Sivil toplum zaman içinde değişen ve farklı zamanlarda ve ideolojilerde farklı tanımları olan bir kavramdır. Temel olarak kamusal ve özel alan, devlet ve politik alan ayrımına dayanan kavram, sivil toplum örgütlerinin sayısının global ve ulusal düzeylerde artması ve yeni oluşan kurumlara atfedilen anlamlarla güncel tartışmaların başında gelmektedir. Genel olarak sivil toplum örgütlerinin tanımı yapılırken sivil toplum kavramına referans verilmesine rağmen çoğu zaman sivil toplum ile sivil toplumun aktörleri olan örgütler eş anlamlı kullanılabilmektedir. Bu çerçevede sivil toplum tanımlamasını öncel bir içerme olarak kullanmayan ve aktörleri işaret eden tanımlamalarda bir karmaşadan ve muğlaklıktan söz etmek mümkündür
(1). Anlamı tarihsel süreçte değişen bir kavram Köken olarak aktif vatandaşların kurum ve siyasalarını şekillendirdiği ve etkilediği politik toplumu ifade eden sivil toplum vatandaş olmayanları dışlayan bir anlama sahipti. Aydınlanma sürecine kadar olan dönemde politik topluma gönderme yapan sivil toplum kavramı süreç içinde farklı ayrışmalardan geçmiştir. Bu çerçevede en önemli ayrışmalardan biri dinsel yaşamın dışında olan alanı tanımlayarak daha seküler bir alana işaret etmesidir. Bu anlamıyla daha sonraki kullanımlarından farklı olarak sivil toplum devletle özdeşleşen ve kimi zaman aynılaşan bir tanımı içermekteydi. İyi vatandaşlığın sorumluluklarını yerine getiren bir tanımının olması ve bu çerçevede kamuya karşı olan sorumluluklarla ilişkilendirilmesi bu aynılaşmada etken olmuştur
(2).
Liberallerin sivil toplum tartışmalarına katkıları 18. yy aydınlanma tartışmaları sivil toplumu yeniden ve farklı şekillerde gündeme getirmiştir. Karmaşık ilişkiler bütünü içinde insanların birbiriyle ilişkiye geçtiği alan olarak tanımlanan sivil toplum karşıtı olarak despotik ve kaotik yaklaşımları tanımlar. Bu anlamıyla toplumsal sözleşmenin bir parçası olarak şiddeti dışlayan ve bireyin, vatandaşın var olma hakkını tanıyan bir özelliği vardır. Liberal dünya görüşü “sosyal alanın” “politik alandan” farklı olduğunu öne sürerek iyi vatandaşlık kavramı yerine iyi işleyen toplumsal davranışlar bütününü öne çıkartmıştır. Bu kavramlaştırma çerçevesinde farklı noktalar öne çıkmakta: farklı nedenlerle insanların gönüllü ve düzenli olarak bir araya geldiği ve kamu yararına olan farklı alanlarda etkinliklerde bulunduğu bir alan olarak tanımlanabilen sivil toplumun yapılan çalışmalarla toplum nezdinde güven uyandıran sonuçlara ulaşılması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede sivil toplumun liberal kavramlaştırmalarının öncülerinde Adam Ferguson’un tanımı ile daha aktif vatandaşların katıldığı ve kamu yararına çalışmalar yaptığı bir alanı ifade eder. Bu tanımlamanın diğer bir özelliği ise şiddet karşıtı olması ve sivil itaatsizliğin savunulmasıdır. Liberal tanımlamanın barındırdığı diğer bir özellik ise her türlü ayrımcılığın ötesinde sivil toplumun ortak insani değerlere olan adanmışlığı ifade etmesi ve etnik, cinsiyetçi, dini ve ulusal ayrımcılıkların olmadığı daha evrensel bir kavramsallaştırma olmasıdır.
Kavramın gelişiminde başka bir eşik: Hegelci sivil toplum anlayışı Aydınlanma düşünürlerinin farklı yaklaşımları sivil toplum ve devlet arasındaki ayrımı da gündeme getirmiştir. Bu anlamıyla Hegelci yaklaşım sivil toplumu devleten farklı olan ve/fakat devletle birlikte var olan, insanların etkileşime girdiği ve ticari hayatlarını yürüttüğü alan olarak tanımlamıştır. Hegelci yorum sivil toplumu ekonomik etkileşim alanları olarak değerlendiren Marxist sivil toplum tanımının kaynağı olmuştur. Kavramsallaştırmaya önemli katkı sağlayan Gramsci sivil toplumu sosyal ve ekonomik alanı da kapsayan tüm toplumsal etkileşimlerin geçtiği alan olarak tanımlamış ve bir adım öteye geçerek dini kurumlar, okullar, dernekler, sendikalar ve kültür kurumlarını da kapsadığını belirtmiştir
(3).
Modern dönemde sivil toplum tartışmaları