Politika

Soner Yalçın: CHP'nin 'halkla iliş­kiler/dil' sorunu var­dır; seçmeni 'müşte­ri' olarak görmektedir

"Partinin programını, kültü­rünü, değerlerini koruyacak yeni 'yapı' lazım"

18 Temmuz 2018 15:47

Sözcü yazarı Soner Yalçın, 24 Haziran seçimlerinin ardından CHP’de başlayan Muharrem İnce-Kemal Kılıçdaroğlu gerilimine dair bir yazı kaleme aldı.

CHP’deki asıl sorunun liderlik değil, ‘halkla ilişkiler ve dil’ olduğu değerlendirmesinde bulunan Yalçın, “CHP, halkı/seçmeni ‘müşteri’ olarak görmektedir. Bu sebeple, daha ‘sağcılaşıp’ seçmen oyunu alma gibi yüzeysel/basit ‘siyasi matematik hesapları’ yapmaktadır” dedi. Yalçın, “Partiyi geliştirmek ile partiyi muhafazakarlaş­tırmak/durağanlaştırmak arasında dağlar kadar fark vardır” diye ekledi.

"CHP'ye yeni genel başkan değil. Partinin programını, kültü­rünü, değerlerini koruyacak yeni 'yapı' lazım" diyen Yalçın, "Beni genel başkanın kim ola­cağından çok, geleceği planlaya­cak parti çizgisi ilgilendiriyor" yorumunda bulundu.

Yalçın'ın "Beyaz CHP" başlığıyla Sözcü gazetesinin bugünkü (18 Temmuz 2018) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Önce kafa karışıklığını gide­relim…
CHP…
Laik, demokrat, vatanper­ver'dir.
Cumhuriyet'in kuruluş fel­sefesine-Atatürk devrimlerine bağlıdır.
Bağımsızlıkçı'dır.
Güçler ayrılığı ilkesini benim­semiştir.
Temel özgürlüklerin savunu­cusudur.
Küreselleşmeye mesafeli­dir; sosyal devletten yanadır; halkçıdır.
Parti programı/teori ve tarihsel pratiği bu kadar net olmasına rağmen maalesef ka­fası karışıktır! Bu yönetim zafiyetine yol açmaktadır.
Bu sebeple…
Araştırma, planlama, değer­lendirme, örgütlenme gibi temel çalışmalara gereken önemi ver­memektedir. (Örneğin, “mevcut gidişattan memnun olmasa bile” seçmenin kötü mevcudu, bilinmeyen iyiye neden tercih ettiğini analiz edememektedir.)
Salt tepeden inme “siyasi mühendislik” çalışmalarıyla başarılı olacağını düşünmekte­dir.
Bu sebeple…
CHP'nin “halkla iliş­kiler”/”dil” sorunu vardır. Halkı/seçmeni “müşte­ri” olarak görmektedir.
Bu sebeple…
Daha “sağcılaşıp” seçmen oyunu alma gibi yüzeysel/basit “siyasi matematik hesap­ları” yapmaktadır. (“Tevekkül Halk Partisi!”)
Aslında…
Halkla ilişkileri bile göster­meliktir; panel ve konser düzenlemenin ötesine geçme­mektedir.
Sosyal medyada mesaj göndermeyi, aynı görüşte olan insanların bir araya geldiği çeşitli salon toplantıları-miting yapmayı halkı kazanmak için yeterli görmektedir. Oysa çok daha fazlasına gereksinim oldu­ğu açıktır.
Çağımızda iletişim çalışması bir ilişki çalışmasıdır. İki üç sözle olmaz bu.
Partiyi geliştirmek ile partiyi muhafazakarlaştırmak/durağanlaştırmak arasında dağlar kadar fark vardır.
Ancak meselem…
Sürekli artık kangrenleşen “CHP yarasını kaşımak” değil; ısrarla çözüm yolları aramaktır. Yoksa, diğeri çok kolay…

Yozlaşmanın ürünü

Parti, yardımlaşmadır özün­de.
Yardımlaşma, tüm ahlak öğretilerinin temelidir.
İnsanlar tarih boyunca der­nekler, vakıflar, partiler ve benzerleri aracılığıyla örgütlene­rek, yardımlaşma etkinliklerinde bulundu.
Yardımlaşma için gönüllülük esastır.
Gönüllü, başkalarına yardım etmek için bir çıkar bekleme­den, kendi hür iradesi ve iste­ğiyle emek ve zaman harcayan kişidir.
Gönüllülerin oluşturduğu par­tinin ana hedefi, adil, özgür ve paylaşımın hakça yapıldığı eşitlikçi toplum kurmaktır.
Fakat…
Neoliberalizmin -ikinci kez- tarih “pazarına” çıkması; ve Sovyetler Birliği'nin yenilme­si yardımlaşma ve gönüllü­lük esasını yıktı.
Küreselleşmeyle “yardımlaş­ma” yerini “kazan-kazan” an­layışına bıraktı. “Kimse kimseye karşılıksız bir şey vermez; itibarıyla yapılan iyiliğin size de bir şey kazandırması gerekir” görüşü hakim oldu insanlara…
“Merhamet”, “paylaşım”, “dayanışma” gibi kutsal-iyi­liksever sözler-etkinlikler unutturuldu.
“İnsan öğesi” iğdiş edildi. Kavramların içi boşaltıldı…
Yoksulluk-işsizlik kimin umu­rundaydı artık?
“Gelecek” demek daha çok tüketim demekti.
Bu amaçla toplumsal dokular tahrip edildi…
Değerler değersizleştirildi…
Bireycilik kutsandı…
Kültürel yozlaşmalar “moda” yapıldı…
“Her koyun kendi bacağından asılır” dönemi başladı!
Kendi çıkarlarını öncele­yen ve günü kurtaran politi­kacılar-politikalar “pazara” sürüldü.
Her şey gibi siyaset de tica­rileşti; para kazanmanın aracı yapıldı.
Büyük şairimiz Özdemir Asaf'ın dizeleriyle açıklar­sak, “bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birincili­ği beyaza verdiler.”
CHP “beyaz” idi; ve -İSKİ rüşveti gibi- kirliliği hemen fark edildi!

Kılıçdaroğlu mu, İnce mi?

CHP'ye yeni genel başkan değil.
Partinin programını, kültü­rünü, değerlerini koruyacak yeni “yapı” lazım.
Bu, salt genel başkanı değiştire­rek gerçekleşmez.
Öncelikle CHP kafa karışıklığın­dan kurtulmalıdır.
Soru basit:
İdeolojik-siyasi olarak Kılıçda­roğlu neyi yapamadı da Muhar­rem İnce onu yapacak?
Kılıçdaroğlu ile İnce arasında politik ne fark var, bilmiyorum. Sadece belagat/güzel konuş­ma üzerinden “iyi” ya da “kötü” değerlendirmesi yapılıyor!
Bu tartışmanın içeriği bile insa­nı karamsar yapıyor; küreselleş­menin kitleleri ne derece etkiledi­ği ortaya çıkıyor!
Dünyada en çok satış ya­pan “Gerilla PR” bir halkla ilişkiler kitabıdır; ve yazarı ABD'li Michael Levine'dir. (Michael Jackson'dan Bill Clinton'a kadar çok kişiye danışmanlık yaptı.)
Diyor ki:
“Yaşam temposunun çok artması, aşırı bilgi yüklenmesi ve üzerindeki zaman baskısın­dan dolayı insan her şeyi birbirine karıştırıyor!”
Televizyon, radyo, gazete, dergi ve elektronik ortamdaki bilgiler beynimizi zehirleyen dev bir veri topu!
Sağlıklı düşünmemize zaman tanımıyorlar. İnsanın -metalaşan-duygularına yenik düşüp sürü'ye kapılmasına ortam hazırlıyorlar!
Frank Furedi, “Nereye Gitti Bu Entelektüeller” kitabında, neredeyse kutsanan bu duru­mu “bayağılaşma” diye açıklı­yor.
Oysa… Einstein'ın dediği gibi, “gerçeğin arayışında olmak, ona sahip olmaktan daha değerli!”
Küreselleşme ideolojisiyle “tü­ketici” yapılanlar; dün televizyon performansına bakarak Kılıç­daroğlu'nu genel başkanlığa taşıdı, bugün miting konuşma­larından etkilenerek İnce'yi aynı koltuğa oturtmak istiyor!
Beni genel başkanın kim ola­cağından çok, geleceği planlayacak parti çizgisi ilgilendiriyor. Çünkü:
Teori yoksa pratik günü kur­tarma telaşına düşer!
Vizyon/misyon olmadan ne taktik olur, ne eylem olur, ne de zafer kazanılır!