Habertürk yazarı Sevilay Yükselir, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Atatürk, görev yaptığı dönem boyunca hiçbir Başbakan’la tam bir uyum içerisinde çalışamamış ve onlarla yaşadığı anlaşmazlıklar, ikilemler dolayısıyla da parlamenter sistem tercihinden dolayı çok pişmanlıkları olmuştur. Emin olun, bugün hayatta olsaydı bu sisteme onay verecek ilk insanlardan biri olurdu" görüşünü savundu.
Sevilay Yükselir'in "‘Evet’ diyen kara cahil, ‘Hayır’ diyen hain!" başlığıyla yayımlanan (30 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Önceki gün Habertürk TV’de moderatörlüğünü Sanem Tolunay’ın yaptığı tartışma programındaydık. Tolunay programı açar açmaz meseleye dümdüz dalınca yani biz konuklarına “Neden ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ diyorsunuz?” şeklinde son derece keskin bir soruyla başlayınca, daha ilk dakikalarda hararet tavan yaptı. Sadece programda değildi tabii bu hararet, bizi izleyenler arasında da epeyce yüksekti. O anda bakma fırsatım olmadı sosyal medyaya, ama programdan sonra yazılıp çizilenleri okuyunca ve o binlerce yorum arasında “Demokrasiye inanıyorsak eğer, ‘Evet’ diyene de saygı duyacağız, ‘Hayır’ diyene de!” mealinde herhangi bir yoruma denk gelmeyince, aklıma programda yine mevzu olan “Kutuplaşma var mı yok mu?” tartışması geldi. Benim dışımdaki tüm konuklar olmadığını iddia etmişti. Ben de aksini savunmuş ve hatta bu kutuplaşma ekseninde ortaya çıkan tahammülsüzlükle ilgili aynı gün yazdığım yazıyı hatırlatmıştım. Çok haklı olduğumu bir kez daha anladım program sonrası yorumları görünce. Kimse kusura bakmasın, ama bu “Evet-Hayır” meselesi zaten kutuplaşmış olan toplumumuzu iyice zıvanadan çıkarmış durumda. Hem de öyle böyle değil ve ne yazık ki önlem alınmazsa bu kutuplaşmanın sonu da çok iyi değil! Tamamı hakaret, küfür ve aşağılama içeren yorumlarda “Evet” görüşünde olanlar “Hayır”cılara, “Hayır” görüşünde olanlar da “Evet”çilere sadece kin ve öfke kusuyor. Tabii bu durum da sistemi, içeriği doğrusu, yanlışıyla konuşmak yerine amigo kafasıyla siyaset yapmaktan başka bir meziyeti olmayanlardan kaynaklanıyor.
Mesela biz güya o programa Anayasa değişikliğinin ne getireceğini ya da ne götüreceğini konuşmak için gitmiştik, ama daha ilk dakikada Can Ataklı’nın şahsıma yönelik “Tamam tamam biliyoruz, sen bu sistemi Erdoğan’a yaranmak için savunuyorsun” sözleriyle gerilim bir anda zıpladı ve programın gidişatı bambaşka bir tarafa evrildi. Ve biz yayını, sistemin Erdoğan’ın tek adamlığını resmileştirmek üzerine ortaya atılan saçma sapan argümanlar üzerinde konuşarak bitirmek zorunda kaldık. Biz öyle kalınca bizi izleyenler de haliyle oradan gördüler tartışmayı ve ona göre pozisyon aldılar.
Bu arada hazır yeri gelmişken... Neden bu başkanlık sistemini desteklediğimi kısaca özetleyeyim: Bir kere herkes şunu bir yerlere lütfen not etsin. Ben bu gelecek sistemi yani başkanlığı uzun zamandır destekliyorum. Yeni değil yani benim durduğum yer. Eski yazılarım Sabah Gazetesi’nde yerinde duruyor. Dileyen bulup okuyabilir. Destekleme sebebimin birinci dayanağı, bu yeni sistemin köklü ve bozulamayacak bir istikrar getireceğine olan inancımdır. Belki on kez yazdım ama anlamamış bazıları. O nedenle tekrar yazayım: Yeni sistem, kuruluşundan bu yana bu ülkenin iki adım ileri, bir adım geri gidişine defalarca sebep olmuş koalisyonlar dönemini tamamen sonlandırıyor. Ve özellikle ekonomide, ülkenin gelişip büyümesine köstek olan o debdebeli hükümetler dönemini kapatıyor. Diğer dayanağım ise halkın yüzde 50’sinden fazlasının teveccühünü kazanmış, güvenine mahzar olmuş bir Cumhurbaşkanı’nın tam yetkili olması hususu. Eğer bir cumhurbaşkanı bir parti liderinden ya da partiden daha fazla bir oy oranıyla o makama geliyorsa, o değerde de yetki sahibi olmalıdır. Bu, bu kadar nettir! O gün programda verdiğim örneklerden özellikle “Atatürk” can sıktı biliyorum ama emin olun Atatürk’ün de aslında gönlünden geçirdiği sistem başkanlıktı. Gerek “Padişahlığı kaldırdı, şimdi kendisini padişah yapıyor” diyecek mahallenin baskısı, gerekse o günün koşulları uyarınca, kurucu liderimizin tercihinin aslında parlamenter sistem olmadığı, Cumhurbaşkanlığı makamında oturduğu görev süresince izlediği yönetimden bariz ortadadır. Atatürk, görev yaptığı dönem boyunca hiçbir Başbakan’la tam bir uyum içerisinde çalışamamış ve onlarla yaşadığı anlaşmazlıklar, ikilemler dolayısıyla da parlamenter sistem tercihinden dolayı çok pişmanlıkları olmuştur. Emin olun, bugün hayatta olsaydı bu sisteme onay verecek ilk insanlardan biri olurdu.
Devam edeceğim bu konuya...