Ahmet Altan
(Taraf, 20 Temmuz 2012)
Sahur ve işkence
İlk sahura kalktı dün gece inananlar.
Doğrusu ya sahuru çocukluğumdan beri çok severim. İftarı da...
“Yahu şu sahuru öğlene alsalar Ramazan’dan iyisi yok” diyen Bektaşi gibiyim biraz.
Artık Bektaşi şakaları eskisi kadar çok anlatılmıyor.
Osmanlı’da o kendine de, inancına da güvenen güzelim dindarların Bektaşi şakalarına güldüğü zamanlar çok gerilerde kaldı, bugün kendine de, inancına da güvenen mümine rastlamak pek kolay değil, inancında çok fazla “ek yeri” olanlar “şakalar” oralardan ruhuna sızacak diye korkuyor sanırım.
İnancı ne olursa olsun, kendi inancıyla ilgili şaka yapabilenlerin imanına ben daima şaka yapamayanlardan daha fazla güvendim.
Asık suratlılık, katılık, aşırı ciddiyet hep ardında bir zayıflığı taşırmış gibi geliyor bana.
Ben çocukken bizim sahurlar da, iftarlar da çok eğlenceli olurdu.
Annem inançlı biriydi.
Çok fakir olduğumuz zamanlar da oldu, babamın işsiz kaldığı, parasız kaldığı zamanlar, annem bayat ekmekleri yumurtaya bulayıp kızartırdı, “ekmek balığı” idi o ekmeklerin adı, gerçekten onların ismi öyle miydi yoksa annem mi bizi eğlendirmek için uydurmuştu hâlâ bilmiyorum.
Ama bugün bile benim için sahur “ekmek balığı” zamanıdır.
Uykudan ölsem de kalkardım sahura.
Dinen bunları söylemek belki caiz değildir ama artık beni bağışlayacaksınız çünkü benim çocukken çok iyi bir tanrım vardı ve ben her sahurda ve iftarda onunla el ele tutuştuğumuza, aramızda çok sağlam bir dostluk kurulduğuna ve onun beni hep koruyacağına inanırdım.
Annem, inancını öyle “madalya” gibi taşıyanlardan değildi, bizi hiç zorlamadı, hiç günahlarla ve cezalarla korkutmadı, sıcak çorbalar pişirdi iftarlarda, sahurlarda ekmek balığı kızarttı ve gülümsedi yemeklerimizi dağıtırken.
Bu kadarı benim annemin inancını ve onun sofrayı kaldırırken dua ettiği tanrısını çok sevmeme yetti.
Belki de annem yüzünden ben dindarları hep dürüst ve gülümseyen insanlar olarak düşündüm.
İnsanları seven bir tanrının, tanrının yarattığı insanları seven kullarıydı onlar benim için.
Hakperestlikten şaşan dindarlarla karşılaşmak beni hep üzdü ve öfkelendirdi.
Galiba bunu kendi çocukluğuma ve annemin inancına bir saldırı gibi gördüğüm için, fazlasıyla “kişisel” nedenlerle kızdım.
Geçenlerde çok sevdiğim dindar bir dostum bana telefonda, “Neden Uludere için o kadar çok yazı yazıyorsun” dediğinde içim cız etti, çok üzüldüm, “İyi bir dindar bu soruyu sormazdı” diye düşündüm.
Uludere’de öldürülenlere arkasını dönmezdi.
Annem öleli çok oldu ama yaşasaydı Uludere’de ölenler için ağlardı, buna eminim, belki bugün ortalarda “dindarım” diye dolaşanlar kadar sağlam bir dindar değildi, belki onlar kadar dini bilmiyordu, belki onlar kadar çok ayet ezberlememişti ama ağlardı.
Benim kafamdaki tanrı ne kadar gerçek onu bilmem ama benim sahur sofralarında el ele tutuştuğuma inandığım tanrı, Uludere’de ölenlere ağlayanları severdi.
Uludere’de insanları öldürenlerin ve o ölümlere arkasını dönenlerin tanrısı mı daha gerçek yoksa benim aklımdaki tanrı mı daha gerçek bilmiyorum ama bir tanrının “Eyüp’te içkiyi yasaklayıp Uludere’de insanları öldürenleri ve onları destekleyenleri” beğeneceğine çok inanamıyorum.
Bazıları öylesine “tanrıyı ve dini” kendi mülkleri gibi görüyorlar ki benim gibilerin tanrıdan ve dinden bahsetmesinden hoşlanmıyorlar, “Bir dinsizden mi dini öğreneceğiz” diyenleri bile var, bir dinsizden öğrenmeyeceksiniz elbet, zaten bir şey öğretmeye çalışmıyorum, ben sadece tanrıyı nasıl gördüğümü anlatıyorum, benim annemden öğrendiğim din ve tanrı sizinkine uymuyorsa ne gam, aldırmayıp geçersiniz.
Siz doğruyu biliyorsanız, siz doğruyu yapıyorsanız, siz tanrının buyurduğu yoldan gidiyorsanız hiçbir sözden gocunmamanız gerekir, ahirette siz ödüllendirileceksiniz.
Ama korkarım kendinizden ve yaptıklarınızdan o kadar da emin değilsiniz.
Bir inançsızın sözlerinden bile onun için huzursuzlanıyorsunuz.
Önceki gün Diyarbakır’da insanlara işkenceler yaptılar.
Bugün, bir karakolda sadece soyadı “Buldan” olduğu için öldüresiye dövülen, kaburgaları kırılan, şu anda hastanede ölümle pençeleşen bir insanın hikâyesini okuyacaksınız.
Bunlar “dindar” insanların yönettiği bir ülkede oluyor.
Birçok dindar bunları yapanları destekliyor.
Eğer sizin tanrınız yaptığınız işkenceleri, insanları öldürüp öldürdüklerinizi aşağılamanızı, güçsüzlere arkanızı dönmenizi hoş gören bir tanrıysa içiniz rahat olsun, siz doğru yoldasınız.
Dün Müslümanlar sahura kalktı, bugün iftar yapacaklar.
Mutluluk sofralarıdır onlar.
O sofralara oturanların o sofraları hak etmelerini dilerim.
Ve onlara beni bağışlamalarını dileyerek hatırlatmak isterim ki tanrı hepimizin içini görüyor, kimin dürüst, kimin çıkarcı olduğunu biliyor.
Benim annem yaşasaydı Uludere’de ölenler için, işkence görenler için ağlardı ve benim ondan öğrendiğim tanrı, zulme uğrayanlar için ağlayanları severdi.