T24 - Uşak'ın Eşme ilçesinde 9 gün boyunca aranan ve daha sonra foseptik çukurunda cesedi bulunan Umut Balık dün toprağa verildi. Boğularak öldüğü Adli Tıp Kurumunca tespit edilen Küçük Umut'un foseptik çukuruna nasıl düştüğü araştırılıyor.
Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar "Foseptik" başlığıyla (3 Nisan 2010) yayımlanan yazısında Küçük Umut'un ölümüne ilişkin "Gazetelerin hoşuna gidiyor kurbanın isminden yola çıkıp “Umut’un ölümü” manşetleri atmak; oysa ihtiyacımız, bu ölümden “Umutlar ölmesin” mesajı çıkarmak..." dedi. Dündar'ın yazısı şöyle:
Bir rögarın kapağı açıldı ve kuyudaki irin aktı ortaya...
10 yaşındaki Umut sayesinde...
Yaşatamadık onu ...
Evi okula 500 metre ötedeydi. Ama ailesi yatılı okutuyordu.
“Buralardan çok sıkılıyorum, kaçıp gitmek istiyorum” diyordu.
Niye? İpuçları okulun sicilinde var.
Tek bir hizmetliye emanet 171 çocuk...
Daha 2 ay önce okulun hizmetlisi, 13 yaşındaki öğrenciye tecavüzden tutuklanmış; okul müdürü açığa alınmış.
Umut’un kaçıp gitmek istediği yer, böyle bir cehennem...
* * *
Annesi pazartesi sabah devlete emanet etmiş oğlunu...
O akşam okul bahçesinde top oynadığı arkadaşıyla tartışmış Umut...
Bir öğretmen gelip dövmüş.
İç çamaşırında idrar izi var. Belli ki dayakta altını ıslatmış.
Sonra kaybolmuş.
Yokluğu, anca yoklamada çıkmış ortaya...
Güvenlik kameraları kayıtta değilmiş, o dayak yerken, sırra kadem basarken...
Bekçi yok, güvenlik görevlisi yok. Okul arazisi ıssız...
Günler sonra okul bahçesinin 100 metre ötesindeki foseptik çukurunda bulundu Umut’un cesedi...
Karanlıktan ve köpeklerden korkarmış.
O yaşta çocuk, kim bilir nasıl bir nefretle gece ve köpek korkusunu yenip okuldan kaçabildi?
O dayak yurdundan evine mi kaçmaya çalışıyordu?
Kaçarken mi düştü foseptiğe?..
Sonrasını düşünemiyor bile insan...
Karanlıktan korkan 10 yaşında bir çocuk, kapkaranlık bir kuyuda yalnız; ayakları üzerinde balçığa saplı halde bulunmuş.
Ciğerleri su dolu...
Neler yaşadığını düşünmek bile isyan ettiriyor insanı...
* * *
Daha geçen ay CHP’li Mehmet Sevigen soruyordu:
“Ankara’da Hikmet Uluğbay yatılı ilköğretim okulunda 13 yaşındaki kız öğrencinin okulun aşçısı tarafından geceleri eve götürüldüğü doğru mu?” diye...
Gariban okulları bunlar...
Şanlı eğitim savaşının metruk yeraltı sığınakları...
Uzak köylerin, yoksul, parçalanmış ailelerinden gelen 150 bin çocuğu barındırıyor.
6-7 yaşında ana koynundan sökülmüş fidanlar, ağabeylerinin koğuşlarında, ranzalarında “yetişiyorlar”.
Çoğu hafta sonu da kalmak zorunda; o yüzden okullarına “açık cezaevi” diyorlar.
Başlarında bir avuç fedakâr öğretmen; gündüz eğitmen, rehber, anne; gece sırayla yatakhane bekçisi, temizlikçisi...
Çoğu bir yıl içinde atama için başvuruyor; bazısı öfkesini çocuklardan çıkarıyor. Taciz, dayak, kayıp iddiaları, toplu zehirlenme haberleri foseptik gibi dışarı kötü kokular taşıyor.
* * *
Şimdi “Kapatalım” diyenler çıkacaktır; Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi... Oysa Türkan Saylan hocanın öğüdü kulağımızda:
“Yatılı ilköğretim bölge okulları (YİBO) eğitimin ışığıdır” demişti Hoca:
“Kapatılmamalı, tersine, iyileştirilip sayıları artırılmalı... Eksikleri giderilirse eğitimde büyük yol kat edilebiliriz.”
YİBO’lara daha çok öğretmen gerek; öğretmenlere daha çok maaş, çocuklara kırtasiye, hijyenik yemekhane, ücretsiz telefon imkânı, güvenlik... bunlar için bir seferberlik...
Gazetelerin hoşuna gidiyor kurbanın isminden yola çıkıp “Umut’un ölümü” manşetleri atmak; oysa ihtiyacımız, bu ölümden “Umutlar ölmesin” mesajı çıkarmak...
10 yaşında bir çocuk, eğitimin b.ktan yeraltı sığınağında su dolu ciğerleriyle balçıktan bir heykel gibi durup “Ben öldüm, kalanları kurtarın” diye bağırıyor.
Duyuyor muyuz?