Spor

Şanslı serseri...

Kimine göre ‘modern zamanların dini’, kimine göre ise ‘duygusal veba’… Futbol, toplumsal hayatımızda işgal ettiği yer itibariyle tek bir tanıma hapsedilebilecek bir olgu değil.

24 Ocak 2009 02:00

Kimine göre ‘modern zamanların dini’, kimine göre ise ‘duygusal veba’… Futbol, toplumsal hayatımızda işgal ettiği yer itibariyle tek bir tanıma hapsedilebilecek bir olgu değil.

Sevecen Tunç / Tempo24


Popüler kültürümüzün en “popüler” öğesi, gerek kitlesel bir eğlence, gerekse kültürel bir ifade kanalı olarak, çeşitlilik arz eden toplumsal anlamlara sahip. Futbolla yatılıp, futbolla kalkılan ülkemizde, zengininden yoksuluna, kadınından erkeğine herkesin imgeleminde, mütenevvi çağrışımlar yaratan bu oyunun icracılarına bakışta aynı çeşitliliğe rastlamaksa pek mümkün değil.

Christiano Ronaldo fotoğrafları - FOTOGALERİ

Toplumsal algımızda, Can Kozanoğlu’nun deyimiyle, “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir imaj”a sahip olan profesyonel futbolcu, bir topun peşinde koşarak hem dünyanın en keyifli işini yapan, hem de milyonlarca doları götüren şanslı serseridir.

Gerek futboluyla, gerek yakışıklılığıyla göz dolduran bu şanslı serserilerin en şanslısı – yoksa en serserisi mi demeli!- Manchester United’ın genç yeteneği Cristiano Ronaldo, geçtiğimiz hafta ‘Yılın Futbolcusu’ seçildi. Fırtına gibi estiği 2007- 2008 sezonunda, FİFA’nın verdiği bu ödülle birlikte birbirinden değerli beş ödülü kişisel müzesine götüren Portekizli yıldız henüz 23 yaşında. Müthiş tekniği ve top hakimiyetiyle rakip savunma oyuncularının kabusu olan Cristiano Ronaldo’yu, yeşil sahada olmasa da bu haftaki köşemizde yakın markaja aldık.

Cristiano Ronaldo dos Santos Aveiro, 5 Şubat 1985’te Portekiz’in Madeira Adası’nda hayata gözlerini açar. Baba Jose Dinis Aveiro, dördüncü çocuğuna en sevdiği aktörden esinlenerek ‘Ronaldo’ ismini koyar. Jose’nin hayranı olduğu aktörse dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan’dan başkası değildir. Küçük Ronaldo’nun siyasette ya da sinemada değil ama futbolda çok başarılı olacağı, küçük yaşlarında onu izleyenler tarafından sıkça dile getirilir. Futbolla üç yaşında tanışan Ronaldo, henüz sekiz yaşındayken babasının malzemeci olarak çalıştığı Andorinha adlı kulüpte top koşturmaya başlar.

10 yaşındayken Nacional adlı yerel bir kulübe transfer olur. Dönemin ünlü futbolcularından Patrick Kluivert’e benzeyen stilinden dolayı “Kluivert” takma ismiyle anılan Roanldo, futbol zekası, yeteneği ve çalışkanlığıyla adanın en iyi futbolcusu olarak adını kısa sürede duyurur. Bir işçi sınıfı mahallesi olan Santo Antonio’nun tozlu sokak aralarında top koşturarak kendi kendini yetiştiren bu futbol dehası adalılar için her zaman bir medar-ı iftihardır. Zira Madeira Adası, başkent Lizbon karşısında duyduğu kompleksi, son yıllarda sıklıkla “Ronaldo’yu yetiştiren topraklar” olma hali üzerinden aşmaya çalışmıştır.

Ronaldo, çok bağlı olduğu ailesini de arkasında bırakıp adayı terkederek, profesyonel futbol kariyerinin ilk halkası olan Sporting Lisbon’a gittiğinde önce ciddi uyum sorunları yaşar. Hatta kulübü, ailesini arayarak Ronaldo’ya destek olması için annesini Lizbon’a davet eder. Bir süre sonra kente ve takım arkadaşlarına uyum sağlayan oyuncu Portekiz futboluna damgasını vuracak bir performans göstermeyi başarır. Ronaldo, Sporting’de top koştururken herkesin bildiğinin aksine, Manchester United’dan önce Liverpool’un gündemine düşer. Fakat Liverpool, genç ve deneyimsiz olduğundan dolayı futbolcuyu transfer etmekten vazgeçer.

2003 yazında, S. Lisbon’un Manchester United’ı 3-1 yendiği bir maçta Sir Alex Ferguson tarafından fark edilen oyuncu, tesadüf bu ki tam da David Beckham’la yollarını ayırdığı anda (!) kulübün transfer listesine girer. Manchester United, yakışıklı, yetenekli ve dünyaca ünlü futbolcusu Beckham’a veda ederken, sergilediği futbolla olduğu kadar düzgün fiziğiyle de göze hitap eden bir başka yıldıza kapılarını açar. Hatta Ronaldo, tüm ısrarlarına rağmen Sporting’de giydiği 28 numaralı formayı alamaz. Ona George Best, Eric Cantona ve David Beckham gibi yıldızların giydiği 7 numara yakıştırılır. Genç yıldız kendi ifadesiyle “bu gururu yaşamaya adeta zorlanır.”

Manchester United tarihindeki ilk Portekizli futbolcu olan Ronaldo, Kırmızı Şeytanlar’ın formasını giydiği ilk sezonda, Sir Matt Busby Yılın Futbolcusu ödülüne değer görülmüş olsa da güzel oyununu golle taçlandırmadaki başarısızlığı yüzünden İngiliz futbol kamuoyunun ağır eleştirilerinden kurtulamamıştır. Takımdaki ikinci ve üçüncü sezonunda hızla yükselen bir grafik çizen genç yıldız, 2006-2007 sezonunda, İngiltere’deki profesyonel futbolcular sendikası PFA tarafından tam üç ödüle birden layık görülerek kırılması güç bir rekora imza atmıştır. 2007’nin Mart ayında, Real Madrid’le anlaşmış olduğuna dair çıkan dedikoduların aksine Manchester United’la nikah tazeleyen yıldız futbolcu, bu anlaşma sonucunda haftalık 120 bin sterlinle birlikte Kırmızı Şeytanlar’ın 130 yıllık tarihinde en yüksek ücret alan oyuncu olma ünvanını da kazanmıştır.

2007-2008 futbol sezonunda kariyerinin en başarılı performansını ortaya koyarak kulübünü ligde ve Şampiyonlar Ligi’nde şampiyonluğa taşımayı başaran yıldız futbolcu, ayrıca attığı toplam 42 golle George Best’in bir sezonda en çok gol atan kanat oyuncusu rekorunu kırmıştır. Aynı yıl prestijli Altın Top (Ballon d’Or) ödülünü de kazanan genç yıldız, Best’ten tam kırk yıl sonra bu ödülü yeniden Kırmız Şeytanlar’a taşıyan isim olur.

Son olarak FİFA tarafından ‘Yılın Futbolcusu’ seçilmesiyle adından söz ettiren Ronaldo, yine aynı günlerde Manchester United’ın ezeli rakibi Manchester City’nin yeni sahiplerinden Süleyman El- Fahim’in açıklamalarıyla gündemimizdeki yerini pekiştirdi. El-Fahim yaptığı açıklamada, yıldız futbolcuyu mavi beyaz renklere bağlamak için 135 milyon sterlinlik bir miktarı ayırdıklarını söylüyordu! Bu rakam, gerek futbol gerekse reklam dünyasında parlayan yıldızıyla çok büyük paralar kazanan Cristiano Ronaldo’nun şu anki servetinin 7,5 katı demekti!

Bu astronomik rakamın teklif edilmesi halinde Ronaldo’nun vereceği cevap tabi ki bir merak konusu. Fakat futbolseverlerin asıl merak ettiği konu, bu genç futbol dehasının topla kurduğu naif ilişkiyi –herşeye rağmen- sürdürüp sürdüremeyeceği... Cristiano Ronaldo, halâ ‘dünyanın en iyi futbolcusu olmayı hayal etmenin kimseye bir zararı yok’ diyebilecek kadar hayalperest; ‘çocukluğumdan beri benim tüm arzularım futbol odaklı olmuştur’ diyecek kadar müptela ve ‘futbol senin için bir oyuncak mı yoksa mesleğinin bir parçası mı?’ sorusunu ‘tabi ki oyuncak’ şeklinde yanıtlayacak kadar “oyun”bozan…

Bakalım yıldız futbolcu gerçekten bu endüstriyel oyunun kurallarını bozabilecek mi?