Söke'de ikamet eden aile kayıplara karışırken, yakınlarından suikastçı Mevlüt Mert Altıntaş'ın cenazesini almak istemedikleri öğrenildi. Üç gece gözaltında kalan annesi ve babasının telefonlarına ulaşılamazken, ailenin emniyetteki sorgusuyla ilgili detaylar da ortaya çıktı. Emniyette Altıntaş'ın annesi Hamdiye, babası Esrafil Altıntaş ve ablası Seher Ö. (Özeroğlu) ile iki dayısı ve yengesine 30'a yakın soru yöneltildiği öğrenildi. Soruların genellikle 'FETÖ' soruşturmalarındaki sorulara benzer olduğu, bunun yanı sıra olay ve Mevlüt Mert Altıntaş'ın arkadaş çevresi, bağlantılarıyla ilgili olduğu kaydedildi. Aile ifadelerinde oğullarının bağlantılarını bilmediklerini anlattı. Sadece okuldan yakın görüştüğünü bildikleri bazı arkadaşlarının ismini verdi.
Hürriyet'ten Banu Şen'in haberine göre, ailenin avukatı İlker Üstündağ emniyette verdikleri ifadelerle ilgili şu bilgileri paylaştı:
"Her Türk ailesi gibi normal hatta iyi düzeyin biraz altında bir aile. Çocuklarını normal bir Türk ailesi gibi dinine bağlı, mutaassıp yetiştirmişler. Oğulları daha sonra kendisini değişik yerlere bağlamış. 6'sı da birbirlerinden habersiz ifadelerinde oğullarının bu işlere, böyle bağlantılara girmesini beklemediklerini kaydetti. "Bu işi onun yaptığına inanamıyoruz" dedi. İfadelere göre oğullarıyla ilgili hiçbir şey bilmiyorlar ve bu bağlantılarını hiç fark etmemişler. Zaten çok sosyal bir insan değilmiş. Asosyal denebilecek kadar içine kapanık. Özellikle okumak için ayrıldıktan sonra daha içine kapanmış. Çocuklarına olanlardan ailenin haberi yok. 6 kişinin ifadesinde de birbirlerinden habersiz şekilde aynı şey var. 6'sı da 'Biz böyle bir şey yaptığına inanamıyoruz. Bu işi onun yaptığına inanamıyoruz" dedi. Hala da inanamıyorlar. Oğulları her şeyi anladığım kadarıyla kendi içinde yaşamış. Polisin sorduklarına karşı ailenin söyledikleri çok sınırlı. Polisin bilmediği herhangi bir bilgileri olduğunu sanmıyorum. Hala şoktalar. Zaten gariban vatandaşlar. Emekli maaşıyla geçinmeye çalışan insanlar. Sosyo-kültürel olarak da oğullarından farklılar. İfadelerinden anlaşılan oğullarının akıbetinden hiç haberleri olmamış."
Üstündağ Mevlüt Mert Altıntaş'ın olay günü ailesini son kez aradığı ve en son ne zaman görüştüklerinin de sorulduğunu ve ailenin cevaplarını da anlattı:
"En son Ekim ayında görüşmüşler. Zaten evden ayrıldıktan sonra çok da sık gelmezmiş. Ancak olay günü akşamüzeri 16.30-17.00 gibi anne ve babasını arayıp telefonla konuşmuş. Çok kısa görüşmüşler. Öyle helalleşmek falan gibi şeyler yok. Aile de hiç farklı bir durum hissetmemiş. Sadece 'merhaba' ve hatır sormadan ibaret çok çok kısa bir görüşme. Daha sonra aile olanları televizyondan öğreniyor. Ancak anladığım kadarıyla öldüğünden serbest kaldıkları akşama kadar haberleri yoktu. Emniyette bana sordular. Ben de bir şey diyemedim. Cenazeyi alıp almayacakları konusunda benim bir fikrim yok."
Ezan okurdu, hatim indirdi
Suikastçi Mevlüt Mert Altıntaş'ı; dedesi ve anneannesinin yanında büyüdüğü Kemalpaşa Mahallesi'nden yakın aile dostları N. Hürriyet'e anlattı. Ailenin trajik bir hikayesi olduğu öğrenilirken Mevlüt Mert Altıntaş'ın çocukluğunun geçtiği, yanlarında büyüdüğü anneannesi ve dedesinin oturduğu Kemalpaşa Mahallesi'nde küçük yaşlardan bu yana 5 vakit namaz kıldığı, hatim indirdiği, Kuran kursuna gittiği cami hocasının sesi güzel diye ezan okuttuğu, kimseyle konuşmadığı, tatile geldiğinde bile evden çıkmadığı anlatılıyor.
"Annesi gecesini gündüzüne kattı"
Aile dostları N. ailenin hikayesini şöyle anlattı:
Annesinin ilk eşi 33 sene önce tren kazasında öldü. Kızları Seher yeni doğmuştu. Eşi, bebeklerini görmek için askerden izinsiz gelmiş. İnzibatlar yakalamış. Trene bindirmişler. O da kaçmak istemiş, trenden atlamış. Başını taşa vurup ölmüş. Hamdiye kızıyla annesi ve babasının evine döndü. Sanırım 5-6 sene sonra şimdiki eşiyle tanıştı.
Fabrikada çalışıyordu ama eşinin düzenli bir işi yoktu. Bazen inşaatlarda çalışırdı.Zaten baba tarafını pek bilmiyorum. Hamdiye gece gündüz çalışırdı. Çocuklarını büyütmek için çok çile çekti, gecesini gündüzüne kattı. Çocuklarını daha çok annesi babası büyüttü. Evlendikten sonra bu oğlan dünyaya geldi. Kendi halinde, mülayim, sessiz bir çocuktu. Evden pek çıkmazdı. Ev, okul bir de sonradan camiye hocaya gittiğini duyardık... Bildiğimiz kadarıyla dinine çok düşkündü. Küçük yaşta 5 vakit namaz kıldığını biliyoruz. Hatim indirdiğini söylerlerdi.
Cami hocasına gidiyordu. Ama ailede dinle ilgili hele böyle FETÖ falan hiç konuşulmazdı. Cami hocası sesi güzel diye ezan okuturmuş. Kız kardeşi okudu, evlendi, çocuğu oldu. Dayıları, teyzeleri de öyle insanlar değildir. Bu çocuğun başına ne geldiyse evden uzaklaşıp, İzmir'de okuduğu zamanlar olduğunu düşünüyorum. En son duyduğumuz, polis olup Ankara'ya tayininin çıktığı... Annesi öyle demişti. 'Komiser olacak teyzesi' derdi. Böyle takım elbiselerle görünce hiçbirimiz tanıyamadık. Genelde eşofman gibi rahat, salaş kıyafetlerle görürdük. En son bu mahallede Haziran gibi gördük. Dedesine alışveriş yapıp gelmişti. Öyle utangaç mülayim çocuktu ki yürürken bile önüne bakardı."