Votkaya rakip olarak gençlere pazarlanmaya çalışılan İskoç viskileri, bu zorlama rolde başarılı olamadı. Şimdi markalar yeni harmanlarla bu içkinin sınıfını yükseltiyor, bir süredir aşındırdıkları itibarını iade ediyor. Mehmet Yalçın, Milliyet gazetesindeki köşesinde viskileri anlatıyor:
"Votkaya rakip olarak gençlere pazarlanmaya çalışılan İskoç viskileri, bu zorlama rolde başarılı olamadı. Şimdi markalar yeni harmanlarla bu içkinin sınıfını yükseltiyor, bir süredir aşındırdıkları itibarını iade ediyor.
10 Şubat Salı akşamı, İstanbul’un seçkin mekânlarından Esma Sultan Yalısı’nın üst katında kalabalık bir topluluk yemek yiyordu. Boğaziçi manzaralı şık salon, tamamen siyah renkte dekore edilmiş, loş ışıklar ortama daha da bir hoşluk vermişti.
Ana yemekler bitmişti ki piyano müziğine ara verildi ve sahneye 60’lı yaşlarda eteklikli bir adam çıktı. İskoçya’nın efsane viskilerinden Chivas Regal’in başharmancısı Colin Scott’tu bu adam... Geleneksel yünlü kumaştan kareli eteğini giymiş, üzerine de gıcır gıcır siyah smokin ceketini çekmişti. Bir İskoç’un olabilecek en şık giysisine bürünmüştü.
Scott’un hemen ardından krem renkli saten giysili bir manken ağır ağır sahneye tırmandı ve ona bir şişe sundu. İskoç harman ustası, kıpkızıl ışıltılar saçan şişenin mantar tıpasını açtı, kristal bir bardağa biraz koydu, üzerine çok az da su ekledikten sonra kadehini bütün salona kaldırdı: Slainte-Bha! İskoçların yerel dillerinde “Şerefe!” anlamına gelen bu sözcükten sonra, bütün salon Scott’la birlikte kadeh kaldırdı ve içindekini yudumladı.
Portakal marmelatını andıran bir lezzet
Boğazdan ipek gibi kayıp giden içki, Chivas Regal’in yeni piyasaya sürülen 25 yıllığıydı. Chivas’ın bu en lüks edisyonundan Türkiye’ye sadece 25 şişe getirilecekti ve bunun lansmanı yapılıyordu.
25 şişenin kaç şişesi o akşam tüketildi ya da içilenler kotanın dışında mıydı açıklanmadı ama viski gerçekten de bir şaheserdi. Ağızda adeta bir krema yoğunluğunda ve pürüzsüz bir akıcılıktaydı, 40 derece alkole dair en ufak bir sertlik ve sivrilik hissedilmiyordu. Damakta portakal marmeladını andıran zarif lezzetler bırakıyor, içlerinde çeyrek asır dinlendiği meşe fıçıların izlerini ise hissettirmemeyi başarıyordu. Yıllar “ateş suyu” viskinin ateşini almış, geriye tatlı bir sıcaklık kalmıştı...
Bu çok pahalı elit viskiye, 600 liralık astronomik fiyatı ve çok zor bulunurluğu dolayısıyla pek çok viskisever ne yazık ki ulaşamayacak. Zaten bu yazının konusu da aslında bu viski değil. Bu viskinin de aralarında olduğu yeni bir akım, viski dünyasındaki olumlu değişim...
1990’ların başlarında bir yandan viski şirketleri birleşerek tekelleşirken, bir yandan da İspanya gibi bazı ülkelerde viskinin özellikle disko ve barlarda gençler tarafından büyük rağbet görmesiyle bir talep patlaması yaşanıyordu. Özellikle J&B buralarda gençlerin buz ve gazozla karıştırarak içtiği bir karışım içkisi haline gelmişti. Bir yandan da yine barlarda votkanın yükselişi iştahları kabartıyordu.
Viski şirketlerinin birleşmesiyle aynı şirketlerin elinde pek çok marka toplandığından, bu firmaların çoğu içki sektörünün dışından atanan tepe yöneticileri ile “Bazı markaları gençliğe yönlendirelim ve votkaya rakip çıkaralım” diye bir karar aldılar.
Bu rol özellikle de J&B ile Ballantine’s’a biçildi. Bu viskiler ve daha birçok daha az ünlü marka, yarış halinde adeta bir votka gibi pazarlanmaya çalışıldı. Kulüplerde dans ederken ellerindeki şişeden bira ya da kamışlı bardaktan votkalı kokteyl içen 20 ile 30 yaş arasındaki bir kitle hedeflendi.
Bunlar olurken viskinin seçkin ve klasik bir içki olmasından adeta utanıldı; şömineli, meşin koltuklu klasik reklam sahneleri ortadan çekildi. Ancak “viskinin votkalaştırılması” zorlaması abartılınca, bu kez geleneksel viski içicisi ile viski arasına bir soğukluk girdi.
Bu zorlamaların fazla sonuç vermemesinin ardından, şimdilerde viskiciler yeniden gerçek müşterilerine yöneliyorlar... Johnnie Walker Black Label çoğu işadamı ve yönetici ağırlıklı gerçek sevenleriyle buluşmak için elit toplantılar düzenliyor. Chivas 25 yıllığı ile markasını yeniden tutkunlarına hatırlatıyor, bir yandan da sınıf yükseltiyor. Famous Grouse isli maltların da içine girdiği “Black Grouse” gibi harmanlar çıkararak, farkı imajda değil lezzette yaratmaya çalışıyor. Cutty Sark birer harman şaheseri olan 15 ve 18 yıllık yeni viskileriyle üst sınıf viski tutkunlarına göz kırpıyor.
Mövenpick Hotel İstanbul’da geçen ay vermeye başladığım Türkiye’nin ilk “Viski Kursları”nın gördüğü ilgi de gerçek tüketicilerinin viskilerini özlediğini ortaya koyuyor.
Nitekim kurslara katılan 30’u aşkın viskiseverin yaş ortalaması 35’ler civarında. Ağırlıklı olarak viskiye buz katmayı sevmiyorlar, 12 yıllık ya da malt İskoç tercih ediyorlar, yeni viskileri tadıp yeni tatlar keşfederken gözleri parlıyor.
Viski ile tutkunları dostluk tazeliyor
Orkney adasının çok nadir bulunan 16 yıllık Scapa’sının antikacı dükkanlarını andıran eski ahşap bukelerini koklarken kendilerinden geçiyorlar. İs ve iyot bombası Lagavulin ile mumlu kefal yumurtasını denerken hiç de tutucu davranmıyor, birlikteliğin uyumuna hayran oluyorlar. Lakerda gibi tuzlu bir deniz mezesi ile deniz kokulu ada viskilerini tadıyor, Johnnie Walker viskilerinin şahikası 15 ila 60 yıllık Blue Label’ı yudumlarken her damlasının hakkını veriyorlar.
O kadar ki, tıpkı şarap kurslarındaki gibi, viski kursunun da daha üst düzey viskilerle taçlanacak bir ikinci etabını düzenlemek için bana da coşku aşılıyorlar.
Kısacası viski ile tutkunları hafif serin geçen bir dönemden sonra özlem gideriyor, dostluk tazeliyorlar. Tüm bunların üzerine, vergi yasalarının önümüzdeki günlerde AB’ye uyumlandırılarak viskiden alınan verginin azalacağı, özellikle yıllanmış viskilerin fiyatlarında biraz gerileme olacağı dikkate alınınca viskinin yeniden popülerleşeceği kesin gözüküyor.
Aramıza yeniden hoş geldin viski... Bir daha bizi böyle özletme, gerçek sevenlerine bu kadar uzak düşme...”