ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun Suriye'nin kuzeyinde 30.000 kişilik 'sınırgüvenlik gücü' kurma planını yazan Hürriyet yazarı Sedat Ergin, "ABD yönetimi, Suriye’deki Kürt bölgesini korumak üzere bir sınır güvenlik gücü kurulması kararından geri adım atmadığı takdirde, krizin Türkiye ile ABD’yi birbirinden iyice uzaklaştıracak bir potansiyel taşıdığını söylemek mümkündür" dedi. Ergin, "Türkiye ile Suriye arasındaki sınır galiba daha çok Türkiye ile ABD’yi birbirinden ayırmaya başlamıştır" yorumunda bulundu.
Ergin'in "Türkiye - ABD ilişkileri nereye" başlığıyla yayımlanan (18 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihi büyük iniş çıkışların tarihidir.
İlişkiler, “stratejik ortaklık” gibi kavramlarla simgeleşen yakın işbirliği dönemleri de yaşamış, müttefikler arasında rastlanmayacak türde çok ağır krizlere de sahne olmuştur.
Örneğin, 1964 yılında ABD Başkanı Lyndon Johnson’un dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği tehdit dolu bir mektupla ilişkiler muazzam bir sarsıntıya girmiştir. Keza, 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı üzerine ABD Kongresi’nin Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması yine ağır bir depreme yol açmış, ambargo yüzünden Türk Hava Kuvvetleri yedek parça bulamaz hale gelmiştir.
En büyük kırılmalardan biri de 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’nin ABD ordusunun Türkiye toprakları üzerinden Irak’a girmesini reddettiği tezkere hadisesiyle ortaya çıkmıştır.
Bunun ertesinde 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın Süleymaniye kentinde ABD birliklerinin Türk askerlerinin başına çuval geçirmesiyle ilişkiler o dönemde tam anlamıyla dibe vurmuştur.
Burada altı çizilmesi gereken nokta, ilişkilerin ciddi darbeler aldığı, uzun süren soğuklukların yaşandığı bütün bu krizlere rağmen, son kertede karşılıklı çıkarların ağır basmış olmasıdır. Bunun sonucu ilişkiler her seferinde bir şekilde onarılıp kaldığı yerden yola devam edilmiştir. Hatta, tezkere krizi sonrasında girilen normalleşme ilişkileri “stratejik ortaklık” kavramına taşıyabilmiştir.
Oysa bu kez içine girdiğimiz türbülans, bundan öncekilerden farklı gözüküyor ve gelişme istidadına bakıldığında onarılması ciddi güçlük arz edebilecek boyutlar taşıyor.
ABD yönetimi, Suriye’deki Kürt bölgesini korumak üzere bir sınır güvenlik gücü kurulması kararından geri adım atmadığı takdirde, krizin Türkiye ile ABD’yi birbirinden iyice uzaklaştıracak bir potansiyel taşıdığını söylemek mümkündür.
Teşhisi açık bir şekilde koyalım: Girilen krizin özünde, ABD yönetiminin, müttefiki Türkiye ile Suriye’de terörist PKK’nın uzantısı olan bir Kürt hareketi karşısında tercihini Kürtlerden yana koymuş olması yatıyor.
Bu sorun, aslında Suriye’de iç savaşın patlak vermesinden sonra özellikle son üç yıldır Türk-ABD ilişkilerini ciddi derecede zorlamakta olan PKK/PYD anlaşmazlığıyla ilgilidir. Türkiye’nin, ABD’nin PKK’nın uzantısı olan, onun sembollerini kullanan PYD ile arasına mesafe koyması yolundaki beklentisi her seferinde karşılıksız kalmıştır.
ABD, Suriye’de sahada IŞİD tehlikesinin bulunduğu sırada PYD ile ilişkisini kaçınılmaz bir taktik zorunluluk olarak takdim edebilmekte, en azından bu mazerete sarılabilmekteydi.
Gerçekten de geçen yıl ABD destekli PYD güçlerinin IŞİD’i Rakka’dan söküp atmasıyla bu işbirliği sahada sonuç da getirmiştir. Ankara’nın beklentisi, IŞİD yenilgiye uğratıldığına göre bu tehdidin dayattığı zorunlu ittifakın da son bulmasıydı. Tam tersi oldu.
ABD, PYD ile askeri işbirliğini sınırlamak bir yana, daha da derinleştirmeye, ağırlığını PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri adlı askeri örgütün asker sayısını iki katına çıkarmak suretiyle bir sınır güvenlik gücü kurmaya yöneldi.
Washington’un attığı bu adım Ankara’nın bütün uyarılarına kulaklarını kapatarak bildiğini okuduğunu gösteriyor.
Karşımızda idare edilebilmesi son derece zor ve kitaplardaki hiçbir vakaya uymayan tuhaf bir durum var. Ankara ile Washington, Türkiye-Suriye sınırının kuzeyinde “Birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış sayılır” felsefesine dayanan NATO ittifakında müttefik durumundadır. Örneğin, Türk ve ABD Genelkurmay Başkanları önceki gün Brüksel’de NATO askeri komitesi toplantısında aynı masanın etrafında oturmuşlardır iki müttefik komutan olarak.
Türkiye-Suriye sınırının güneyine geçildiğinde ise ABD Türkiye’yi hedef alan bir terör örgütünün uzantısı olan PYD ile girdiği yeni müttefiklik ilişkisini derinleştirmekte bir beis görmemektedir. Hatta bu örgütü Suriye’deki stratejik ortağı olarak değerlendirerek onunla bölgede kalıcı bir siyasi ve askeri işbirliğine yönelmektedir.
Kim kiminle müttefiktir? Kim kime hasımdır? Müttefiklikle hasımlığı ayıran sınır nereden geçmektedir?
Bu soruların yanıtları içinden çıkılmayacak bir kördüğüme dönüşmüştür. Türkiye ile Suriye arasındaki sınır galiba daha çok Türkiye ile ABD’yi birbirinden ayırmaya başlamıştır.