Pınar Öğünç
(Radikal, 16 mayıs 2012)
'Biz onlara göre kirliyiz'
10'lu yaşlarında mahallelerinin yıkımına tanık olmuşlar, eşitlik ve adalet fikriyle böyle tanışmışlar. Ritim zaten genlerindeyken hip hop değil de ne çıkacaktı? Yıkılan Sulukule'nin ilk hip hopçuları Tahribad-ı İsyan'la mahalledeki tahribat ve isyandan konuştuk.
Mahallenin kadınları sabah evin tozunu alsalar, öğleden sonraya sehpada dantellerin izi kalıyor. Camları sıkı kapasalar bile bilmedikleri aralıklardan, diplerindeki inşaatın tozu sızıyor içeri. Aylardır akşam-sabah gürültüsünü çektikleri inşaat bu. Aylardır vinçlerin ilkçağ ejderhaları gibi kepçeli kollarıyla toprağı oydukları inşaat. Tarihin hiç olmamış bir evresinden ilham alınarak çizilen yeni Sulukule’nin diplerinde yükselen inşaat bu. Akrabalarından, akraba denli yakın komşularından onları ayıran ‘proje’. Sınırın evlerinin dibinde bittiği, kalpleri çarparak “Bizimkilere ne zaman sıra gelecek?” diye bekledikleri kentsel dönüşüm harekâtı. Şehrin hiçbir yerinde hakiki sahiplerine, yoksullara yaramayan ‘dönüşümlerden’ biri. Buralarda toz bulutu hiç inmiyor havadan.
Buluştuğumuz iki katlı Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’ni kime sorsanız gösteriyor. Yıkım sürecinde mahalleden yükselen direniş hareketinin en faideli meyvelerinden oldu bu atölye. Gönüllülerin verdiği derslerle, üstelik okul sıralarından esirgedikleri büyük bir heyecanla İngilizce de öğreniyorlar, birlikte müzik de yapıyorlar.
Buralarda 9/8’lik ritimle çıkılıyor anne karnından. O yüzden en hızlı yol alanı Ritim Atölyesi oldu belki. Ama önlerinde betonlar yıkılırken, buradan bir de hip hop grubu yükseldi. 10’lu yaşlarının ortalarında bir mahallenin unufak edilişine şahit olan, eşitlik ve adalet fikrine vinçlerin dalışını gören bu gençler, üstelik onlar için göz kırpmak gibi bir şeyken ritim tutmak, gidip fasıl grubu mu kuracaklardı? Hip hop tam da makamıdır. Tahribad-ı İsyan buradan doğdu.
40 liralık teyp
Yollar şöyle kesişiyor: Ailesi üç kuşaktır Sulukule’de yaşayan 19 yaşındaki Asil Koç, sahne ismiyle Slang, lisede Zeytinburnu’nda oturan Burak Kaçar’la tanışıyor. Hayatında mecburi kompozisyonlar dışında bir şey yazmamış olan Burak, 14’ündeyken Despot namlı abisine özenip rap sözler yazmaya başlıyor. Birden sahne ismi ‘Zen-G’ doğuyor. Ve derken rap virüsü ondan Asil’e... Parantez açalım, Zeytinburnu’nda onlar da ‘kentsel dönüşümden’ mustarip şu anda. Evlerine sıra gelmeden, yaza taşınmayı planlıyorlar.
Asil’in babası saz çalıyor, annesi 80’lerde iki kaset çıkarmış bir ses sanatçısı. Biri kendi ismi Türcan, diğeri sahne ismi Dilara olarak… Evin tek oğlu ise ‘Michael Jackson dansı’ yaparak, Ceza’nın bütün şarkılarını ezber geçerek başlayıp hip hopçu olmuş işte.
Diğer yanda grubun temel üçlüsünden biri olan Veysi Özdemir (sahnede V.Z.) var. Zaten dansı çok seven bir çocuk olarak günlerden bir gün Aksaray ’da dans eden birkaç hip hopçu görmesiyle dünyası değişiyor. Ondan sonra nerede düzlük orada Veysi… Sürekli dans ediyor. O Sulukuleli değil, Fatih’ten. Ama evden çok zamanı buralarda geçiyor olabilir.
Tahribad-ı İsyan’ın dans ayağından Hasan Sel’le okuldan tanışıyorlar. Hasan da Asil’in üst katında oturmuyor mu? Güçler birleşiyor ama ancak 2010’da hip hopçı Sultan Tunç’la yolları kesişince gerçek bir grup olacaklar. Bir matematik dersinde grubun adını koyacaklar. Para biriktirip o zamanın parası 40 milyona teyp alacaklar, ama artık kaset satan yer bulamadıkları için, eriyip biterek izledikleri hip hop filmi ‘You Got Served’ün müziklerini ricayla kasete kaydettirecekler. Bol pantolonları, omuzda teypleriyle Sulukule sokaklarında dolanacaklar.
Onlar Sulukule’nin ilk hip hopçuları… Başta tepki de alıyorlar. Asil’in ses sanatçısı annesi başta sürekli söyleniyormuş mesela “Bu nasıl müzik? Müzik mi?” diye. Sonradan sevmiş ama.
Önce sözleri ayrı ayrı yazarken, sonra kolektif çalışmanın faydalarını keşfetmişler. Kaydedilmiş 50, edilmemiş belki 150 şarkıları var. “Hayali şeyler yok, hep yaşanmışlıklar…” diyor Asil sözler için. Sulukule’de olup biteni anlattıkları ‘Harikalar Diyarı’ diye bir şarkıları var. Ama onun dışında yıkımın en az 10-15 şarkılarında geçtiğini söylüyorlar.
Sürgün edilmiş gibi
Sulukule’nin eski halini yıllar öncesi gibi anlatıyorlar, “Küçüktük o zamanlar” nostaljisi dillerinde. Öyle büyük bir değişim ki söz ettikleri, onlara iyice yüzyıllar öncesi gibi geliyor. Halbuki ninelerinin anlattığı o herkesin dayanıştığı, her şeyin birlikte yapıldığı günlerle, bu 18-19 yaşındaki gençlerin şahit oldukları aynı. Nine masallarında geçen Sulukule’nin timsahlarını, surların dibindeki mağaraları görmemişler sadece. Evleri yıkılan arkadaşlarından bir kısmı TOKİ’nin Taşoluk evlerine geçmişti. Yılların birikimiyle sahip oldukları evler ellerinden çıkıp bir de üzerine taksite girmişlerdi. Bayramdan bayrama görüşüyorlarmış onlarla. Kalan üç beş aileden de iyi haber gelmiyor. Deprem görmeden çatlayan kirişlerden, insanların kendilerini ‘teröristler tarafından rehin alınmış gibi’ hissettiklerinden söz ediyorlar. “Abla bakkala gitmek için yarım saat gidilir mi?” diye soruyorlar. ‘Yeni Sulukule’ evlerinde hayat ne zaman başlayacak emin değiller. Sadece hangi zenginlerin ev aldığına dair dedikodular dönüyor. “Burada hayat başlayınca, bizim evlerimizi de temizleyecekler. Çünkü yeni yaptıkları temiz, artık kirli insanlara yer olmayacak. Biz onlara göre kirliyiz” diyor Hasan. “Bizi sürgün etmeseler bile, sürgün edilmiş gibi olacağız” diyor Asil.
'Köşe başı gençliği'
Okul durumları çok parlak değil hiçbirinin, ikisi açık lisede okuyor zaten. Ama hip hop kültürüyle tanışmanın onları çok değiştirdiğine inanıyorlar. Hasan “Hip hopa bulaşmasaydık, belki bu yıkık binalarda uyuşturucu satıyorduk. Bir yerden çekip kurtardı bizi. Böyle arkadaşlarımız var. Bu tarz yaşamak daha kolay geliyor onlara” diye iğneliyor Hasan. Dansın yanı sıra oyunculuk da var kendisinde. ‘Gönülçelen’ dizisinde oynamış, şimdi de ‘Bir Çocuk Sevdim’de tamirci çırağı…
Belki okulda matematikten durum fena ama ‘hayatta kaybettikleri ve kazandıkları’ üzerine sözler yazmayı seven Veysi de grup sayesinde daha fazla düşünen biri olduğunu söylüyor, “Yaşadığımı bir daha yaşıyorum, daha iyi anlıyorum” diyor. ‘Ağır abiler’in adı geçiyor ikidir. Kimdir diyorum bu ağır abiler? Ne yapar, ne ederler? ‘Köşe başı gençliği’ terimini öğreniyorum. Biraz sert olmak demekmiş ‘ağırlık’, öyle uluorta kahkaha atılmazmış, bir de ‘karı-kız muhabbeti’ dönermiş. İşte gördükleri bu ağır abilerken, onlar başka bir şey yapmayı seçmişler.
İronik, hepsi mahallelerindeki yıkımın böyle zihinlerini açtığını, rap’le öfkelerini daha iyi ifade edebildiklerini, daha fazla sorgulayan insanlar haline geldiklerini düşünüyorlar. Pek yakında bir klipleri çıkacak. Çekimler tabii ki her şeyin doğduğu yerden... Her seferi 80 TL tutan stüdyo masraflarından yaka silkmişler. Atölyede bir stüdyo kurmak için kaynak bulacakları günü hayal ediyorlar. Belki çıkar bir el atmak isteyen. Zaten hayalleri çok. Grubun isminin nereden geldiğini konuşurken Asil “Mahallede yıkıma dair o ismi düşünmüştük ama sonradan aklımıza geldi, her şeyde tahribat var. Sadece evler yıkılmaz, hayaller de yıkılır” demişti. Bari hayaller yıkılmasın.
'Abla resmen biz tabuları yıktık burada'
Artık mahallede garipsenmiyorlar. Hatta biraz daha ‘Roman’ esintili hip hop yapsınlar diye istek alıyorlar. “Abla resmen biz tabuları yıktık burada” diyor Asil.
Atölyede hip hop, çocukların da en fazla sevdiği ders. Kızlardan müteşekkil hip hop dans grupları ayrı, çocuklar ayrı. “Abla öyleleri var ki, mesela daha ayakkabılarını ters giyiyor, okuma yazma bilmiyor ama öyle bir free-style atıyor ki ağzımız açık kalıyor” diyorlar.
Tahribad-ı İsyan yakınlarda iki şekilde yurtdışına da açıldı. İlki Uluslararası Af Örgütü’nün şu an farklı ülkelerde ikamet eden Roman müzisyenlerin şarkılarına yer verdiği iki CD’lik ‘Listen to the Roman Rights’ta (Romanların haklarını dinleyin) onların da bir şarkısı var.
Büyük destekçileri Funda Ablaları (Oral), prodüktörleri Sultan Tunç kadar adını dillerinden düşürmedikleri bir de Abbas Abileri (Nokhasteh) var. Onun şirketi Openvizor ise ufuk çizgilerini bayağı esnetmelerine yardımcı olmuş. Önce hip hop tiyatrosunun öncülerinden Jonzi D’yi Sulukule’ye davet etmiş. Atölyede geçirdiği iki gün sonunda “Teknik açıdan öğretilebilecek bir şey yok bu çocuklara” diyebilmiş ancak kendisi. Sonra da onları 5-7 Mayıs’ta Londra’da yapılan devasa hip hop festivali Breakin Convention’a çağırmış.
Hayatlarında ilk kez yurtdışına çıkmış bizimkiler. Hiç kimsenin dönüp kadınları rahatsız etmediği, herkesin birbirine karşı çok nazik olduğu Londra halkının medeniyeti dillerinde. Sahnede gördükleriyle iyice heyecanlanmışlar zaten. O gün, vurmalılarda şahanelikler yaratan atölyenin ritim grubu da uğradı yanımıza; Neco, Erdo, Efkan, Erkan.... Şimdi plan, onlarla birlikte tam Roman hip hop’un peşine düşmek. Çocuk grubunu ve kızlardan müteşekkil dans grubunu da ekleyip bir hip hop tiyatrosu planlıyorlar. Meraktayız…