Gündem

Soma davasında mühendisten itiraf: En çok kömür tonajı yapan prim alırdı!

"Kotayı geçemediğim zamanlarda da, maaşlarda kesintiye gidilirdi"

21 Aralık 2015 23:47

Manisa'nın Soma ilçesinde 301 madencinin yaşamını yitirdiği faciayla ilgili 8'i tutuklu 46 sanıklı davanın görülmesine, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde, iki günlük aradan sonra kaldığı yerden devam edildi. Duruşmada makine mühendisi Tolga Bayar üretim baskısı olduğunu itiraf etti. Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada ifade veren makine mühendisi Tolga Bayar, üretim istenilen seviyede olduğu zaman prim aldıklarını, kotanın altında kalması durumunda ise ücretlerinde kesintiye gidildiğini söyledi.

Eşini madende kaybeden Gülten Kavas ise olaydan sonra şirketin muhasebecisinin evlerine gediğini ve şikayetçi olmamaları, durumunda her şeyi yapmaya hazır olduklarını söyledi. Faciada hayatını kaybeden işçi yakınlarının sözleri mahkeme salonundakileri de ağlattı.


Soma'da geçen yıl 13 Mayıs'ta meydana gelen faciada, 301 madencinin yaşamını yitirmesi ardından başlatılan adli soruşturmada, haklarında, 'Olası kastla öldürme', 'Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma', 'Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama' suçlarından 301 kez, 2 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan toplam 46 sanığın yargılanmasına, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde iki günlük aranın ardından kaldığı yerden devam edildi. Somalı işçilerin aileleri, polisin arama noktasından geçip duruşmayı izlemek üzere salona girdi. 

 

"En çok kömür tonajı yapan prim alırdı"

 

Yoklamayla başlayan duruşmada ilk olarak, makine mühendisi Tolga Bayar dinlendi. 6 yıllık madenci olduğunu ve facianın yaşandığı ocakta çalıştığını söyleyen Bayar, olaydan önce 3'üncü bant boyunda kulübe kurulum işi yaptıklarını, ancak makineyi saat 14.45 gibi elektrikler olmadığı için test edemediklerini anlattı. Sorunun nedenini öğrenmesi için gönderdikleri arkadaşları Abdülhakim Bilen'in, bir süre sonra gelip ana yol üzerinde yoğun duman olduğunu ve oradan geçemediğin söylediği de aktaran Tolga Bayar, "Bu sırada başka arkadaşlar da gelip yangın olduğunu söyledi. Biz de, o sırada yanımıza gelen İsmail Adalı'nın talimatıyla, yangın tüplerini alıp dumanın olduğu alana gittik. Yangın söndürme tüplerini kullanmadık ama hortumlarla yoğun dumanın bulunduğu alana su sıktık. Bu iş yaklaşık 15 dakika sürdü" dedi. 

Halen, facianın yaşandığı ocakta çalıştığını da söyleyen Tolga Bayar, madenci disiplin kurulunun bulunduğunu, tutanaklarda suçlu bulunan işçilerin maaşlarında kesintiye gidildiğini vurguladı. Ayrıca özellikle vardiya amirlerinden, en fazla kömür tonajını kim yaparsa prim aldığını anlatan Bayar, "Prim usulü çalışıyorduk. Eğer üretim istenilen seviyede olursa, makineciler de prim alırdı. Kotayı geçemediğim zamanlarda da, maaşlarda kesintiye gidilirdi" dedi. 

Savcılık ifadesinde değişikliğe giden ve bu durumu kendisine soran Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı'ya, "Neden öyle söylediğimi hatırlamıyorum" yanıtı veren Tolga Bayar, çalıştığı makineyle ilgili özel eğitim almadığını, sertifikasının olmadığını, acil durum eylem planında, çalıştığı bölümle ilgili yazılardan da haberinin bulunmadığını öne sürdü. 



Katliamdan iki ay sonra bile
ocakta yangın görmüş



Makine Mühendisi Tolga Bayar'dan sonra maden işçisi Sadettin Kaya'nın tanık olarak dinlenmesine geçildi. 23 yıldır firmada çalıştığını, ocakta su ve havalandırma sistemlerine baktığını anlatan Sadettin Kaya, olay yerine 300 metre uzaklıkta su cebinde çalıştığını saat 14.30 gibi işinin bitmesi üzerine de yerüstüne çıktığını, kısa süre sonra ise ocaktan duman çıktığını söyledi. Faciadan sonra kapatılan ocağa iki ay sonra tekrar girdiklerini ifade eden Sadettin Kaya, "Burada 4'üncü bant boyunda, tabanda, bir metre genişlikteki alanda yangın vardı. Taşların arasından alev çıkıyordu. Ondan önce araya baraj yapılmamıştı. Ben de hemen çektiğim hattan oraya su sıktım. Sonra da hemen ayrıldım" dedi.

Bu sırada söz alan tutuksuz sanıklardan Hayri Sarı, kendisinin de birlikte oraya gittiğini, söylenen yerde, duman gördüğünü ama alev olmadığını savundu. 
 

Şaka yaptığı arkadaşı faciada ölmüş


Sadettin Kaya, faciayla ilgili acı biri anısını da anlattı. Olaydan önce madenden çıktığı sırada kendisi gibi emekli olmasına rağmen çalışan arkadaşı Murat Avcı'yı gördüğünü ve ona "Emeklileri yukarıya çağırıyorlar, gel gidelim" dediğini aktaran Sadettin Kaya, ancak kendisine "10 dakika daha işim var" cevabı veren arkadaşının hayatını kaybettiğini söyledi.

 

İşçi yakınları anlattı, salondakiler ağladı

 

İşçilerin ifadelerinin alınmasının ardından, kısa bir ara veren Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı daha sonra salondaki işçi yakınlarını dinlemeye başladı. Madenci ailelerinin anlattıkları karşısında, salonda bulunan birçok kişinin gözyaşlarına hakim olamadığı görüldü. 

Duruşmanın bu bölümünde, ilk önce madenden emekli ve oğlunu faciada kaybeden Durmuş Sidal, dinlendi. Ege Linyit İşletmeleri'nde çalıştığını ve oğlunun hayatını kaybettiği ocağa ilk kazmayı vuran isimlerden birisi olduğunu anlatan Sidal, “Kendilerine pirim vaat edilip çok çalıştırıldığını ama hiçbir zaman verilmediğini anlatırdı. Pirimi madencilikle ilgili olmayan dayı başlarının ve üst düzey yöneticilerin aldığını söylerdi. Oğlum eve sürekli ıslak giysilerle geliyordu. 'Baba bu ter, içim yanıyor ocakta. Felaket yaşanacak orada' diyordu. Fare yuvası gibi yeraltına ocak açarsan, o kadar insanı koyarsan oraya, hava yetmez" dedi. Torununun baba görmediğini, hem dede hem de baba olduğunu da aktaran Durmuş Sidal, sanıkların, hırsları uğruna insanları katlettiklerini ama şimdi üzerini kapatmaya çalıştıklarını, davacı olduğunu vurguladı.
 

4 gün önce zehirlenmiş
 

Madencilerden Dursun Demircan'ın eşi Figen Demircan ise kocasının 13 yıllık madenci olduğunu, emekli olmayı beklediğini anlattı. Figen Demircan, "Kocam madende nasıl felaketin geleceğini anlatıyordu. Ocaktan geldiği zaman vücudu yanardı. Olaydan 4 gün önce zehirlendi. Sürekli başı ağrırdı. 'Üretim için baskı yok, gaz yok' diyorlar. Peki benim kocam 4 gün önce gazdan niye zehirlendi? Götürdüğü yemeği yiyemeden getirirdi. Gaz yok, sıcaklık yok. Bu insanlar neden öldü? Kocam, her gün simsiyah gelirdi. Fırçayla yıkardım elbiselerini, gaz kokardı. Ben iki çocuğumla kaldım. Artık hem anne hem de babalık yapıyorum. Şikayetçiyim" dedi.


Faciada ölenlerden Uğur Çolak'ın annesi Gülsüm Çolak ise konuşmasına, Mahkeme Başkanı Aytaç Ballı'ya hitaben, "Size ve arkanızdaki (adalet devletin temelidir) yazıya büyük saygımız var. Vereceğiniz karar, gelecekte madenci çocuklarının, ölmemesini sağlayacak. Sizin vereceğiniz kararla torunlarımın yaşamasını istiyorum" dedi. Oğlunun 'anne o ocak bize mezar olacak' dediğini söyleyen Gülsüm Çolak, "Ocakta, çalışma şartlarına itiraz edenleri, başkaldıranları, 'uyanık' diye en kötü durumdaki S panosuna gönderirlermiş. Oğlum daha 26 yaşındaydı. Ne hayatının baharını ne de babalığı yaşadı. Çocuğumun çocukları için, şikayetçiyim" dedi.
 

Can Gürkan dünya birincisi
 

Söz alan madencilerden Yahya Aybak'ın babası Seyit Hüseyin Aybak ise, Can Gürkan'ın mahkemede verdiği "Maden ocağımız Avrupa'da bir numara" sözlerini hatırlatıp, "Can Gürkan, doğru söylüyor. Hiçbir malzemeyi tamamlamamada, bir numara. 301 madencinin öldüğü bir ocak duydunuz mu? Can Gürkan, bunda dünyada bir numara. Ramazan Doğru, 6 firmanın genel müdürü. Hangi biri bir gün ocağa girip sorunları yerinde gördü" dedi. Kendisinin de o madende çalıştığını, 2018 yılında bitmesi gereken kömürün 2014 tarihinde, çıkartıldığını vurgulayan Aybak, "Kömür insan gücüyle çıkan bir şey. Üretim baskısı yoksa, bu kadar kömür nasıl çıktı? O madeni ben biliyorum. Bant, bir dakika dursa onun hesabını sorarlardı. Arkada tutuksuz olanlar sürekli 'hadi ulan, hadi ulan' diye sıkıştırırlardı. İsmail Adalı'yı iyi bilirim. O geldiği zaman ocak alarma geçerdi. Bir çay bir simit için 5 dakikaya izin vermezlerdi. Güvenlik görevlileri, hayvan gibi bizi ocağa sokardı. Söyleyecek çok şey var ama bunları görünce, moral bozukluğundan unutuyorum" dedi.


Kocası Ali Kavas'ın, çocuklarının sünneti için madende çalıştığını ve daha üç gün önce işe başladığını söyleyen Gülten Kavas, "Burada ifade verenler, üç gün bir hafta eğitim aldıklarını söylediler. Peki üç gün önce işe başlayan kocamın ne işi var madenin içinde? Terli çamaşırlarını ocak içindeki kömüre serip kuruturlardı. Şu arkadakiler, mezara gönderdiklerini, şimdi kursa göndersinler" dedi. Gülten Kavas, olaydan sonra şirketin muhasebecisinin evlerine gediğini ve şikayetçi olmamaları, durumunda her şeyi yapmaya hazır olduklarını kendilerine söylediğini öne sürüp "Ben de 'Çocuklarımın babasını verin şikayetçi olmayayım' dedim. Savaşta 301 kişi ölmüyor. Bu kadar kişi öldü. Şimdi 301 kişinin sırtından 4 bin TL maaş alıyorlar" dedi. 

Faciada hem oğlunu hem de damadını kaybettiğini anlatan Alaattin Cingöz de oğlunun maden için, 'Yanıyor' ifadesini kullandığını söyledi. Sağlık görevlisi kardeşini kaybeden Serap Demir, "Bakıyorum burada kimsenin kusuru yok. Sonucu gördük, 301 insan hayatını kaybetti" dedi. Mağdurlardan Recep Coşkun da ağabeyinin, "Yeraltında canımızı alıyorlar" dediğini anlattı. Oğlunu kaybeden acılı baba Mehmet Kilci ise "Madende alınacak önlemler çoktu ama alınmadı. Hep iyi insanlar öldü. 80-90'la gitmesi gereken arabayla, 220 kilometre ile gitmeye çalışırsan, böyle başına iş çıkarırsın" dedi. 

Eşini kaybeden Bircan Yıldırım da üç çocuğuyla bir başına kaldığını, kolunun kanadının kırıldığını anlattı. Duruşma yarın devam edecek.

 

İlgili Haberler