Dünya
Deutsche Welle

‘Siyaseti geriyor, ekonomi eriyor’

Gazeteci Zülfikar Doğan yorumunda, cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, “AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden ‘gerilim, ayrışma, ayrıştırma’ stratejisine yöneldiği”ne işaret ediyor.

20 Temmuz 2014 18:26


CHP ve MHP ile birlikte, TBMM dışından da 7 partinin destek verdiği Ekmeleddin İhsanoğlu, baştan itibaren “polemiklere girmeyeceğini, kavga dili kullanmayacağını” söylerken, HDP adayı Selahattin Demirtaş da “Yeni Yaşam” sloganı ile başlattığı kampanyasında, barışçıl, yenilikçi, bir dil kullanıyor.

Başbakanın, giderek sertleşen kampanya dili, “tüm kesimlerin temsilcisi bir Cumhurbaşkanı” olmayı hedeflemekten ziyade, kendisine oy vermelerini istediği kesimleri sağlamlaştırmaya yönelik. CHP ve MHP'yi “Pennsylvania uşakları” olarak nitelendiren Başbakan Erdoğan, adayları İhsanoğlu içinse, “Paralel aday, suni-sanal aday, monşer, salon sosyetesi, saksı, vazo vb.” nitelemeler kullanmaya başladı.

Güneydoğu’dan da oy alma hesaplarıyla, TBMM kapanmadan Çözüm Süreci’ni yasal zemine oturtmayı, müzakerelere katılan siyasileri, bakan ve bürokratları, MİT mensuplarını olası yargılanmaya karşı, yasa dokunulmazlığı zırhına sarmayı öngören kanunu yasalaştırdı. Ancak HDP adayı Demirtaş’ın, seçim bildirgesini açıkladığı toplantı sonrasında, büyük çıkış yapması, beklentilerin oldukça üzerinde bir oy alacağının ortaya çıkmasıyla, “HDP’nin kapatılabileceğine” uzanan bir söylem kullanmaya başladı.

MHP’nin yanı sıra, Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının, yıllar önce, MHP'den koparak kurdukları, Büyük Birlik Partisi'nin de (BBP) “İhsanoğlu’na destek” kararı almasından sonra, MHP-BBP tabanından, Milliyetçi-Muhafazakâr-Mukaddesatçı ve Türk İslam Sentezi savunucusu kesimlerin oylarını alabilmek için, bu iki partiye yüklenmeye başladı.

PKK-KCK ve Öcalan ile Hükümet arasında, BDP-HDP’nin siyasi aracılığıyla yürütülen müzakerelere tepkili olan MHP-BBP seçmenini kazanabilmek için, “HDP’nin, TBMM’de yerinin olmadığını, Türk Bayrağını indirenlerin TBMM’de olamayacağını” söylemeye başladı. Demirtaş’ı “AKP’nin sağladığı özgürlük ortamını kullanarak siyaset yapmakla” itham etti.

Adaylık açıklamasında “herkesi kucaklama”, Vizyon Belgesi açıklamasında ise “Türkiye’nin, milletin Cumhurbaşkanı olma” sözü veren Başbakan Erdoğan, her seçim sonrası, balkon konuşmalarında dile getirdiği, ancak hayata geçmeyen, benzer söyleminin artık etkili olmadığını, toplumsal karşılık bulmadığını görmüş olmalı ki; birden kavga diline, gerilim diline, geri döndü.

İsrail’in Gazze operasyonlarıyla birlikte, bu kampanya diline, antisemitizm, İsrail üzerinden Yahudi karşıtlığı ve düşmanlığı, Batı ve ABD karşıtlığı eklendi. Ancak Mısır, Suriye ve İsrail ile diplomatik ilişkisi kalmayan, Büyükelçilerini çeken Türkiye, çözüm, barış ya da ateşkes süreçlerinde yer alamıyor.

Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmud Abbas'ın, iki günlük Türkiye ziyaretinde, Başbakan'ın Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah El Sisi'nin ateşkes girişimlerini eleştirerek “Darbeci Sisi taraf değil. Filistin’de taraf olamaz. Hamas’a kapıları kapatan darbeci Sisi” demesine karşın, Mahmut Abbas “Mısırlı kardeşlerimizden ateşkes için devreye girmelerini biz istedik. 2012’de de Mısır bunu başarmıştı. Şimdi de İsrail bunu kabul etti, bizim de kabul etmemiz gerekiyor ki, İsrail’i sıkıntıya sokalım” diyerek Başbakanı bir anlamda açığa düşürdü.

Başbakan Erdoğan’ın, partisinin iftar yemeğinde, Mahmut Abbas ve sanatçılarla birlikte verdiği “mutlu selfie” pozu ise ülke genelinde ve sosyal medyada büyük tepki çekti.

Cumhurbaşkanı adayı, Başbakan Erdoğan’ın yeniden “gerilim ve kavga” üzerine inşa ettiği kampanya stratejisi, doğal olarak ekonomiyi de germeye ve ekonomiye güveni zedelemeye başladı. Merkez Bankası verilerine göre, Ocak-Mart döneminde Türkiye’den kaçan 7,5 milyar dolarlık sermayenin yanında, yurt içindeki yerli yatırımcılar da, yatırımlarını ve mevduatlarını yurt dışına yönlendirmeye başladı. Yerli yatırımcıların yurt dışına taşıdıkları portföy yatırımı ve mevduat toplamı, 900 milyon dolara yaklaştı.

Bir ülke ekonomisi için, en kritik göstergelerden birisi olan net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) açığı rekor artış kaydetti. Mayıs sonu verilerine göre Türkiye’nin yurt dışı varlıkları 225,5 milyar dolarken, yurt dışı yükümlülükleri 650,7 milyar dolara ulaştı. Açık 425,2 milyar dolar.

Geçen yıl altı ayda 3,1 milyar dolar fazla veren bütçe ise bu yılın aynı döneminde yüzde 213 artışla 3,4 milyar dolar açık verdi. Merkez Bankası, sermaye kaçışını durdurmak için faiz indirimlerinde temkinli davranırken, Başbakan buna da tepki gösteriyor. Bu yılın beş ayında, kredi kartı ve bireysel kredi borcu taksitini ödemeyenlerin sayısında, yüzde 25,4 artış var. Konut kredilerinde de tablo vahim ve geri ödeyemeyenler artıyor. Bankalar ve İnşaat şirketleri, büyük risk altında. IMF de uyardı: “Konut balonu her an patlayabilir.”

Dünya Bankası’nın son raporu ise hane halklarının 2003’te 8 milyar lira olan borçlarının, 46 kat artışla 2014’te 371 milyara ulaştığını ortaya koydu. Aileler, bireyler ve şirketler, borçla ayakta. Özel sektör döviz borçları 200 milyar doları aştı. Bu tutarın 75 milyar doları, 10 ayda geri ödenmek zorunda.

Sonuçta, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 21 gün kala, Başbakan ve AKP’nin Köşk Adayı Erdoğan, siyaseti geriyor, o gerdikçe ekonomi eriyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle