T24- Bursa'da patron sevgilisi tarafıından öldürülen Sevgi Taşkın'ın çalıştığı müzikholdeki konsomatrisler konuştu. Konsomatrisler, 3 ay boyunca katil olduğunu bilmeden Bülent Kocaman'la çalıştıklarını ve her gün "Sevgi nerde?" diye sorduklarını anlattılar.
Lube Ayar'ın Radikal gazetesinde yayımlanan (15Kasım 2010) haberi şöyle:
Bursa’da bir müzikholde konsomatrislik yapan Sevgi Taşkın (25), üç ay önce öldürüldü, bedeni elektrikli bıçakla parçalara ayrıldı, hepsi başka bir çöp kutusuna atıldı. Polis, şu ana kadar sadece bacaklarını bulabildi. Taşkın’ın sevgilisi ve çalıştığı müzikholün ortağının oğlu Bülent Kocaman, geçen hafta cinayetin zanlısı olarak tutuklandı. Bu süreci Bursa’da izledim.
Nöbetçi mahkemenin hakimi, Kocaman’ın tutuklanmasına karar verdikten hemen sonra Bursa Adliyesi’nden çıkıp, katilin ve maktulün birlikte çalıştığı müzikholün yolunu tuttum. Yürüyerek beş dakika sonra kendimi mekanın kapısının önündeydim. Bir benzin istasyonunun kıyısına saklanan müzikhol, Bursa’nın en işlek caddelerinden birinde 13 yıldır faaliyet gösteriyor. Mekanın önünde oturan kadınların huzursuz olduğunu ve öfkeyle söylendiklerini görünce daha da meraklanıyorum. Ama içeri girmek hiç kolay değil. Çünkü kapıda elinizi sallasanız iri yarı, pala bıyıklı bir müdüre çarpıyor.
Israrımdan bezince beni buyur edip bir masaya oturttular. Birkaç metre ötemde hararetli bir tartışma yaşanıyordu. Masadakilerden ikisinin katil Bülent Kocaman’ın babası ve ağabeyi olduğunu fark ediyorum. Dikkat kesilip konuşulanları dinliyorum. Kendisini bana mekanın müdürü olarak tanıtan adam, “Kızlar, siz buradayken içeri girmek istemiyor” diyor. Mekanın ruhsatını elinde bulunduran Baba Ali Ekber Kocaman, öfkeleniyor, “Ben ekmek yiyemeyeceksem, çalıştırır mıyım burayı? Tepki göstermeleri doğal ama işlerine baksınlar artık” diye karşılık veriyor. Gözlerini benden ayırmayan baba-oğul bir süre sessizce konuşup, çıkıp gidiyor.
“Aşırı dekolte giyiyordu”
Saatler 22.00’ye yaklaştığında konsomatris kadınlar tek tek mekana gelmeye başlıyor. Genç ve sarışın olan oturuyor masama. ‘Alem’deki adı Ece’ymiş. Her an dışarı atılmaktan korktuğum için hemen Sevgi’yi soruyorum. Sarf ettiği iki cümlenin başına, Sevgi’nin ‘kod adı’nı ekliyor, “Sinem’i çok iyi tanımıyorum. İyi kızdı, neşeli kızdı.” Bir gence aşık olup evden kaçan ve ‘alem’e düşen Ece’ye göre, Sevgi aşırı dekolte giyip, Bülent’i çıldırtıyormuş, “İnadına yapar gibiydi. Çok da dayak yiyordu, Bülent komaya sokuyordu kızı. Son zamanlarda bıktığını, kurtulmak istediğini ama parasını kurtaramadığını söylüyordu” diye ekliyor. “Peki ya sen?” diye soruyorum, “Şimdi 24 yaşındayım. Alemde yeniyken, bu adamların küfürlü lafları çok zoruma giderdi, ağlardım, kaldıramazdım. Ama şimdi öyle kaldırıyorum ki, ben posta koyuyorum onlara” diyor. “Ne konuşuyorsunuz bu tanımadığınız adamlarla?” diye sorunca şu cevabı veriyor: “Kimine evliyim, kimine bekarım diyoruz. Birine Antalyalı, birine İzmirli oluyoruz. Birine babam öldü diye ağlıyoruz, birine annem. Yalan makinesi gibi çalışıyoruz işte... Ama bizi burada zorla tutan yok. O kadar kötü, korkunç bir iş olsa ne işimiz var burada? Böyle cinayetler falan binde bir olur.”
“Gerçekler ben ölünce çıksın”
Kadınlarla birlikte kulise giriyorum. Rahatça giyinip soyunuyorlar. Genci, yaşlısı, güzeli, çirkini, utangacı, arsızı uyum içinde görünüyor, bir takım gibi. Rimellerini, rujlarını, saç kıvırma makinelerini paylaşıyorlar. Kimi evli, kimi bekar. Kimi cezaevindeki kocasına baktığını, kimi askerdeki oğlunun yolunu gözlediğini anlatıyor. Mesela ‘kod adı’ Selenay, hayatını yazacağı bir kitabın hayalini kuruyor. Tanıtımını da kendisi yapıyor, “Sesiyle, adıyla ve asi davranışlarıyla adından sıkça bahsettiren Selenay’ın, gece alemiyle ilgili sırlarla dolu kitabı…” derken, birden gözleri doluveriyor: “Ben öldükten sonra gerçekler ortaya çıksın isterim” diyor.
Sabri Bey üzüntüsü
Kulise giren kadınlara, Sevgi’nin başına gelenleri ima ederek, “Tek parça halinde gelmene sevindik” diyorlar. Müzikholde ‘yılın esprisi’ buymuş! Kuliste günün konusu ise Sabri. Kadınlardan biri, “Sabri, bu akşam Aslı’yla birlikteymiş, belki buraya geleceklermiş” diye okuyor cep telefonuna gelen mesajı.
“Kim bu Sabri?” diyorum. Biri hemen, “Ayy, çok baba adam. Her akşam gelir, bizimle yer, içer, konuşur, her akşam iki bin lira dağıtır. Gelir o yine buraya, bırakmaz bizi. En çok da buna para verirdi” derken, önünden geçen arkadaşının poposuna bir şaplak atıyor. Kulisten çıkana herkes, ‘bol şans’ diliyor.
“Hepiniz katilsiniz”
“Sevgi’nin öldürülmesi sizi nasıl etkiledi?” diye ortaya soruyorum. ‘Kod adı’ Ece, “Psikolojimiz çok bozuldu. Yalnız yaşayanlar, birbirinde kalmaya başladı. Ben üç aydır karanlıkta uyuyamıyorum. O günden beri cevşen takıyorum” derken, dekoltesinden çıkarıp gösteriyor kolyesini. Diğeri daha öfkeli, “Burada üç ay o adamla çalıştık. Hiç hissettirmedi pislik. Onunla tokalaşan ellerimden bile iğreniyorum” diye konuşuyor. Bir başkası, geçenlerde içip içip müşterisine, “Hepiniz katilsiniz” diye bağırdığını anlatıyor. Öfkesine daha fazla engel olamayan bir kadınsa, bağırmaya başlıyor, “Hayvan herif, hadi öldürdün kadını, niye parça parça ediyorsun? Üç aydır her gün soruyoruz Sevgi’yi, gitti gelmeyecek, diye yalan söylüyor.”
“Onlar varsa biz yokuz”
Müzikholün XL şarkıcısı Dilan, kaybolmadan bir gece önce Sevgi’nin çok keyifli olduğunu anlatıyor: “Ertesi gün, kızı Sanem’in birinci doğum günüydü. Kızı için bir sürü şarkı isteğinde bulundu. Ben okurken de bir eğlendi, bir eğlendi anlatamam. Üç aydır burada vur patlasın, çal oynasın çalıyoruz. Beş gün önce öğrendik, yani başımızdaki adam Sevgi’yi öldürüp, paramparça etmiş. Aslında insanlık ölmüş bacım.”
Dilan, temmuzda yine Bursa’da öldürülen arkadaşı Makbule Aksoy’u hatırlatıyor: “Evlendi, kurtuldu diye seviniyorduk, onu da kocası öldürdü. İki yaşında çocukları vardı. Ne anasının ne babasının tarafı sahip çıktı çocuğa. Yine bizim alemden bir arkadaşımız yanına aldı, o büyütüyor. Devlet ne iş yapıyor bu ülkede?”
“Kader yoldaşıyız”
Hepsi savcılık tarafından serbest bırakılan Bülent’in babasına ve ağabeyine tepkili. Baba Kocaman’ın mekandaki hissesini diğer ortağına devretmesini bekliyorlar. Biri, “Onlar burada oldukça, biz yokuz. Sev-gi öldüyse öldü, kendi işimize bakalım, demeyiz. Biz burada kader yoldaşıyız. Hemen bugün çalışacak başka bir yer buluruz. Üç aydır burada olduğumuza kızıyoruz, bilsek yapar mıydık? Ben içerideki paramı alır almaz gideceğim” diyor. Artık yaşını almış bir diğeri, “Ama ben bütün kızlara söylüyorum, takılmayın şu patronlarla, başınıza bela alırsınız, diyorum. İşini yap, çık git” diye ekliyor. Tepkileri gibi dilekleri de ortak: “Bayılmıyoruz bu aleme. Hiç kime isteyerek buralarda çalışmaz. Devlet önce bize iş bulsun, sonra kapatsın buraları…”
“Burada her şey yalan”
Kuliste her şey konuşuluyor ama Sevgi’ye dair bir şeyler öğrenmek imkansız. “Sevgi nasıl bir kadındı?” diye tekrar deniyorum şansımı. Yine onun vücudunu anlatıyorlar: “İncecik, sütun gibi bir kadındı. Öyle uzun ve güzel bacakları vardı ki, kadın olarak biz bile bakardık, kıskanırdık…”
“Sevgi hakkında neden bir şey bilmiyorsunuz? Balıkesir’deki evliliği nasıl bitmiş mesela?” diyorum. Saatlerdir duyduğum her şeyden kuşkuya düşüren o cevap geliyor: “Ayy... Biz özel hayatımızı anlatmayız birbirimize. Sorsan da doğruyu söyleyen çıkmaz. Burada kimse kimseye güvenmez ki. Burada her şey yalan bacım…”