Gündem

'Suriyeli mülteciler için reddedilen yardımların bedelini biz ödüyoruz'

Cüneyt Özdemir: İncili kaftan hikâyeleri ile yürütülen diplomasinin siyasi bedeli, ne yazık ki işte böyle hepimizin cebinden çıkıyor

25 Eylül 2013 13:25

Radikal gazetesi yazarı Cüneyt Özdemir, Dünya Yiyecek Programı’nın (WFP) Ürdün’e sığınan Suriyeli mültecilere yönelik gerçekleştirdiği gıda yardımının Türkiye’de yapılmadığına dikkat çekerek, bunun hükümetin tutumundan kaynaklandığını öne sürdü.

Cüneyt Özdemir, “Türkiye’de hiç kimse Suriyeli sığınmacılara kapılarımızı kapatalım, savaştan kaçan insanları aç bırakalım, ölümden kaçanlara sırtımızı dönelim demiyor. Tam da unuttuğumuz kızamık salgınının yıllar sonra Suriye sınırımızdan giriş yaptığı şu günlerde yapılan işleri somut olarak sorgulamamız gerekiyor.  Yoksa incili kaftan hikâyeleri ile yürütülen diplomasinin siyasi bedeli, ne yazık ki işte böyle hepimizin cebinden çıkıyor” ifadelerini kullandı.

Cüneyt Özdemir’in Radikal gazetesinde, “İncili kaftanın faturasını kim ödeyecek?” başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili kısmı şu şekilde:

“1994 yılında Birleşmiş Milletler’e bağlı olarak kurulan bu örgütün ana misyonu yiyecek yardımı yapmak. Kendilerini bir anlamda Birleşmiş Milletler’in yiyecek kolu olarak tanımlıyorlar. Olağanüstü bölgelerde tıpkı Suriyeli sığınmacılar olayında olduğu gibi olay yerine gidip tüm imkânlarını seferber ediyorlar. Bu konuda çok ciddi bir know-how’ları var. Dünyanın farklı bölgelerindeki kampları organize ettikleri için sistemin en iyi ve en verimli nasıl işleyeceğini biliyorlar. İlk olarak örgütün Suriyeli sığınmacılar ile ilgili basın sözcüsüne ulaştım. Laure Chadroui önce bana genel bir bilgi verdi. Şu anda Suriye krizi ile ilgili Türkiye dahil bütün ülkelerde faaliyet gösterdiklerini anlattı. Son bir yıldır Türkiye’de çalıştıklarını söyleyince şaşırdım. “Ürdün’de ne zamandır çalışıyorsunuz?” diye sordum. “Sığınmacı krizi ilk başladığından beri...” dedi. “Neden Türkiye’ye bir buçuk yıl geç geldiniz?” diye sordum. “Durun, ben size Türkiye’deki görevli arkadaşımızın numarasını vereyim, tüm ayrıntıları size o anlatsın” dedi.

Birazdan karşımda WFP’nin Türkiye sözcüsü Christina Hobbs vardı. Türkiye’ye geç gelmelerinin nedenini kendilerine değil Türk hükümetine sormamız gerektiğini söyledi. Sonuçta onlar resmi olarak yardım istendiğinde gelmişlerdi ve maddi manevi işe girişmişlerdi. WFP Türkiye’de 20 kampın 14’ünde faaliyet gösteriyor. Türkiye’ye gelir gelmez ilk işleri sıcak yemek dağıtımını durdurup Ürdün’de olduğu gibi para kart uygulamasına geçmek olmuş. Sıcak yemek uygulamasında bir sığınmacıya ayda harcanan paranın 150 dolar olduğunu, oysa kart uygulamasında bu rakamın 45 dolar ile kotarıldığını anlattı. WFP programı bunu dünyada ilk kez Suriye krizinde uygulamaya sokmuş. Sadece bir kişi için aradaki fark tam 105 dolar. Gelin isterseniz WFP’nin gelişine kadar olan kaybımızı basitçe hesaplamaya çalışalım: 18 ay x 250.000’e yükselen sığınmacı sayısı x 105 dolar= ???

Ortaya çıkan fark, biraz da Türkiye’nin ‘Ben kendime yeterim’ kibrinin bedeli olmalı. Suriye krizinde Türkiye ne yazık ki Birleşmiş Milletler’den Ürdün veya Lübnan kadar yardım alamıyor. Hobbs bunun nedeni olarak Türkiye’nin ekonomisinin diğer ülkelerle kıyaslandığında daha gelişmiş olmasını gösteriyor. WFP ayda 6 milyon doları Türkiye’ye harcıyor. Konuşmamız sırasında ilginç bir gerçeği daha öğrendim. BM bu sığınmacı krizi için ABD’den 2.98 milyar dolar yardım talep etmiş. Gelen rakam ise sadece 1.18 milyar olmuş. Bugün Başbakan’ın eleştirileriyle ağzından düşürmediği BM, bu krizde ABD’den Türkiye’ye yardım için 372 milyon dolar vermesini de rica etmiş. Eylül başına kadar gelen para sadece 59 milyon dolar olmuş.

Gördüğünüz gibi tüm o diplomatik restleşmelerin, meydan okumaların sonucu işte böyle faturalarda ortaya çıkıyor.

Türkiye’de hiç kimse Suriyeli sığınmacılara kapılarımızı kapatalım, savaştan kaçan insanları aç bırakalım, ölümden kaçanlara sırtımızı dönelim demiyor.

Tam da unuttuğumuz kızamık salgınının yıllar sonra Suriye sınırımızdan giriş yaptığı şu günlerde yapılan işleri somut olarak sorgulamamız gerekiyor.

Yoksa incili kaftan hikâyeleri ile yürütülen diplomasinin siyasi bedeli, ne yazık ki işte böyle hepimizin cebinden çıkıyor.”

Savaş muhabiri Christian Amanpour’un paylaştığı söz konusu haberin  videosu: