T24- Sigaradaki tehlikeli bir izotopun nasıl giderileceğini yıllardır bilmelerine karşın, sigara üreticilerinin bu gerçeği bugüne dek gizli tuttukları ortaya çıktı.
2006 yılında eski KGB ajanı Aleksandr Litvinenko’nun zehirlenerek öldürülmesiyle gündeme gelen polonyum 210 adlı ender radyoaktif izotopun zehirleyici etkisi sanıldığından çok daha yaygın.
Yılda yaklaşık altı trilyon sigara tüketen insanlar, içtikleri her sigarayla birlikte az miktarda polonyum 210’u ciğerlerine çekiyor. Günde bir buçuk paket sigara içen bir kişinin akciğerlerinde yılda 300 akciğer röntgeninden alınan ışınım miktarına eşit düzeyde polonyum 210 birikiyor.
Polonyum sigara dumanındaki en kanserojen madde olmasa bile, her yıl binlerce kişinin ölümüne yol açabiliyor. Ancak polonyumun ölümcül etkileri basit önlemlerle yok edilebiliyor. Yaklaşık 50 yıldır bu gerçeğin bilincinde olan sigara üreticileri ellerindeki belgeleri bugüne dek gizlediler ve sorunun çözülmesi için hiç bir girişimde bulunmadılar. Ama bu durum yürürlüğe giren yeni yasalarla her an değişebilir.
Raslantıyla farkedildi
Polonyum 210’un akciğerlerdeki etkisi rastlantı sonucu anlaşıldı. 1960’ların ilk yarısında insanların kafalarını en çok kurcalayan konulardan biri ışınımın insan sağlığı üzerindeki etkileriydi.
O dönemde Harvard Üniversitesi Kamu Sağlığı bölümünden Vilma R. Hunt ve arkadaşları çok düşük düzeylerde radyum ve polonyumun ölçülmesine olanak tanıyan bir yöntem geliştirmekteydiler. Hunt’ın gözleri ansızın meslektaşlarından birinin sigarasından çıkan dumana takılınca, yeni yöntemi dumanda denemeye karar verdi.
Sonuçta polonyumun izine rastlayamaması şaşırtıcıydı. Radyum olduğunda polonyumun olmaması durumuna araştırdığı öteki organik maddelerin hiç birinde tanık olmayan Hunt, polonyumun dumana karışmış olması gerektiğini sonucuna vardı. Bu da, sigara içenlerin polonyumu doğrudan ciğerlerine çektikleri anlamına geliyordu.
1965 yılında, Harvard Üniversitesi uzmanlarından John B. Little kadavralar üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda polonyumun gerçekten de sigara içenlerin akciğerlerinde toplandığını ortaya koydu. Solunum yollarımız bronş, bronşçuk ve alveollere ayrıldığından, radyoizotoplar çatallaşma noktalarına çöküp yoğunlaşıyor ve orada alfa parçacıkları yayan “sıcak” radyoaktif alanlar oluşturuyorlardı.
Bu buluşu izleyen 10 yıl boyunca bilim insanları sigara dumanındaki polonyumu araştırmayı sürdürdüler. A.B.D Tarım Bakanlığı biri ticari nitelikteki “süperfosfat” öteki kimyasal açıdan katıksız kalsiyum fosfattan oluşan özel bir karışım olmak üzere, iki farklı gübre türünü incelediği araştırma sonucunda, ticari gübrenin özel karışımdan 13 kat fazla radyum 226 içerdiğine tanık oldu. Bu da yapraklarda yedi kat daha fazla polonyumun birikmesine neden oluyordu.
1974 yılında bu sonuçları yeniden gözden geçiren Ulusal Atmosfer Araştırma Merkezi uzmanlarından Edward Martell akciğerlerin belli bölgelerindeki polonyum 210 birikimiyle ilgileniyordu. Uranyum işçilerinde artan kanser riskinin radon “türevleri” ışınımından kaynaklandığı uzun süredir kabul gören bir görüştü. Martell bu görüşten yola çıkarak sigara içenlerin sürekli olarak düşük, yoğunlaştırılmış dozda polonyum 201 maddesine maruz kalmalarının akciğer ve öteki kanser türlerine yol açan nedenlerin başında gelebileceği sonucuna vardı.
Sigaracılar çözümü erteliyor
Ancak bu sorunla yüzleşmeye yanaşmayan sigara üreticileri çözümü sürekli ertelediler. A.B.D’de 2009 yılında yürürlüğe giren Ailede Sigara Tüketimini Önleme ve Tütün Denetimi Yasası ilk kez tütün endüstrisine meydan okuma olanağı sağladı.
Bu yasa kapsamında ilk adım tütün ürünlerinin polonyumdan arındırılması olabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, sigara en önlenebilir ölüm nedeni.
Her yıl 1,3 milyon kişi akciğer kanserinden yaşamını yitiriyor ve bunların %90’ını sigara içenler oluşturuyor.
Sigaradaki polonyum yıllar öncesinden bilinen yöntemlerle yok edilmiş olsaydı binlerce kişinin ölümü önlenebilirdi.
Oysa sigara üreticileri araştırma belgelerini bile bile gizlediler ve polonyumdan kurtulmanın yollarını bulmalarına karşın hiç bir önlem almadılar. Tüketiciler de buna katlanmak, ya da bedelini yaşamlarıyla ödemek zorunda kaldılar.
Rita Urgan, Kaynak Scientific American, Ocak 2011