Sağlık

Sinsi düşman: Kalınlaşmış kalp kası

Kalp kasımızın formda olması, ahenkli çalışması ve hiç durmadan çalışırken kalınlaşmaması çok önemlidir.

18 Ağustos 2008 03:00

Kalp kasımızın formda olması, ahenkli çalışması ve hiç durmadan çalışırken kalınlaşmaması çok önemlidir. Neden böyle olduğunu, giderek artan yorgunluğuna çare arayan Hayriye Hanım’ın derdini dinleyerek araştıralım. Doktoru Hayriye Hanım’ı muayene edip bir dizi testten geçirdikten sonra ileri tetkik için hastaneye göndermiş. Yapılan anjiyonun sonunda kalbine kan götüren damarlarda hiç bir darlık olmadığı, kapaklarının normal çalıştığı ve kalp kasının kuvvetle kasıldığı söylenmiş.

Hayriye Hanım bu habere sevinse de hâlâ niye bir kat merdiven çıkınca nefes nefese kaldığını, çarpıntı ve baş dönmesi nedeniyle sık sık dinlenmek zorunda olduğunu merak ediyor. Haksız da sayılmaz. Sözünü ettiği bu şikâyetlerin ilk akla getirdiği tanı kalp yetmezliği. Nedenlerinin başında geçirilmiş kalp krizleri veya kapak hastalıkları nedeniyle zayıflamış kalp kası gelir. Zayıflamış kalp, vücuda yeteri kadar kan atamadığı için çabuk yorulma ve nefes darlığı olur. Ama yapılan anjiyoda Hayriye Hanım’ın kalbinin kuvvetle kasıldığı saptanmış. Buna rağmen şikâyetleri kalp yetmezliğine bağlı olabilir mi acaba?

Kalınlaşmanın ne zararı var?

Hayriye Hanım’ın şikâyetlerindeki esrar perdesini aralamak için kalbin nasıl çalıştığını gözden geçirelim. Akciğerlerden kalbin sol üst odasına (sol kulakçık) gelen oksijenden zengin kan açılan kapaktan alt odaya (sol karıncık) dolar, sonra da kasılan karıncık, kanı tüm vücuda pompalar. Hayriye Hanım’ın kalbinin kasılmasında bir problem olmadığını biliyoruz. Ama kanın vücuda atılabilmesi için sol alt odacığı yeterince doldurması gerek.

Bir balonu üfleyerek kolayca şişirebilirsiniz çünkü ince ve esnek olan balon nefesle şişirilmeye çok uygundur. Oysa esnekliği daha az ve duvarı daha kalın olan bir futbol topunu şişirmeniz çok zordur. Normal kalınlık ve esneklikteki kalp kası gevşeyip yukarı kattan alt kata gönderilen kanın tümünü rahatlıkla kabul eder. Eğer sol karıncığın duvarlarını oluşturan kas kalınlaşmış ve esnekliği azalmış ise yukarıdan aşağıya kan rahatça akamaz ve yukarı katta birikip buradaki basıncı yükseltir.

Bunu, kolay boşalmayan bir lavabodan taşan suyun önce tezgâha daha sonra da mutfağın zeminine yayılmasına benzetebiliriz. Sol karıncıktan yukarı kata yani sol kulakçığa taşan kan giderek akciğerlere doğru yayılır. Böylece havanın dolaşacağı yerlere giren kan yeteri kadar oksijen almamıza engel olur. Bu da nefes darlığı yaratır. Öte yandan, geri taşan kan vücuda pompalanamadığı için her atımda azalmış kan ve oksijenle yetinmek zorunda kalan kaslarımız şikâyetlerini halsizlik ve yorgunluk olarak belirtirler. Hayriye Hanım merdiven çıktığı zaman kaslarının oksijen ihtiyacı arttığı için hem nefesi daha kolay daralıyor hem de bacaklarında yorgunluk, tüm vücudunda halsizlik hissediyor.

Kalp kası neden kalınlaşır?

Halter kaldıranlar hafif ağırlıklarla çalışsalar bile bir süre sonra kol kasları kalınlaşır ve sertleşir. Kalp kası kalınlaşmasının en sık nedeni kalbin her atımında kaldırdığı halter yani normalin üstündeki basınçtır. Hiç bir belirti vermeden sinsice işine devam eden tansiyon hastalığı yıllar içinde kalbin sol alt odasını oluşturan kasın kalınlaşıp esnekliğinin azalmasına yol açar.

Diğer bir neden de aort kapağının darlığıdır. Sol karıncığın kasılmasıyla vücuda atılan kan, aort kapağı dediğimiz, ardına kadar açılan kapıdan geçer. Bu kapak daralmışsa, aralanan kapıdan kanı pompalayabilmek için kalp normalin üstünde bir güçle kasılır. Binlerce kalp atımında tekrar eden bu zorlama kasta kalınlaşmayla sonuçlanır. Kalp kası kalınlaşmasının genetik bozukluklardan kaynaklanan kas hastalığı ve kas içinde bazı maddelerin birikmesi gibi başka nedenleri de vardır.

Hangi nedenle olursa olsun kalp kasındaki kalınlaşma çok ciddi bir sorundur. Hiç bir şikâyetleri olmasa da kalp hastası olma ve kalpten ölme riskleri yüksektir. Eğer kriz geçirecek olurlarsa kalpteki hasar daha ağır olur. Kalp kasındaki kalınlaşma, bir çok yüksek tansiyon hastasında da Hayriye Hanım’da olduğu gibi kalp yetmezliğine yol açar. Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’ne göre 15 milyondan fazla yurttaşımızın yüksek tansiyonu olduğunu göz önüne aldığımızda kalp kası kalınlığının be denli önemli olduğu anlaşılır.

Teşhis ve tedavi

Hayriye Hanım’a sorduğumda tansiyonun yüksek olmadığını ancak sinirlenince çıktığını söyledi. 10 yıl kadar önce bir doktorun tansiyon düşürücü ilaç verdiğini ama kullanmadığını ekledi. Tansiyonun yükseldiğini başı ağrıdığında anlıyor o zaman sarımsak yiyor ve düşürüyormuş. Hayriye Hanım’ın uzun süredir yüksek kan basıncı, sık kullanılan adıyla tansiyon hastalığından muzdarip olduğu anlaşılıyor. Düzenli ve yeterli tedavi edilmediği de belli. Şikâyetleri buna bağlı.

Kalbin kalınlaşmakta ve esnekliğinin azalmakta olduğunu en iyi gösteren yöntem ekokardiyografi denilen kalbin ultrason yani ses dalgalarıyla görüntülenmesidir. İlerlemiş durumlarda basit bir EKG de kalp kalınlaşmasını gösterebilir. MRI ve BT gibi görüntüleme yöntemlerinde de kalp kasının ne durumda olduğu kolayca görülür.

Yüksek kan basıncını mükemmel olarak kontrol ederken tansiyon ilaçlarını kas kalınlaşmasını göz önüne alarak seçmeye dikkat ederiz. Hayriye Hanım’a yüksek tansiyonun ne denli önemli olduğunu anlattım. İlaçlarını düzenli almasının yanı sıra, az tuzlu yemesini, sağlıklı beslenerek ve her gün yürüyüş yaparak kilo vermesinin en az ilaçlar kadar önemli olduğunu vurguladım. Umarım bu uyarılarıma kulak verir. Ben de gelecek yıl tekrar yapacağım ekokardiyografide kalp kasının bugüne göre biraz inceldiğini ve esnekliğinin arttığını görüp memnun olurum.

Baş ağrısı yüksek tansiyon belirtisi değildir

Ülkemizde birçok yüksek tansiyon hastası Hayriye Hanım gibi düşünüyor. Baş ağrılarının tansiyon yükselmesinin belirtisi olduğunu hastalardan sıkça duyarız. İşin kötüsü tansiyon düşürücü ilaçları da ancak başları ağrıyınca alan birçok hasta var. Bu yolun doğru olup olmadığını saptamak için yapılmış araştırmalara bakalım.

Sürekli tansiyon ölçen aletlerle yapılan araştırmalarda hastalara ne zaman baş ağrıları olursa bir deftere yazmaları istenmiş. Günler boyunca sürekli kaydedilen kan basıncı ölçümleriyle, hastaların tuttukları baş ağrısı günlükleri karşılaştırılmış. Baş ağrısı olduğunda tansiyonun da yüksek olduğu çok az kişide görülmüş. Lakin tansiyonun yüksek olduğu çoğu anlarda hastaların hiç bir şikâyeti olmadığı saptanmış. Bu çalışmalar baş ağrısının tansiyon yüksekliğinin işareti olmadığını gösteriyor.

Baş ağrısı ve yüksek tansiyonla ilgili en ilginç bilgi Norveç’in kuzey kutbuna yakın şehri Trondhem’in tıp fakültesinden geldi. 50 bin Norveçli üzerinde bir araştırma yapılmış. Büyük tansiyonu yüksek olanlarda baş ağrısına tansiyonu normal olanlara göre daha ender rastlanmış. Baş ağrısından en az şikâyet edenler büyük ve küçük tansiyonları arasında çok fark olan hastalarmış. Bu ve diğer çalışmalardan çıkarılacak sonuç, baş ağrısının yüksek tansiyon belirtisi olmadığı.

(Prof. Dr. E. Murat Tuzcu - Milliyet)