Gündem

'Şerefsiz yavşaklar' ve 'Delikanlı Fatih'

Kekeç, Altaylı için "Ya medya düzeninde yeri olmamalı ya da kendisine çeki düzen vermeli" yazdı.

22 Kasım 2010 02:00

T24-Yazar Ahmet Kekeç, Fatih Altaylı'nın Ahmet Kaya'ya hitaben "Bu ülkenin şerefli insanlarına şerefsiz diyen birine yine aynı yanıtı veririm. Çünkü ben yavşak değilim" diye yazdığı "Şerefsiz misiniz"  başlıklı köşe yazısı üzerine Altaylı için "Ya medya düzeninde yeri olmamalı ya da kendisine çeki düzen vermeli" yazdı.


Ahmet Kekeç'in Star gaztesinde yayımlanan (22 Kasım 2010) yazısı şöyle: 


Delikanlı Fatih 


Ben de Nagehan Alçı ve bazı “şerefsiz yavşaklar” gibi düşünüyorum... Üzerimize düşen bir “özür borcu” varsa, bunu derhal ve acilen yerine getirmeliyiz.

Dolayısıyla, matbuatımızın delikanlı ve delişmen sesi Fatih Altaylı da özür dilemelidir.

Korkmasın, “vatanperverliğine” halel gelmez.

Hem, özür dilemek iyi bir şeydir.

İnsanı tazeler.

Mesela, Serdar Ortaç... Döne döne özür diledi ve üzerindeki ağırlıklardan kurtuldu, tazelendi.

Ben de “delikanlı” ve “delişmen” ses Fatih Altaylı’nın çağrısı üzerine, amansız bir hastalığın pençesinde kıvranan Turgut Özakman’dan özür dilemiş, tazelenmiştim.

Memleket satıcılığıma, yandaşlığıma, laiklik düşmanlığıma halel gelmemişti...

Fatih Bey’den de okkalı bir aferin almıştım.

Fatih Bey de, “şerefsiz” diye tavsif ettiği insanlara, “Hakikaten de delikanlıymış. Bakın nasıl da Ahmet Kaya’dan özür diledi. Demek ki şerefsiz bizmişiz” dedirtebilir. 

Doğrudur... Ahmet Kaya ve “özür dileme” mevzuu, kimilerinin gözünde kabak tadı vermeye başlamıştır; “çatal bıçak gazavatında” ortalıkta görünmeyenler, birdenbire Ahmet Kaya’ya özür kampanyasının bayraktarı kesilmiştir...

Doğrudur da...

Mahut “bayraktarlar” ya yaşları tutmadığı, ya statüleri el vermediği, ya da ellerinde ona buna dürtecekleri bir kalem bulunmadığı için ortalıkta yoktu.

Peki, “Bu mevzu artık kabak tadı vermeye başladı”  diyenler?
Bilmem kaç yıl sonra “ölü röportajı” arşivden çıkarıp, zaman ve zemin karışıklığı yaratarak, “Ertuğrul kurtarıcılığına” soyunanlar?

Hiç utanmadan, “Ahmet Kaya benim arkadaşımdı... Onu çok severdim... Bütün şarkılarına hayrandım... Adiloş Bebe’ye bayılırdım...” diye yalan beyanda bulunanlar?

Medyamızın “beyaz” ve “seçkin” müntesipleri?

Onlar da ortalıkta yoktu.

Bugün Ertuğrul’u ve Fatih’i savunurkenki celadetlerini, nedense linç konsorsiyumundan esirgediler.

Bir tekinin kaleminden, “Ayptır, günahtır” sözcükleri dökülmedi.

Usulünce toz oldular... Ya da “araziye uydular...”

Fatih Bey’e gelince...

Bu arkadaşımız, önemli bir gazetenin genel yayın müdürlüğünü yapıyor. Muhtemelen “ilke” ve “ahlak” sahibi bir adam...

Fakat, sahip olduğu ahlak, başkaları hakkında, “yavşaklar, şerefsizler” şeklinde yazılar yazmasına engel oluşturmuyor.

Ben de bu “rahatlığı” anlamıyorum işte.

Bu rahatlığın verdiği cüretle, geçmişte, başörtülülere “fahişe” demiş, insan hakları savunucusu Eren Keskin’e “ilk gördüğü yerde cinsel tacizde bulunacağını” söylemiş, TSK’nın kimi uygulamalarını eleştiren bir hanımefendiye, “Hanımefendi, hanımefendi... Bu ordu sizin bacak aranızı da koruyor” diyerek yurt savunmasını “çeşitlendirmişti” ama cüreti de aşan bu rahatlığa artık “dur” demek gerekiyor.

Fatih Altaylı, Ahmet Kaya’nın yakınlarından özür dilemesin...

İstemez...

Özrü kabahatinden büyük olacakların özründen hayır gelmez...
Hiç değilse, bu “rahatlığın” konforunu sürmemeli.

Medya düzeninde artık Fatih Altaylı’lara, Ertuğrul Özkök’lere, Oktay Ekşi’lere, sağa sola “müptezel, şerefsiz, yavşak, alçak, bidon kafa” diye saydıran kifayetsiz muhterislere yer olmamalıdır... Ya da “arkadaşlar” kendilerine çeki düzen vermelidir.