Gündem

Solculara İslam konusunda pratik öneriler

Vatan gazetesi yazarlarından Ruşen Çakır'ın kaleme aldığı "Solculara İslam konusunda pratik öneriler" (20 Mart 2010) başlıklı yazısı şöyle:

20 Mart 2010 02:00

T24 - "Günümüz Türkiyesi'nde kendilerini itikat olarak tereddütsüz Müslüman, siyasi olaraksa tereddütsüz solcu gören çok sayıda insan var" diyen Ruşen Çakır, sol siyasi hareketlerdeki İslam karşıtı, hatta yer yer düşmanı tutumlar nedeniyle normalde yaşanması gereken buluşmanın hayata geçmediğini de gözlemlediğini belirtiyor.

"Solculara İslam konusunda pratik öneriler" başlıklı yazı dizisiyle ilgili kendisine gelen eleştirileri "(...) Sol ile İslam’ın bağdaşamamasına ana neden olarak solu gösterenlerin çoğu İslamcı; İslam’ı gösterenlerin çoğuysa solcuydu" diyen Ruşen Çakır, eleştirilerinin hiçbirinin yeni olmadığını söylüyor. Çakır solun Türkiye’de örgütlü İslam’ı tanıması, bilmesi, cemaat ve gruplarla belli ilişkiler geliştirmesinin gerekliliğine vurgu yapıp, "ancak önceliği dindar bireye vermeli" diyor.

Vatan gazetesi yazarlarından Ruşen Çakır'ın kaleme aldığı "Solculara İslam konusunda pratik öneriler" (20 Mart 2010) başlıklı  yazısı şöyle:

Solculara İslam konusunda pratik öneriler

Birikim dergisinin Şubat 2010 tarihli 250. sayısındaki “Sol ve İlahiyat” başlıklı dosyasından hareketle kaleme aldığım “Sol ve İslam” dizisini sonlandırıyorum. Bu yazılara olağanüstü tepki almış değilim. Dolayısıyla bunları “yanlış zaman ve yerde yazılmış yanlış yazılar” olarak değerlendirenler çıkacaktır. Olabilir ancak İslam-sol ilişkisinin (daha doğrusu ilişkisizliğinin) Türkiye’nin kronik ve önde gelen sorunları arasında yer aldığını; bunu tartışmak için yer ve zaman seçme lüksümüz olmadığını düşünüyorum.

Gelen tepkilerin büyük kısmını, hiç de şaşırtıcı olmayacak bir şekilde sol ile İslam’ın pekala bağdaşabileceği, dindar bir Müslümanın pekala solcu olabileceği tespitinin reddine odaklanmıştı. Kimileri bana solu ve solculuğu; kimileri de İslam’ı anlatmaya ve bu yolla tespitimi çürütmeye çalıştı. İlginçtir, sol ile İslam’ın bağdaşamamasına ana neden olarak solu gösterenlerin çoğu İslamcı; İslam’ı gösterenlerin çoğuysa solcuydu.

Açık konuşmakta yarar var: Her iki türden eleştiriden hiç ama hiçbir şey öğrenmedim. Bir kere bunların hiçbiri yeni değil. Kendimi bildim bileli, her iki uçta yer alan küçük iktidar sahiplerinin, “bilimsel” iddialı değerlendirmelerle sol ile İslam’ın neden asla biraraya gelemeyeceğini, dindar bir Müslümanın neden zinhar solcu olamayacağını açıklama çabalarına tanık oluyorum. Bunlarla bir arpa boyu yol gidemediğimiz de ortada.

Onları kendi katı sol ve/veya İslam yorumlarıyla baş başa bırakıp, daha özgürlükçü, çoğulcu, dayanışmacı, eşitlikçi sol ve İslam yorumlarının olduğunu; yoksa da varedilmesi gerektiğini söylemeye çalışıyorum ve bu noktada yalnız olmadığımı çok iyi biliyorum. Ayrıca en basitinden kendi aile çevremde gözlediğim gibi günümüz Türkiyesi'nde kendilerini itikat olarak tereddütsüz Müslüman, siyasi olaraksa tereddütsüz solcu gören çok sayıda insan var. Öte yandan bir gazeteci olarak yakından tanıma şansını yakaladığım İslami hareket içerisindeki çok kişinin dünyaya ve olaylara aslında soldan baktıklarını, fakat sol siyasi hareketlerdeki İslam karşıtı, hatta yer yer düşmanı tutumlar nedeniyle normalde yaşanması gereken buluşmanın hayata geçmediğini de gözlüyorum.

Korkmayın, tanımaya çalışın

Dünkü yazımda da belirtmeye çalıştığım gibi sol Türkiye’de örgütlü İslam’ı tanımalı, bilmeli, cemaat ve gruplarla belli ilişkiler geliştirmeli fakat önceliği dindar bireye vermeli. Şu ana kadar yazdıklarımı toparlayacak olursak sol hareketler ve solculara İslam, İslamcılar ve dindarlar konusunda şunları öneriyorum:

1) Dini, İslam’ı ve Müslümanları küçümsemeyin, onları ciddiye alın;

2) Türkiye’nin aslında dinsel anlamda muhafazakâr bir ülke olduğunu ve bu olgunun kolay kolay değişmeyeceğini kabullenin;

3) İslam’dan ve Müslümanlardan korkmayın;

4) İslam hakkındaki bilgilerinizi gözden geçirin ve hatta sil baştan yapın;

5) İslam’ı hem temel kaynaklarından, hem de dindarların kendilerinden öğrenin;

6) İslami hareketin yekpare bir yapı olmadığını, kendi içinde çok derin ayrılıklar, tartışma, rekabet ve hatta çatışmalar barındırdığını dikkate alın. Fakat yeri geldiğinde bu ayrılıkların rafa kaldırılıp birlikte hareket etme potansiyeline sahip olduğunu da unutmayın;

7) Dindarların, dinlerini daha özgürce yaşama yolundaki taleplerini önemseyin ve onlara destek verin. Üniversitelerdeki türban yasağı, katsayı adaletsizliği gibi sorunları kendi gündeminizin öncelikli maddeleri haline getirmekten çekinmeyin;

8) Nasıl dindar bir Hıristiyan, Musevi ya da Budist solcu olabiliyorsa dindar Müslümanların da olabileceğini kabul edin; sol hareketlere giren gençlerden ilk fırsatta dini inançlarından vazgeçmelerini beklemeyin; hele bunu dayatmayın.

9) Ateizm propagandasını solculuk diye yutturmaya çalışanları aranızda barındırmayın.

Bir mektup

Bu diziyi bir okur mektubundan alıntıyla bitirmek istiyorum. Kendisinden izin almadığım için adını vermediğim bu okurun sözleri, yazıp çizdiklerimin pek de boşuna olmadığını düşündürttü bana. Kendisine teşekkür ederim:

“Bendeniz 80 küsur yaşındayım ve kendimi bildim bileli solcuyum. Bunun için başıma gelmedik kalmadı, çünkü öğretmendim. Babam rahmetli müftüydü. Emekli olunca kısa bir dönem CHP ilçe başkanlığı yaptı. Ben emekli olduktan sonra SHP ilçe başkanlığı yaptım. Namazımı kıldım, orucumu tuttum ve hacca gittim. Bunlar benim inanışım gereği yapmam gereken ibadetler. Ama ben hiç kimsenin hakkına tecavüz etmedim. Kimseyi sömürmedim. Kimsenin ırzına, namusuna yan bakmadım. Bilerek yalan söylemedim. Hırsızlık yapmadım. Küfür ağzımdan çıkmamıştır. Bitişiğimdeki komşum açken ben tok yatmadım. Elimden geldiğince yetime, düşküne elimi, imkanım nisbetinde uzattım. Şimdi ben hâlâ solcuyum. Keşke solu öcü gibi görenler de böyle olsa.”