Yaşam

Şehrin yeni havalı ‘böcük’ü

Otomobil tutkunları dışında Türkiye'de Fiat 500'ün geçmişini bilen yok. Zira kime söylesek, hafızasını zorladığında ancak '126 Bis'e kadar gidebiliyor

29 Ekim 2008 02:00

Yazıya "Aslında o bir efsane..."filan diye de başlayabilirdim, ancak o kadar çok araç için söyledim ki, bu kez söyleyesin yok! Üstelik maalesef sıkı otomobil tutkunlarının dışında Türkiye’de Fiat 500’ün geçmişini bilen de yok. Zira kime söylesem, hafızasını zorladığında ancak "126 Bis"e kadar gidebiliyor. Nitekim 1957–75 arası Türkiye’de 500 var mıydı ben bile hatırlamıyorum...

Tabii bu, onun "efsane" oluşunu gizleyemiyor. Nitekim eski 500’e duyulan ve bitmeyen sevgi, ortaya "nurtopu" gibi bir "retro" çıkmasına neden oldu. Fiat’ın bir konsept çalışması sonrasında ısrarları kıramayarak üretmeye başladığı yeni 500, hem markanın prestijini artırdı hem de Avrupa’daki satışlarını.

Evet, kendisi gerçekten de "şehrin havalı böcükü "kıvamında. Bir kere isteğe bağlı donanımların arasından seçilebilen aksesuarlar sayesinde bal gibi de "süslü" olabiliyor. Nitekim bakınız kullandığımız araç... Eh zaten tip deseniz kendisinde mevcut.

Buna bir de, üst üste eklenen donanımlarla orta sınıf sedan boyutlarına ulaşabilen fiyatını eklerseniz, buyurun size "havalı" bir minik...

Tasarımı tam retro

Bir kere kendisine "böcük" demem boşa değil. Onun" uğur böceği"ne benzeyen tasarımını görenlerin ağzından çıkan ilk kelime genelde bu oluyor. Sonra boyutları nedeniyle her yere rahatça girip çıkabilmesi de buna bir başka bahane.

Gerçekten de ilk atasına benzeyen tasarımı,"yeni" olmasına rağmen insanda eskisine duyulduğu gibi bir "şefkat’in ortaya çıkmasına neden oluyor. Hani utanmasanız "Ayyy, dışarıda yağmur var. Üşütür şimdili!"diyeceksiniz. Bu eskisiyle benzerlik, genel hatlarında da sürerken, arka stop lambalarının daha iri olduğunu görüp duraksıyorsunuz. Zira aracın kendisi de, ilk Fiat 500’e göre daha "hallice" denecek türden.

Bu anlamda retro (yani eskinin yeniden dönüşü) tanımı tam olarak uyuyor bu araca, iç mekândaysa dışındaki hissin korunmasına çalışılmış. Yani içine oturan bir kişinin, eski Fiat 500’ü kullanıyormuş hissine kapılması amaçlanmış.

Nitekim bu, modern teknoloji unsurlarını kullanmadığınız ve müzik sistemini açmadığınız sürücü aynen yaşanıyor. Elbette beyaz renkli deri kaplı direksiyon, eski "kemik" direksiyona pek benzemiyor. Hele de üzerinde müzik sistemi kumandaları varken.

Eskinin dışına çıkan tek şey bu değil tabii. Modern dünyanın gereği olan dijital klima, yol bilgisayarı, otomatikleştirilmiş manüel şanzıman, 6 hoparlörlü radyo / CD / MP3 çalar, yokuş aşağı kaymasını önleyen Hillholder filan, ilk nesil 500’ün rüyasında bile görmediği donanımlar arasında.


Ve en büyük fark

Evet, yeni 500’ün bunca detaya kaçmaksızın en büyük farkı, motorundan kaynaklanıyor. Nitekim yenisinde motor, arkadan öne taşınmış. Eskisinde bulunan ve kendisine has sesiyle dikkat çeken o 2 silindirli 500 cc’lik hava soğutmalı motordan eser yok.

Fiat, onun yerine yeni 500’de, bildik motorlarını kullanmış. Zaten Panda platformunu kullanan araç, bizde de tanıdık olan 1. 2 ve 1. 4 lt benzinli ve 1. 3 lt dizel Fiat motorlarını kullanıyor. Bizim kırmızı böcük, 1. 2 lt, 69 HP motora ve otomatikleştirilmiş manüel şanzımana yani" Dualogic" vites kutusuna sahipti. Özellikleri nedeniyle bir türlü barışık olamadığımız bu şanzıman, manüel kullanıma da olanak veriyor elbet. Zaten zaman zaman ihtiyaç olmuyor değil. Özellikle yokuş yukarı nasıl davranacağını kestiremediğinizde.

1. 2 İt motor, eğlenceli bir sürüş için bu araca uymuş. Tabii biraz daha çekiş ve performans isteyenlere 1. 4 lt önerilir. Bununla birlikte 35 lt’lik depoyla 500 km civarında yol gidebilmesi insanın neşesini kaçırmıyor.

Panda’dan alınan süspansiyonların bir miktar yumuşak oluşu, bozuk yollar göz önüne alındığında fena değil. Ancak bozuk asfaltta viraj dönerken, aracın arkası bir miktar kayma yapabiliyor. ESP’nin oluşu nedeniyle pek umursamamakla birlikte, geriye bunun biraz da asfaltın suçu olduğunu düşünmek kalıyor.

Kullanımı ve görüş açısı gayet rahat olan 500’de geri manevralar gerçekten de eğlenceli oluyor. Nitekim aracın küçüklüğü nedeniyle, çoğu kez arkamdaki cisimlerin bana bu kadar yakın oluşunu algılayamayıp gülmekten kırıldığımı hatırlıyorum. Tamam, deli değilim, sadece eğlenceydi!..

Standart ve isteğe bağlı bir dolu donanımı bulunan bu şirin şeyde nelerin olduğunu öğrenmek için bence bir katalog edinmek gerekiyor. Nitekim bir kısmını yukarıda saysam da, gerisine pek yer yetmeyecek. Çünkü "kişiselleştirme" imkânı sayesinde sayısız şey ekleyebiliyorsunuz araca. Bir de fiyatı 28 bin YTL civarından başlamasaydı. Yine de onun bir imaj ve prestij otomobili olduğunu unutmamakta yarar var. Tabii ona alışınca, zor bırakmak da...

Milliyet Otombil