Sevgi GÖGÜLTER
Merhabalar,
Hüseyin’in dediği gibi “Nerden başlasam, nasıl anlatsam?” diye düşünürken, aklıma 3 yıl önce Hüseyin’in bana gönderdiği bir şiir geldi:
Dağlara çık,
Kırlarda yürü,
Çimenlerde uyu,
Ama asla umudunu kesme!
Şarkı, türkü söyle,
Ağız dolusu gül,
Hıçkıra hıçkıra ağla
Ama asla aşktan vazgeçme!
Dostlarını sev,
Sevdiklerinle kucaklaş,
Kaybettiklerine üzül
Ama asla boynu bükük dolaşma!
Kara gözlerinde, kara dumanlar olmasın,
Çaresiz kalma sakın,
Sevmek hayatı aşkla örmektir
….
Bak, su yürüdü çatlağını buldu.
Bahar, bahçe tüm dünya senin için var!
… (Hüseyin Edemir; 18.05.2008)
Can Hüseyin’im Sana Geldim, Merhaba, diyerek çok kez mektup kaleme aldım. Mektuplarım, F Tipi’nin tellerine takıldı. Hiçbir ayrılık, özgürlüğü bana bu kadar özletmemişti! Telefonda istediğin kadar konuşmak, cezaevinde sevdiğinin yanında istediğin kadar kalmak, duşta istediğin kadar suyun ferahlığını hissetmek, tatlı yiyebilmek, hele hele sevdiğin tatlıyı, yiyebilmek…vs bunlar ne kadar sıradan şeyler değil mi? Günlük hayatta üzerinde durmadığımız, ufacık ayrıntılar!... Hiç yaşadınız mı, her şeye rağmen yaşadığınız mutlu bir anı sevdiğiniz insana aktarırken telefonun yüzünüze kapanmasını? Ya aldığınız bir hediyenin sizin için önemini bilmeyecek ellerde, itilip kakılmasını ve elinizi silip attığınız bir mendil gibi buruşturularak bir kenara atılması? ..
3 Şubat 2011 tarihinde Hüseyin’in Tekirdağ’dan arkadaşı Dede ALTUN’ dan mektup aldım. Bana: “Bazen ‘Ben bunu hak etmiyorum!’ bazen de ‘Buna katlanıyorsam, senin içindir!’ deriz.” demiş, mektubunda. 31 Aralık 2010’ da yaşadığız duygu selinde yalnız olmadığımızı, aynı duyguları kendisinin de hissettiğini de belirtmiş. Yeni bir yıla sevdiğim insanın bulunduğu cezaevine saldırılar oldu, yaralılar var, sürgün gidenler oldu, haberleriyle girdim. Bu kötü haberi hazmedip, kalbime hapsedip derse girmeye hazırlanırken, sürgün gidenlerden birinin de Hüseyin olduğunu öğrendim. İnsanın insana yaptığı zulme üzülmemek elde değil! Hele bu bir Can’ınsa!..
Bu süreci yaşayan binlerce insan var, onların derdini anlayansa bir o kadar az insan var biliyorum; ama yaşanılan olayların ilk olmasının bıraktığı tesir de farklı oluyor. İzlerinin silinmesiyse imkansız!.. Hüzünlendiğimde kırlarda yürüdüm, çimenlerde uyudum; ama umudumu asla kesmedim!
Yüreğimde Hüseyin'in sevdasıyla çok kez dayandım F tipi'nin kapısına, eteklerimde ona denizin ve toprağın özgürlüğünü taşıdım. Hüseyin'in sevgisi her zaman beni güçlü kılmıştır, hayatta! Hiçbir zaman boynumu eğerek geçmedim F tipinin kapısından, kahkahalarımız kör duvarlarına can verirdi. Ama o kahkahalarımızın hiç bu kadar gür çıkamamıştı, yankıları tüm Türkiye'yi bu kadar saramamıştı!..
1 Şubat’ta Edirne’ye Hüseyin’in ziyaretine gitmek için Esenler Otogarı’na gittiğimde ilk işim Cumhuriyet Gazetesi aramak oldu. Dizili gazeteler arasında Cumhuriyet Gazetesi'nin manşetinde " Nişanına saatler kala gözaltına alınan ODTÜ'lünün öğrenim hayatı alt üst oldu"; "Adalet arıyor göreniniz oldu mu?" yazısını görünce kalbim duracak gibi oldu.- Bir yıl önce bugün yaşadıklarım aklıma geldi, Hüseyin'in bana verilmiş sözü vardı, ben niye geç kaldı diye sitem ederken, o mahkemece tutuklanıp Metris'e gönderiliyordu. Haberini kendisinden aldım; benim telefonlarıma cevap vermeyişine kırgınlığım katmerlenerek artsa da; o beni aradığında hemen açmıştım. Bana öyle bir: "Dinle beni Sevgi... Ben tutuklandım ve Esenyurt Polis Karakoluna getiriliyorum, belki polis gözetiminde gelebilirim... Bekle beni!.. " diyişi vardı ki, her sesin benliğimde yankısı farklı farklı oldu ve her biri ayrı ayrı yaraladı beni! Yaşadığım şoku bir nebze dindirince soluğu karakolun önünde aldım, kaç saat bekledim bilmiyorum; ama bana asırlar gibi geldi, Hüseyin'in gelmesi! Ve geldi: ellerinde kelepçeyi ilk o gün gördüm, kelepçeli elleriyle bana sarıldı: "Sabırlı ol, umutla bekle beni!.." dedi. Günleri uç uca bağladım, ayları ard arda yola vurdum ve bugün bir yıl oldu sevdiğim, sabırla, umutla bekleyeli! Bizim sözümüze, yüzüğümüze ne kelepçeli eller, ne parmaklıklar ardı ne de F Tipinin kör, sağır duvarları, hücreleri engel! Sesime ses, yollarına dostlar katarak geldim sana, bil ki yalnız değilsin orda!.. -
Hüseyin'e Cumhuriyet Gazetesini ve ağzında zeytin dalı olan ak bir güvercin fotoğrafı götürdüm. Görüş biterken de bir yıl önce onun bana dediği gibi: Sabırlı ol, umutla bekle: O ak güvercin sana özgürlük getirecek Hüseyin!" dedim.
Bizimle tek yürek olan dostlarla, suyun çatlağını bulması için emek sarf ediyoruz. Senin için;
Bugün (06.02.2011) senin için İhd’de de basın açıklaması yapıldı. Babam senin için: “Bizim adımız, adresimiz belli: ben babası olarak Ardahan’da ikamet etmekteyim, ağabeyleri İstanbul’da ikamet etmekte, kendisi de Odtü’nün yurdunda ikamet etmekteydi! Benim çocuğum, bu devletin üniversitesinde okudu, lisans eğitimini Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Yüksek lisansıyla lisans eğitimi arasındaki bir yılda da devletin okulunda öğretmenlik yaptı. Bizim ev adreslerimiz belli, oğulum bulunduğu yerler belli; hiçbir tebligat gelmeden gıyabında üç dava görülüyor ve bir GBT kontrolü sırasında gözaltına alınıyor; cezaevine konuluyor. Gerekçe ise 11, 12 yıl önce hukuka aykırı elde edilen bilgisayar çıktısı olan bir A4 kâğıdı. Bu 11, 12 yıllık sürede benim oğlum devletin gözünün önündeydi ve bu sürede hakim, savcı yok muydu da tam oğlum ekmeğine kazanacakken tutuklandı? Şimdi iki mahkeme oldu; tedbir amaçlı tutuklu kalması isteniyor. Benim oğlumun amacı belli, akademik kariyerini tamamlayıp, ülkesine hizmet etmektir!.. Adalet adına çocuğumun beraatını istiyorum, oğlumu ülkesine küstürmeyin! ” dedi.
Biz senin için imza kampanyası başlattık: www.huseyineozgurluk.net
Tüm dostlar, arkadaşlar ve duyarlı insanlar senin için var Hüseyin ve senin için 8 Şubat saat 10.00’ da Beşiktaş Adliyesi’nde olacaklar! Mektubum F Tipi'nin tellerine takılmayacak, denize atılan ufacık bir taş gibi halka halka büyüyecek ve gelip F Tipi'nin kör hücresinde seni bulacak sevdiğim !..