsuzluk sürüyor, kimsenin de aldırış ettiği yok demeyin; halkımız tanık olduğu seçim güvenliğine tecavüzü bir biçimde etkisizleştirecektir!