Yıldırım şöyle devam etti:
“Türkiye’de yabancı para vadeli ve vadesiz mevduatların geniş para arzı M2 içindeki payı yüzde 46 dolayında seyrediyor. IMF’nin geçmişte yaptığı bazı tanımlamalara göre bu oran yüzde 30’u aştığında o ülkede yüksek düzeyde bir dolarizasyondan bahsetmek mümkün. Dolayısıyla Türkiye yüksek dolarizasyon ülkeleri arasında yer alıyor.
Yurtiçinde verilen kredilerin yüzde 32’si yabancı para cinsinden. Bankacılık sistemindeki mevduatların yarısı yabancı para mevduatlardan oluşuyor. Bunlar dolarizasyonun rakamlara yansıması.”
Dolarizasyonun “tam bir baş belası” olduğunu vurgulayan Servet Yıldırım,
“Merkez bankalarının para politikası ve hükümetlerin makroekonomik politika uygulamalarının etkinliğini azaltır. Finansal istikrarın önünde engeldir. Kuru yapay yollarla sabitleyerek önüne geçileceği sanılır, ama aksine Türkiye örneğinde de görüldüğü gibi güçlü politikaların beraberinde sabit kur yerine dalgalı kur uygulandığında dolarizasyon tersine çevrilebilmektedir” dedi.
Yıldırım şunları söyledi:
“Dolarizasyonun görünürdeki en büyük nedeni enflasyonun yüksekliği ve inatçılığı. TL’nin gelecekteki alım gücünün belirsiz olması ekonomideki aktörleri TL tutma ya da fiyatlama yerine dolar ve Euro’ya yöneltiyor. Aslında dolarizasyon ülkedeki makroekonomik istikrarsızlığın bir sonucudur. Yüksek enflasyon ve makroekonomik istikrarsızlığın yarattığı güven eksikliği dolarizasyonu besleyen ortamı yaratır.
Türkiye benzer bir dönemi 2001 öncesinde de yaşamıştı. Ancak aynı Türkiye 2001 krizi ile uygulamaya koyduğu kapsamlı dezenflasyon programı sayesinde dolarizasyonu tersine çevirmeyi de başarmıştı. Dolayısıyla hafızalarımızda hem 90’larda nasıl dolarizasyon sarmalına girdiğimiz hem de 2001’den itibaren bu sarmaldan nasıl çıktığımız tüm canlılığı ile mevcut.
Diğer bir deyişle reçeteyi biliyoruz. Ecevit’in liderliğindeki DSP-MHP-ANAP koalisyonu uzun tartışmalar ve kavgalar sonucu da olsa güçlü bir programı tasarlamıştı. Bu program kapsamında TCMB’nin bağımsızlığını yasalaştırıp; bankanın temel görevini fiyat istikrarının sağlanması olarak belirlemiş; TCMB’nin Hazine’yi doğrudan finanse etmesinin önüne geçmişti. Önce örtük ve 2005’ten itibaren açık olarak uygulanmaya başlanan enflasyon hedeflemesi ile zincir tamamlanmıştı.
Sonuçta, programın izleyen yıllarda disiplinli uygulanması ile büyüme hızlanmış, enflasyon gerilemiş, TL istikrar kazanmaya başlamış ve Türkiye bir süre sonra “ters dolarizasyon” ile tanışmıştı. Piyasaların geliştirilmesi, halkın TL cinsinden finansal araçlara erişiminin kolaylaşması dolarizasyonun tersine dönüşünü hızlandırmıştı.
Dolayısıyla Türkiye’nin hafızasında hem sorun hem de çözüm mevcuttur. Aynı şekilde ne kadar uzun süre yüksek enflasyon ile yaşanırsa dolarizasyonu tersine çevirmenin o kadar güç ve zaman alıcı olduğu da deneyimle sabittir