Gündem

Savcı Erdoğan artık rahatsız

Ergin, Başabakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ergenekon Davası sürecinde duruşunu değiştirdiğini yazdı.

02 Nisan 2011 03:00

T24- Yazar Sedat Ergin, Başabakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ergenekon Davası sürecinde duruşunu değiştirdiğini yazdı. Ergin, gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklunmasının ardından “Ben Ergenekon’un savcısıyım”diyen Erdoğan'ın  "yargıdan özen ve sürat beklediğini" ifade eden bir pozisyona geçtiğine dikkat çekti.

Ergin'in Hürriyet gazetesindeki köşesinde yayımlanan (2 Nisan 2011) yazısı şöyle: 


Erdoğan’ın Ergenekon söyleminin evrimi


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önce “Ben Ergenekon’un savcısıyım” manşetleriyle dikkat çekmişti.

Ergenekon’un ilk döneminde 2008 yazında dönemin ana muhalefet lideri Deniz Baykal ile Başbakan Erdoğan arasında sert bir savcı-avukat polemiği yaşandığı hatırlardadır. 
O dönemin arşivlerinden geriye kalan, Erdoğan’ın savcılığı, Baykal’ın da avukatlığı üstlendiği ve bunun sonucu soruşturmanın daha ilk aşamada siyasi bir çekişmeye rehin düştüğü gerçeğidir. 


Savcılara kuvvetli destek


Geçen son üç yıl içindeki çizgisine baktığımızda, Erdoğan’ın “Türkiye’nin temiz eller operasyonu” olarak nitelendirdiği Ergenekon soruşturmasında kuvvetli bir siyasi irade sergilediği, dosyaya bakan savcılara sıkı bir destek verdiğini vurgulamalıyız. Bu destek, Başbakan’ın eski kurşun geçirmez Mercedes makam otomobilini Zekeriya Öz’e tahsis etmesine kadar uzanmıştır.
Ayrıca, hükümetin bu soruşturmadaki rolünü yargıya destekle sınırlı görmek de yanlıştır. Her ne kadar sıkça “Ergenekon’da yargı istiyor, polis yakalıyor” gibi bir söylem tekrarlansa da, hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’de bu tür soruşturmalar önemli ölçüde kolluk, yani polis tarafından yürütülmektedir. 
Ergenekon gibi davalarda iddianamelerin çok sayıda sayfasının polisin delil ve değerlendirme raporlarıyla satır satıra benzeşmesi bunun en açık kanıtıdır.
Polis örgütü İçişleri Bakanı’na bağlı olduğuna göre, Ergenekon’un bütün dalgalarındaki hazırlık süreçleri tabii ki hükümetin bilgisi dahilinde yürümüştür. Bu çerçevede polisin icracı olduğu bütün kritik tutuklama dalgalarında Erdoğan’ın önceden bilgi sahibi olduğunu tahmin etmek herhalde bir hata olmaz. 
Ancak, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in hedef olduğu en son dalganın bunun bir istisnası olduğu izlenimi çok yaygındır.


Başbakan neden dertli?


Son dalganın Başbakan Erdoğan’ın Ergenekon söyleminde önemli bir değişikliğe yol açtığını kabul etmemiz gerekiyor.
Örneğin, Başbakan’ın Şener ve Şık’ın gözaltına alınmalarından bir gün sonra 4 Mart’ta yaptığı “Biz savcı da değiliz, hâkim de değiliz, birileri gibi avukat da değiliz...” açıklaması, içinde sakladığı ironi itibarıyla savcılıktan feragat ettiğine işaret ediyor.
Ancak daha önemli olan, Başbakan’ın Şık ve Şener’in tutuklanmalarından iki gün sonraki 8 Mart tarihli grup konuşmasıdır. Erdoğan, kamuoyunda yeteri kadar tartışılmadığını düşündüğümüz bu açıklamasında şöyle demiştir: 
“Yargılamada asıl olan adaletin gecikmeden tecelli etmesidir. Bizim dertli olduğumuz burasıdır. Yani bu süreç uzamasın, bir an önce hemen dosyalar masaya getirilsin, ne yapılacaksa yapılsın, karar verilsin. Bu sürecin uzamasını doğru bulmuyoruz. Buna biz de iktidar olarak karşı olduğumuzu açık net söylüyoruz.” 
Erdoğan, bu “dert”ten söz ettikten sonra eklemiştir: “Toplumsal duyarlılığın yüksek olduğu, siyasi atmosferi ciddi şekilde etkileyen davalarda yargının özenle olduğu kadar ivedilikle de hareket etmesi önem taşımaktadır. Herkesi süreci hızlandırmaya yardımcı olacak şekilde davranmaya davet ediyorum”. 
Bu açıklamadaki kilit sözcük “özenle hareket edilmesi” beklentisiydi. Başbakan’ın daha önce Ergenekon soruşturması bağlamında “özen” ihtiyacından söz ettiğini hiç hatırlamıyoruz.


Tutukluluk süreçleri uzamasın 


Bu arada Başbakan’ın geçen çarşamba Zekeriya Öz’ün görev değişikliği ardından yaptığı “Gecikmiş adalet adalet değildir. Temennim odur ki, ilk adım mahkemelerinde de daha süratle neticeler alınır, bu tutukluluk süreçleri uzamaz, daha kısa zamanda biter...” şeklindeki açıklama da yine aynı dalga boyunda bir çıkış olarak görülmelidir.
Tutukluluk süreçlerinin uzamasının bir şikâyet konusu olarak telaffuz edilmesi, yine Başbakan’ın ağzından duyduğumuz önemli bir “ilk”tir.
Bütün bu açıklamalarını yan yana getirdiğimizde şu olguyla karşılaşıyoruz: Başbakan, Ergenekon’da başlangıçtaki kuvvetli “savcı” söyleminden, daha süratli ve özenli hareket edilmesini beklediği, tutukluluk süreçlerinin uzamasından dolayı rahatsızlık hissettirdiği bir çizgiye geçmiş bulunuyor. 
Son tutuklama dalgasından sonra yaşanan gelişmeleri, Başbakan’ın açıklamalarına da yansıyan bu değişiminin ışığında değerlendirmek gerekir.