Yaşam

Şengör: Üç tür gerici vardır

Prof. Dr. Celal Şengör, irtica ile mücadelenin, kendisine "insan" sıfatını yakıştıran herkesin görevi olduğunu söyledi.

13 Ocak 2012 02:00

T24 - Prof. Dr. Celal Şengör, yükselen uygarlıkla birlikte insanın kendisi ve çevresiyle birlikte daha iyi bir uyum içinde yaşamayı öğrendiğini ancak gericilerin bu tür bir ilerlemeyi neden kabul etmeyeceklerini dile getirdi. Şengör, yazısında üç tür gerici olduğunu da sözlerine ekleyerek bunların nasıl özelliklere sahip olduklarını anlattı.


Celal Şengör'ün Cumhuriyet gazetesinin Bilim-Teknik ekinde "İrtica ile mücadele" başlığıyla yayımlanan (13 Ocak 2012) yazısı şöyle:


İrtica İle Mücadele


İrtica, yani gericilik, ric’at kelimesiyle akrabadır, yani geri çekilmekle. Gericiliği kendine yol tutana da mürteci, yani gerici denir. Gericilik, insanoğlunun ulaşmış bulunduğu belirli bir uygarlık düzeyinden geri gitmeyi istemek, bunu temin için çalışmak demektir. Yükselen uygarlık düzeyi insana hem çevresindeki doğa ile, hem diğer insanlarla ve hatta hem de kendisiyle uyum içinde yaşamayı öğretir ve ona böyle bir yaşamın imkânlarını sunar.


Şimdi, gerici niçin böyle bir ilerlemeyi istemez, böyle nimetlerden yararlanmayı reddeder? Bu sorunun cevabını verebilmek için üç tür gerici bulunduğunu tesbit etmemiz lazımdır: «Basit gerici» diyebileceğimiz birinci tür, aptallardan oluşur. Bunlar her aptal gibi değişimden korkan, yenilikleri öğrenemeyen, eskiye saplanıp kalmayı kendisi için en kolay davranış tarzı olarak gören kişilerdir. Bunlara aslında «samimi» yani «içten gericiler» de diyebiliriz. Bunlar arasında bazıları kendilerine «muhafazakâr» sıfatını uygun görmüşlerse de, bu, bu aptallar tarafından muhafazakârlığın yanlış anlaşılmasının bir sonucudur.


İnsan bu tip gericilere ancak acıyabilir. Aptal oldukları için dünya ve toplum için büyük bir tehlike de arzetmezler. Ancak büyük matematikçi Hepatia’yı öldürten ve İmparator Theodosius‘a bile yaka silktiren, kendisine «İmanın Direği» denilen İskenderiye Psikoposu Aziz Kiril (MS 376-444) veya öğretmen Kubilay‘ın 23 Aralık 1930’da Menemen’de başını kesen yobazlar bu tip gericilere örnektir ve tehlikelerinin önemsenmeyecek olmadığını gösterir.


İkinci tip gerici toplum için tehlike arzeden bir tiptir: Gericiliği samimi değildir, ama gerici görüşlerinin ve uygulamalarının yayılmasından kendisine kişisel çıkar ümid eden bu tip, insanların çoğunu belli inanç saplantıları altında inletip, onların inançlarıından kendisi için haksız kazanç elde etmeye çalışır. Mesela Ortaçağ’daki Katolik kilisesinin pek çok papası bu tip gericiliğe örnektir. Bir taraftan Pazar günleri halka din satan Borgia papazı, diğer taraftan seks âlemlerinde hattâ kendi kızı Lucretia‘yı iğfal ediyordu.


Rusya’da Çar II. Nikola’nın başını yiyen yobaz Rasputin başka bir örnektir. Korkunç etkisi ancak Prens Yusupof’un onu çekip vurmasıyla (ne yazık ki çok geç olarak) önlenebilmiştir. Kendi tarihimizde, zavallı meczup Sultan İbrahim‘in başını yiyen Cinci Hoca çarpıcı bir örnektir. Bunlara «çıkarcı gerici» diyebiliriz. Bunların tehlikeleri bireysel olduğu gibi, etkileri de bireyşsel güçlerinin ulaşabileceği yere kadardır.


Üçüncü tip gerici en tehlikeli tiptir. Bu tip yukarıdaki her iki tipten de türeyen; kendisini, uygun gördüğü bir kişi veya gruba satarak onun adına inandığı veya inanmadığı gericilik fikirlerini yayıp uygulamalarını yapan kişidir.


Bu tipe «satılmış gerici» diyebiliriz. Bunun tehlikesi, arkasındaki kişi veya grubun gücü kadardır. Kendilerini güçlü grup, hatta devletlere satan satılmış gericiler içinde bulundukları toplum için çok büyük bir tehlike arz edebilirler. Fransa’nın Nazi Almanyası karşısındaki çöküşünde Katolik kılisesinin oynadığı korkunç rol artık tarihe mal olmuştur. Daha sonra 8. Urban olarak papa olan Maffeo Barberini’nin (1568-1644)-doğruyu bildiği halde - Galile‘yi Engizisyona teslim etmesi, insanlık adına yapılmış en büyük hainliklerden biridir.


Bizde de Atatürk ve arkadaşlarını eşkıya ilân edip idamlarına fetva çıkaran Şeyhulislâm Dürrüzâde, aynı sınıftan gerici hainler arasındadır.


Gericilik, yani irtica, dolayısıyla yalnız belirli toplumlar için değil, tüm insanlık için korkunç bir tehlikedir. Gericilikle mücadelede tek rehber bilimdir, halk oylaması sonuçları değil, zira çoğunluk her zaman gerçeği bulmaz. Bulsaydı, Galile yanılmış olurdu, Avusturyalıların %95’i Nazilere hoş geldin demezlerdi 1938’de ve kölelik ve onu izleyen ayırımcılık Amerika’da bu kadar uzun yaşamazdı.


İrtica’ya karşı mücadele bir insanlık görevi olduğu kadar, eldeki tüm imkânlar kullanılarak yürütülmesi gereken bir mücadeledir. Yalnız şiddet, kabul edilemez, tâ ki kendini savunma için elzem olmasın. İrtica ile mücadeleyi yürüten insanlar, Galile gibi, insanlık kahramanlarıdır.