16 Ocak 2014 16:53
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 17 Aralık operasyonun ardından dile getirdiği paralel devlet ve komplo sözlerini değerlendiren Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, "Bugün hangi komplo'dan bahsediliyor? Asıl komplo Milli Görüş’e karşı kuruldu. Kuranların en önemli unsuru da Tayyip Erdoğan’dır" dedi.
Birgün gazetesinden Yaşar Aydın'a konuşan Mustafa Kamalak, dershane tasarısıyla başlayan, yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla yürütülen operasyonla şiddetlenen Hükümet - Fethullah Gülen cemaati gerilimini yorumladı. Kamalak, “Zamanında kumpasın başı olan bugün kumpastan bahsedemez” dedi.
Eski dava arkadaşlarına seslenen Kamalak, "Milli Görüş’ün bir hatası varsa, kardeşlerimiz bize ayna vazifesi yapıp kusurlarımızı günahlarımızı göstersinler" dedi. AKP'lilere çağrı da yapan Kamalak, "Mazlumlar ayağa kalkmadıkça zalimler diz çökmez. Zalimlere diz çöktürebilmek için gelin beraber olalım dedik. Bu düşüncelere inananlara kapımız da gönlümüz de hep açık. Ama biz dün olduğumuz yerdeyiz. O yüzden bizi terk edenlere bu soruları soruyoruz" ifadesiin kullandı.
Yaşar Aydın'ın Mustafa Kamalak'la yaptığı söyleşi şöyle:
Türkiye bir devlet krizinin içinde. Siz yaşanan krizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Çözüm yolu var mı?
Dünyada çözülemeyecek sorun yok. Şu an Türkiye’de önemli problem olarak sunulan Gezi Olayları ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının ikisi de Türkiye’nin lehine çevrilebilirdi. Bu tamamen meseleye yaklaşım biçiminizle ilgili. Gezi’de altı gencimiz ve bir polisimiz öldü. Maddi zararlar milyarlarca dolar denildi. 700’ün üzerinde insanımız yaralandı. Gençleri anlayan, onları dinleyen bir yaklaşım olsaydı bunların hiçbiri olmazdı. 17 Aralık için de bunu söyleyebilirim.
17 Aralık sürecini siz nasıl idare ederdiniz?
Bu kriz kanaatimce hem AKP lehine hem ülke lehine fırsata dönüşebilirdi. Ben Başbakan olsaydım olaya çocukları karışmış olan Bakan arkadaşlardan başlamak üzere “Ben ihtimal vermiyorum ama ortada bir iddia var bu netleşene kadar siz biraz dinlenin” derdim. Tüm iddia açıklığa kavuşuncaya kadar o Bakanları ilk gün görevden alırdım. Operasyonu yürüten Savcımıza, görev alan polisimize “Tebrik ediyorum” derdim. Böylesine ciddi bir operasyonu geçekleştirdikleri için, 14 ay iz sürüp dışarıya bilgi sızdırmadıkları için, iddia doğru ise “Pislik neredeyse bana bulaşmak üzereymiş beni uyardığınız için tebrik ederim” der ve olayın üzerine giderdim, ekibin üzerine değil. Böyle yapsaydı ilk gün AKP’nin oyları üç-beş puan artardı. Başbakan şimdi feryat ediyor, “Türkiye 100 milyar doların üzerinde zarar etti” diye, sorumlu arıyor. Bence sorumlunun başı kendisi. Operasyonu yöneten Savcı vatan haini ilan edildi. Niye ya? Dün Balyoz Davası’nda kahramandı. Bugün tarihimizde ilk defa bir Başbakan’ın adamları tarafından tehdit edildiğini söyleyen bir Cumhuriyet Savcısı ile karşı karşıyayız. Başbakan “yalan” diyor. Ortada bir yalan varsa o da Hükümet yalanı.
Neden bu yalanlara başvuruyorlar?
Tam tersini yaptı Başbakan ve etrafındakiler. Olayın üstünü kapatmak veya yolunu kesmek için adli kolluk yönetmeliğinde değişiklik yapılmak istendi. Olmadı, basın emniyete giremez denildi. Bu girişimlere Danıştay yol vermeyince yasayla çözmeye çalışıyorlar. HSYK sürecinde yaşananlar, Meclis’te yaşananlar ortada. Hoca böyle durumlarda “En akıllımız Hamza, onu da tut zincirle direğe bağla” derdi. Bu Hükümet için de hiç mi akil insan yok, yol gösteren yok diye düşünüyoruz.
Başbakan Erdoğan son yaşanan olayları 28 Şubat’a ve sizin yaşadıklarınıza benzetiyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu belirteyim ki bizim yaptıklarımıza hele 158 milletvekili ile yaptıklarımıza bizim muhaliflerimizin hayali bile yetmez. İlk icraatımız gelir dağılımında adalet sağlamak oldu. Neler yapmıştık o zaman? İşçi memur yüzde elli zam yapınca insanlarımız çarşıya pazara koştu. Esnafa bir kuruşluk vergi salmadık ama vergi gelirlerimiz arttı. Biz bu milletin içinden geldik, ızdırabını biliyoruz. Onlara borcumuz var. O yüzden bizim kısa sürede yaptıklarımızla AKP’nin yaptıkları mukayese edilemez.
O 158 milletvekilinin içinde bugün AKP milletvekilleri çoğunlukta değil mi?
Bir kimsenin okula kayıt yaptırması ondan mezun olması anlamına gelmez. Bu arkadaşların Milli Görüş okulunda kaydı var ama diploma almış mıdır ona bakmak lazım. Erbakan Hoca “Bunlar da benim öğrencim ama ben ders anlatırken sınıftan kaçıp top oynayan öğrenciler” derdi.
Tekrar soruya dönersek, benzer komployla karşılaştığını söyleyen Erdoğan’a katılıyor musunuz?
Bugün hangi komplodan bahsediliyor... Asıl komplo Milli Görüş’e karşı kuruldu. Kuranların en önemli unsuru da Tayyip Erdoğan’dır. Dört sefer partimiz kapatıldı, vız geldi bize. Başka engeller çıkarıldı, aştık. Ama içten çökertildik. Süreci bir gözünüzde canlandırın. Talat Halman 1997 yılında “Refahı bölmek” diye bir yazı yazdı. Zaman ilerledi Refah kapatıldı. Fazilet Partisi kuruldu. Tayyip Bey’le ilgili malum şiirden dolayı dava açıldı. Yargıtay onadı. Bu onama sonrası Güneri Civaoğlu bir yazı yazdı. Fazilet Partisi üzerinde siyasetin zirvelerinde birtakım projeler hazırlandı. Proje şuydu. Milli Görüş içerisinde bir kişi ele alınacak. İyice cilalanıp, yağlanıp pullanarak sunulacaktı. Milli Görüş’ün müstakbel genel başkanı olarak sunulacaktı. Bu isim bulunmuştu Tayyip Erdoğan. 24 Eylül 1998 Milliyet gazetesi Civaoğlu makalesi. Bir kumpas varsa asıl olarak Milli Görüş’e kuruldu. Burada kullanılan en önemli isim de Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Başbakan Erdoğan’ın “paralel yapılanma ya da komplo” iddialarına çok itibar etmiyorsunuz o zaman?
Birtakım insanlar sınırı aşanlar olabilir. Böyle durumlarda devletin görevi toplumu germek değildir. Derneklerin teşkilatlanması yasak mı? Vakıfların, o da değil. Kanuni çerçevede oluşuyorsa bunlar olur, kanunun dışına çıkma varsa çıkan ferttir. Devlet kanunun dışına çıkan kişinin yakasına yapışır, yapışmak durumunda. Varsa böyle bir şey toplumu germeden, suçlunun üzerine gitmesi lazım. Şu an geldiğimiz nokta bakımından, kim çete üyesi polis, hangisi devletin bilmiyoruz. Bakıyorsun çete üyesi olan da devletin polisi de maaş almaya devam ediyor. Ama ben vatandaş olarak sormak durumundayım, acaba benim başvurduğum polis çete üyesi mi, devletin polisi mi? Öbür taraftan savcı çete üyesi mi, çete üyesiyse ancak mücadele et. Karşımda hâkim duruşmaya çıkıyorum ya, acaba çete üyesi mi, devletin hâkimi mi? Hükümet’in bunu yapmaya yetkisi yok. Hakkı da yok, bu ülkeye hayır getirmez.
Dün kahraman dediklerine bugün hain diyorlar!
Olayı doğru algılamayan bazı insanlar “Bravo be, hallaç pamuğu gibi attırıyor falan” diyebilirler ama öyle değil. Peki, buradan aldın, diğer tarafa verdin, kişinin düşüncesi, silindi mi çete üyesi olma özelliğini ortadan mı kaldırdı? Daha dün kahraman ilan ettiğin savcıları, hâkimleri şimdi kumpasçılıkla suçluyorsun. Anayasa Komisyonu Başkanı diyor ki, “İki bin isim Sayın Başbakan’ın sümen altında” diyor. Başbakan “Yok öyle bir şey” diyor. Ama bakıyorsun bir gecede iki bin kişi yer değiştirebiliyor.
Bir de imamlar var!
Öbür taraftan, Hükümet’in iki numarası, “Yargıtay’da imam var” diyor. Bir kamu görevlisi suç teşkil eden bir olayı öğrenir de ilgili makama bildirmezse suçlu olur, Türk Ceza Kanunu’na göre böyledir. Sayın Bakanım sen bunu ne zaman öğrendin? Bu suçlunun cezalandırılması için veya bu iddianın araştırılması için kim işlem yaptı? Bu kanunları siz çıkardınız. Bir kamu görevlisinin öğrenmiş olduğu suçu ihbar etmemesi suçtur. Bunların neresini ciddiye alayım.
Sadece Başbakan ve Hükümet değil Meclis Başkanı Cemil Çiçek de 138. madde öldü diyerek sürecin geldiği noktadan şikâyet ediyor. Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?
Cemil bey doğru söylüyor, ama haklı değil. Niye haklı değil, o makamlar şikâyet makamları değil, problem çözme makamlarıdır. Bunlar Anayasa yapma iddiası ile yola koyuldular, aziz milletimizden de oy talep ettiler. Ama bir bakıyorsun, darbe ürünü Anayasa işlemez hale geliyor. Geçmiş davalarla ilgili ciddi suçlamalarda bulunuyor. Bu nasıl olur aklım almıyor.
Ergenekon ve Balyoz Davaları’ndan söz ediyorsunuz sanırım. Bu davaların şaibeli bir hale geldiğini mi düşünüyorsunuz?
Bizim yaklaşımımızdan bağımsız yaşananlara şöyle bir bakalım. O davalarda da kumpas varsa, gerçekten kumpas varsa bunun çözümünü bul o zaman. Yeniden yargılama yapamazsın. 311 maddeye göre hangi hallerde yargılamanın yenileneceği belli. En önemli husus sanığın beraatını sağlayacak, veya mahkûmiyetinin hafiflemesini sağlayacak bir delilinin olması gerekir. Böyle bir delil var mı? Yok.
Ne yapılması lazım?
Yeni kanun çıkarması lazım. Yani kanun nasıl olacak: O kararları yok mu sayacak o kararları yok saydığı takdirde Balyoz ve Ergenekon Davası ile birçok dava çöker. İçeride en azından o alandaki sanıkların serbest bırakılması lazım. Af çıkaramazsın af çıkarıyorum diyemezsin. Çünkü af suçluya karşı ilan edilir. Af bir lütuftur, bir merhamettir. Şöyle düşünün; birileri size kumpas kurmuş, sizi yıllardır kodeste tutmuş, sonra da affediyorum diyor. Olmaz, olsa olsa yatanlardan af dilenir. Hukuka aykırı biçimde tutmuş ise bağışla beni demesi lazım. Şu anda af çıkaramaz bu Hükümet.
Bir çağrınız var mı eski dava arkadaşlarınıza?
Biz yanlış yapmadık; çeşitli zamanlarda çağrıda bulunduk, bulunuyoruz da. Kutadgu Bilig’in ifadesiyle çağrıda bulunuyorum. Yıllara seslenerek diyor ki, “Ey yıllar, dün 40’larda idim, bugün beni 50’lere gönderdiniz. 50’ler de 60’lara doğru gönderiyor. Eğer yolda ecel tuzağına düşmeyecek olursam 60’lar da öbür tarafa doğru gönderecek. Ey yıllar, ömrümü aşındıran yıllar… Benden ne gibi kötülük gördünüz ki bir bir bırakıp gittiniz?” Biz o kardeşlerimize böyle sesleniyoruz; bizden ne gibi kötülük gördüler? Eğer gerçekten Milli Görüş’ün bir hatası varsa, kardeşlerimiz bize ayna vazifesi yapıp kusurlarımızı günahlarımızı göstersinler. Biz bu milletin, fakir fukaranın alın terine sahip çıkmakla hata mı ettik? Faiz lobisinin önüne set çektik. Denk bütçe yapmakla günah mı işledik? Mazlumlar ayağa kalkmadıkça zalimler diz çökmez. Zalimlere diz çöktürebilmek için gelin beraber olalım dedik. Bu düşüncelere inananlara kapımız da gönlümüz de hep açık. Ama biz dün olduğumuz yerdeyiz. O yüzden bizi terk edenlere bu soruları soruyoruz.
AKP’nin dış politikasında, özellikle Müslüman coğrafya üzerindeki politikalarında Erbakan ve Milli Görüş çizgisi izleri var mı?
Hayır, asla. Biz bu süreçte iktidarda değil, sadece TBMM’de olsaydık, Irak’ta 2 milyon Müslüman şehit edilemezdi. Kapıları tutar, dünyayı ayağa kaldırırdık. Solcu Ecevit Irak konusunda ABD’ye destek vermedi. İnsanlık budur. Orada yüz binlerce tertemiz kadın tecavüze uğradı. Biz iktidar olsaydık bunlara mani olurduk. AKP ne yaptı? 1 Eylül 2004 tarihli Resmi Gazete’ye bakın; Dışişleri Bakanlığı’nın bir tebliği var. Aziz milletimizin 6 havaalanı ile 7 deniz limanını küresel emperyalizmin, ABD’nin emrine amade kıldı.
Şu an Libya kırk parçaya bölünmüş durumda. Kıbrıs Barış Harekâtı’nı yaptığımızda bize destek veren tek lider olan Kaddafi linç edildi. Bizim savaş gemilerimiz de küresel emperyalizmin emrine verildi.
İktidarda olsaydınız nasıl davranırdınız?
Biz iktidarda olsaydık Mısır böyle olmazdı. Başbakan “Darbelere karşıyız” diye tavır koyuyor. Ne işe yaradı? Sonuç alınamayacağı belliydi. Ne yapması lazımdı? Başbakan en son konuşmalı ve arabulucu olmalıydı. Belki oranın bir an önce seçimlerle demokrasiye dönmesine katkıda bulunabilirdi. Fakat olmadı. ABD Büyükelçisi’ne Ordu’nun Fatsa ilçesinden, “Tutmak durumunda değiliz, kapı dışarı ederiz” diye sesleniyor. Diplomasi bu değil! Yapıcı olmalı, yıkıcı değil. Koca Yunus, “Söz ola durdura savaşı, söz ola kestire başı” diyor. Bir söz savaşı durdurabilir. Biz baş vurduran değil, kardeşi kardeşe kırdıran değil, savaş durduran üsluptan yanayız.
Tüm bu yaşanan krizden çıkış için çözüm hukuk alanı mı yoksa siyasal zemin mi?
Ben 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, erken seçim olacağı kanaatindeyim. Bu iktidar sorunu çözemez. Siyaseten bir çözüme gidilecek. Erken seçim ihtimali var diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bir erken seçim düşünülebilir.
2014’de yapılacak Genel Seçimler öncesi Milli Görüş Geleneği’nden gelenlere bir çağrı yeni bir buluşma talebiniz olacak mı?
Biz 40 küsür yıllık süre içerisinde bu millete yalan söylemedik. Milletin aleyhinde hiçbir işlemde bulunmadık. 4 sefer yolumuz kesildi; dedik ki, “Yolumuz doğrudur, bu yolda devam etmemiz lazım.” Bu milletin yeri kardeşlerinin yanıdır. Sömürücünün, küresel emperyalizmin yanı değil. Biz faize karşıyız. AB’ye karşıyız. AB nedir? Küresel emperyalizmin somutlaştığı yer. Bir kimse hem “Sömürüye karşıyım” deyip, hem de “AB’den yanayım” diyemez. Faize karşı çıkmadan küresel emperyalizme karşı çıkmak mümkün değildir. Çünkü küresel emperyalizm faiz münasebetiyle hortumluyor milleti.
© Tüm hakları saklıdır.