-"Benim Adım Feuerbach” en son 22 sene önce oynadığınız bir oyundu. 7 sene sonra sahneye neden onunla geri döndünüz?
Feuerbach çok önemli bir tiyatro oyunu. Tankred Dorst da çok önemli bir tiyatro yazarı, çağımızın en iyilerinden biri hatta. Oyunun bir aktör için dramatik yapısı, oynanması, sahnelenmesi çok iyi değerlendirilebilen bir enerji. O zaman yeterince oynayamadık. Çok kısa sürdü oyun; 30-40 arasında. Tekrar değerlendirme coşkusunu duyduk. Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’ndan da teklif gelince biz de Ayşenil’le (Şamlıoğlu, oyunun yöntmeni) tekrar oturup düşünüp karar verdik ve yaptık. Neden oydu. Çünkü her aktörün her yaşta oynayabileceği bir oyun. Benim için o yaşta oynamakla, şimdi oynamak arasındaki fark da çok mutlu etti beni.
‘Büyük bir fark var’
-22 yıllık arada Feuerbach’ta neler değişti, sizde neler değişti?
Feuerbach’ta bir şey değişmedi aslında, o olduğu yerde duruyor. Ama benim hayata o zamanki bakış açım ve enerjimle, şimdiki bakış açım ve enerjim arasında büyük bir fark var. Ruh olarak asla yok, yaşama bakış olarak asla yok. Ama doğal olarak yaşamın gelişiminden dolayı farklılıklar var. Daha dingin olmak, daha itidalli olma, daha oyunculuğu ekonomik değerlendirme... Bunlar ancak yaşanır, teorik olarak anlatılması pek mümkün olan şeyler değil. Ama o ikisi arasındaki farklılığı değerlendirip bir şeyler yapmak beni mutlu ediyor. Onun için Feuerbach orada olduğu yerde duruyor, siz onu değerlendirirken nüanslarla bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz.
-Siz Feuerbach’ı nasıl tanımlarsınız?
Feuerbach, “Ben varım” diyenlerin çığlığıdır diyorum ben. Orada çünkü var olma savaşı veriyor, var olma çığlığı atıyor, bunun anlaşılmasını istiyor, anlaşılması için de elinden geleni yapıyor, paniğe de kapılıyor. Ama var olmak, “Bu hayatta benim de yerim var” demek istiyor.
'Çağımızın duyguya ihtiyacı var’
-Oyuna ilgi nasıl?
İlgi çok iyi gerçekten. Şu anda 10. oyunu oynadık galiba, turneye yaptık 3 tane. Olağanüstü bir reaksiyon alıyor. Bizi çok mutlu ediyor. Aslında çağımızın duyguya ihtiyacı var. Tiyatro da bunu çok iyi yerine getiriyor. Onun için etkileşim çok mutlu ediyor.
-Genel olarak Türkiye’de tiyatroya ilgi ne durumda sizce?
İyi tiyatro her zaman karşılığını alır. Bu hiç tartışılmaz. Kar, çamur, yağmur, ne olursa olsun iyi tiyatro varsa gidilir.
-Tiyatro sayısında da artış mı var?
Evet, evet. Çünkü, bütün bilimsel veriler aslında insanların tekrar duygu açlığına geldiğini, tekrar duygu istediğini, paylaşmak istediğini, ilişkilerin artık eskisi gibi daha birbirini tanıyarak ilerlemesi gerektiğine inanıyorlar. Bunun üzerine birçok toplumbilimci görüş bildiriyor. Tiyatro da bunun en verimli alanı esasında.
'İstediğim oyunu bulamadım'
-Tiyatroya dönüşünüzün arkasında bu neden mi var?
Ben tiyatrodan ayrıldım da döndüm diye bir olay yok aslında. Tiyatro hiçbir zaman bırakılamaz. Benim yaptığım sunuculuk da filmler de diziler de aktörlüğün, tiyatronun bir parçası. Ama gerçek olarak sahneye çıkmam biraz meşguliyetten dolayı, diziler ve yarışmalardan dolayı bir süre aldı. Bu da Feuerbach gibi 7 yıl oldu, enteresan. O da biraz istediğim oyunu bulamamamdan kaynaklanan bir şey oldu. Her şey olması gerektiği gibi oluyor.
‘Teknik, ruhunuz’
-Dünya çapında da büyük oyuncular tiyatroyu bırakmıyor. Televizyonda da tiyatrocuların farkı hissediliyor sanki.
Tiyatro işin mutfağı, beslenme noktası oyuncunun. Yani siz, iyi sinema yapabilirsiniz, iyi dizi yapabilirsiniz, ama canlı performansla sonu olmayan bir eğitim içindesiniz. Onun için de bu beslenme noktasını bütün oyuncular tekrar tatmak, yenilemek, beslenmek istiyorlar. En azından kendi adıma böyle. Çünkü aktörlük malzemesini ölçüleriyle, detaylarıyla kullanabileceğim tek yer sahne. Teknik olarak diğer işlerde daha minimalize ederek kurguyla teknikle çözebiliyorsunuz. Ama tiyatroda teknik sizin ruhunuz, yüreğiniz.
-“Benim Adım Feuerbach” gibi oyunlarda tek kişilik performans göstermek de oldukça zor olmalı.
Yıpratıcı bir performans esasında. Ama oyun bittikten sonra seyiriciyle oluşan o enerji bütün yorgunluğu alıp insanı çok üst bir noktaya getiriyor.
-Peki, ne kadar daha oynanmaya devam eder?
Sürmesi gerektiği kadar... O tamamen arz-talep meselesi. Bence sürer gibi geliyor.
'Dizilerin çalışma şartları çok ağır'
-Fox TV’de yayımlanan yarışma programı “Milyonluk Resim” sizin ne kadar vaktinizi alıyor?
Haftada iki gün, iki günde 4 bölüm çekiyorum ben onu. O da bayağı bir yorucu. Ama o da tiyatronun başka bir kolu, değişik insanlarla seyirci karşısında, çok konsantrasyonlu, koordinasyonlu bir şekilde işi yürütmek zorundasınız. O da başka bir tat.
-Şu an bir dizide oynamıyorsunuz. Teklifler geliyor mu?
Çok zor çünkü, dizilerin şartları çok ağır. 5 günde bir bölüm çekiliyor. Onun için şu an ona zaman yok. O açlığı da şu an tiyatro almış durumda. Tabii ki yaşamdır, belli olmaz, şartlar değişir, çok istediğim, benimsediğim, çok olmak istediğim bir proje çıkarsa işin içine gireriz.
-Günümüzde tarihi dizilerin sayısı da oldukça arttı. Size o tür dizilerden hiç teklif geldi mi?
Geldi. Ama zamansızlıktan dolayı olmadı.
‘Tiyatronun cilvesi ’
-Oyuna karanlık sahnede “Biraz Işık” diyerek başlıyorsunuz. Feuerbach’ın 7 yıl önce sahnedeki son oyunu olan Goethe’nin “Tasso”sundan bir alıntıyla. Bu da seyircide reaksiyona yol açıyor. Hiç ilginç bir şeyle karşılaştınız mı?
Çok reaksiyon geliyor. Onu her oyunda yaşıyoruz. Çünkü, “Tasso”nun oradan alıyor oyunu evet, ama çok da reel bir durum. Adam seçmeye giriyor tiyatroya ve karanlık tiyatro. Belki kendine göre erken geliyor. Doğal olarak, “Işık, lütfen bana biraz ışık verir misiniz” diyor. Belki beklese zamanı geldiği an o ışık zaten yanacak orada. Ama yazarın da çok büyük ustalığı bu. Seyirci de ben “Biraz ışık” diye başlayınca başlıyorlar ışık yakmaya, “Neredesiniz, beni görüyor musunuz” diye sorduğum zaman “Görüyoruz, buradayız” diyorlar. İlginç, interaktif bir durum doğuyor ki oyunda öyle bir şey yok esasında. Ama seyircinin yardım etmek istemesi aslında, o şekilde algılıyor. Tiyatronun güzel yanlarından, cilvelerinden biri bu.