Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, "Baro başkanlarına yönelik görüntüler Türkiye’de gösteri hakkının sınırlarının nereden geçtiği konusunda canlı bir tartışmayı da alevlendirdi" düşüncesini dile getirdi.
Ergin, "2020 Türkiye’sinden geriye iz bırakacak görüntülerden birinin başkentin girişinde Çevik Kuvvet mensuplarının polis kalkanlarıyla yan yana dizilerek oluşturdukları setin önünde yere oturmuş baro başkanlarının fotoğrafı olacağını bugünden tahmin edebiliriz. Önceki gün Ankara’nın girişinde yaşanan olaylar sırasında bazı baro başkanlarının polisin kötü muamelesine maruz kalmış olması, bir grup meslektaşımızın da bundan payını alması toplumsal hafızamızda kalıcı bir yer edinecektir." görüşünü savundu.
Ergin, "Aslında baro başkanlarının bu eylemleriyle -baroların seçim esaslarına ilişkin yasa hazırlıkları konusunda- vermek istedikleri mesajın önünün kesilmesi, bu mesajın etkisiz hale getirilmesi amaçlandıysa, başvurulan yöntemin tam tersi bir sonuç yarattığını söylemek mümkündür. Muhtemelen baroların yola koyulurken hedeflediklerinden daha kuvvetli bir etki ortaya çıkmıştır. Bu görüntüler aynı zamanda Türkiye’de gösteri hakkının sınırlarının nereden geçtiği konusunda canlı bir tartışmayı da alevlendirmiştir. Türkiye’de vatandaşların bir mesajlarını duyurmak üzere gösteri yapmak istediklerinde sahip oldukları hakların genişliği nedir? Bu hak hangi hallerde, hangi ölçülerde sınırlanabilir?" ifadesini kullandı.
Ergin yazısında şunları kaydetti:
Yine de Anayasa’nın 34’üncü maddesinin lafzı ve ruhuyla büyük ölçüde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AİHS) alındığını söyleyebiliriz. AİHS’nin 11. maddesi toplantı ve dernek kurma özgürlüklerini birlikte değerlendiriyor.
“Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir...” diye başlıyor bu madde, sendika kurma hakkını da bu kapsama aldıktan sonra ikinci fıkrasında şöyle devam ediyor:
“Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz.”
Burada Anayasa’nın 34’üncü maddesinin ikinci fıkrasıyla AİHS’nin 11’inci maddesinin ikinci fıkrasının büyük ölçüde örtüştüğünü görüyoruz. İlginç olan bir nokta, Anayasa’da toplantı ve gösteriler için getirilen önceden izne tabi olmama ilkesinin aslında kağıt üstünde AİHS’nin de ilerisinde olmasıdır.
Ancak iş yasaya geldiğinde işler biraz karışıyor. Çünkü askeri rejimin son döneminde çıkartılan 6 Ekim 1983 tarihli, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, toplantı ve gösterilere getirilebilecek sınırlamalarla ilgili bir dizi ölçüt getiriyor, bu arada mülki idare amirlerine geniş yetkiler tanıyor. Anayasa’da da getirilen “kamu düzenini ve asayişi bozmamak” ölçütünün yanı sıra gösterilerin “Vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanamaz derecede zorlaştırmayacak” şekilde olması bunlardan biridir.
Yazının devamı için tıklayın