"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla gözaltına alınıp 9 ay tutuklu yargılandıktan sonra, cuma günü tahliye edilen yedi isimden biri olan Güray Öz, serbest bırakılmayan Cumhuriyet'çiler için yazdı. Cezaevinde tutuklu bulunan gazeteciler Ahmet Şık, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Akın Atalay'a seslenen Öz, "Ne yazarsam yazayım hep orada olacağım. 11 Eylül’de ise önce içeride sonra dışarıda kucaklaşacağız" dedi.
Cumhuriyet yazarı Güray Öz'ün "Öteki Yarıya Mektup" başlığıyla (2 Ağustos 2017) yayımlanan yazısının tamamı şöyle:
Sevgili Kadri, sevgili Ahmet, sevgili Murat, sevgili Akın, sevgili Emre,
Yorgunluğun üstümüze karabasan gibi çöktüğü 70’li, 80’li yıllarda bizi ayakta tutan tek bir şey vardı; haklılık ve inat. Silivri’den gecenin karanlığında o hiç terk edemediğimiz, hep döndüğümüz kente, İstanbul’a girerken o yorgunluğu yine hissettim. İnadı ve haklılığı size bıraktığımızı, yarım kaldığımızı anladım. İşte o nedenle Silivri’nin her açılış kapanışta metalin çığırtkan gürültüsüyle koğuşları küçülten kapılardan geçiyorum şimdi. Oraya, öteki yarıya, yazının esrarıyla, karşı konulmaz sınır aşma gücüyle ulaşmaya niyetleniyorum.
***
Dışarıdaki yoğun, sürekli akan ve gittikçe genişleyen bir magmaya, kızıl bir kora benzeyen dayanışmanın gücünü içeride o kadar anlamadığımı fark ettim. Müthiştir, müthişler. Yaratıcılığın sınırlarını zorlayan, aşan, engel tanımayan insanlar bunlar. Aileler, eşler, çocuklar bir büyük ailenin koruması altında sanki, artık sokak onlar için sokak değil evin, yeşil bir bahçenin, gittikçe genişleyen gökyüzünün parçasıdır.
Herkesin derdi tasası sizsiniz. Bize her fırsatta, bin üslubun zenginliğiyle söyledikleri de “Sizi kurtardık, sıra öteki yarıda” kararlılığıdır. Oradayken, “dayanışmanın gücü de bir yere kadar” diye düşünürdüm, bir yere kadar değilmiş, bin yere kadarmış; inat ve haklılığa kararlılık da ekleniyormuş. Hani “durmak yok” deyip duruyorlar ya, durmayan işte o müthiş arkadaşlar, o müthiş insanlarmış.
***
Bense kendimi garip hissediyorum. Eski defterlere, eski dizelere, eski zamanlara gidiyor aklım. O yılların savaşlarından kalan, biriken ve hiç geri alınamayacak kazanımların izi yüzümüzde. O rüzgâr beni sizin koğuşlara götürüyor. Gökyüzüne bakıyorum; o eski “yorgun atların dinlendiği yer midir şimdi gökyüzü” dizesi takılıyor aklıma. Yorgunluk uçup gidiyor. İhtiyarlamış olabilirim ama yaşlanmadım. Öteki yarım gençliğin haklılığı, inadın ve kararlılığın gücüyle tutuyor elimden.
***
Gazeteler biraz önce geldi, önceliği Cumhuriyet’e tanıdınız, sayfaları çevirdiniz ve ben işte koğuştayım.
Ne yazarsam yazayım hep orada olacağım.
11 Eylül’de ise önce içeride sonra dışarıda kucaklaşacağız.
Biliyorum, çünkü o müthiş insanlar öyle söylediler bana...