Kültür-Sanat

'Sanata uygulanan sansürü anlamıyorum!

'Benim gibi oyuncuların bu tür projelere destek vermesi gerekiyor' diyen Soygazi sanat eserlerine uygulanan sansürü yorumladı

01 Kasım 2009 02:00

Daha çok kadın sorunları ve politik söylemi olan filmlerde görmeye alışık olduğumuz Hale Soygazi, 'Bu Kalp Seni Unutur mu' dizisinde bu kez apolitik birini oynuyor. 'Benim gibi oyuncuların bu tür projelere destek vermesi gerekiyor' diyen Soygazi  12 Eylül'ü 'Kadının Adı Yok' filmini, sanat eserlerine uygulanan sansürü kadın-erkek ilişkilerini yorumladı.

- 'Bu Kalp Seni Unutur mu' adlı dizide 12 Eylül ve sonrası konu ediliyor, kabul etmenizde bu sürecin anlatılıyor olması önemli miydi?

Yakın tarihimize ışık tutan, çok dikkatli yazılmış ve gerçeklere dayanan bir dizi olduğu için ben de kabul ettim. Biraz da böyle projeleri benim gibi oyuncuların desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Üç-dört yıl çalışmaya ara veririm ve her teklifi kabul etmem. Bu prestij işi ve desteklemek gerekir diye oynamak istedim. 

- Dizide Semiha karakterini canlandırıyorsunuz, nasıl bir kadın Semiha?

Semiha'nın eski eşi sol görüşlerinden dolayı yurtdışında yaşıyor ve ondan iki kızı var. Salih Güney'in canlandırdığı ikinci eş ise her devrin adamı bir gazeteci ve darbe oldu diye sevinen bir adam. Semiha karakteri de çok okumuş, kolej mezunu ve zengin bir ailenin kızı. Şık giyinen bir kadın. Politik bir kişiliği olmadığı için kocası ne derse gerçek zannediyor. Bu karakter tabii ki benim zıt karakterim. Örgüt üyesi olmadım ama düşünen, ülkesiyle ilgilenen bir sanatçı olarak sol çizgideki muhalefete ben de katıldım. 

- Siz 12 Eylül dönemini nasıl hatırlıyorsunuz?

O dönemi kabus gibi hatırlıyorum. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle istediğin yere gidemiyordun ve gittiğin yerde geceyi geçirmek zorunda kalıyordun. Sol örgütlerin başına gelenleri ve içeride olanları duyunca çok üzülüyorduk. Birçok arkadaşım, dostum içeri girdi, birçok tanıdığım kayboldu. Demokrasinin askıya alındığı, bize hiçbir yararı olmayan kara bir dönemdi. 

- 'Sinema bir ülkenin aynasıdır' demişsiniz sizce 12 Eylül dönemini layıkıyla anlatan filmler yapıldı mı?

Ülkede olup bitenin sinemada yansıması olması gerekiyor. Belki bunlar çok yeteri ölçüde yapılmadı, bence hala da yapılmalı. Her şeyin sinemada bir karşılığı var.

Sansürü kabul etmiyorum!

- 80'lerde başlayan kadın hareketi sinemaya da yansımıştı ama şimdilerde pek kadın filmleri yapılmıyor bunun nedeni nedir, bir doyum noktası mı sağlandı?

Hayır, bir doyum noktası sağlanmadı. Bu tamamıyla yaratıcıların kendi seçtikleri çizgiye bağlı. O dönemde bir feminizm dalgası yükselmişti ve onun etkisinde kalınarak bu tip filmler yapılmıştı. Ama şimdi şiddetli bir kadın hareketinden bahsedemeyiz. O yılların bize bir katkısı olmadı mı? Oldu tabii ki. Günümüzde politik bir partide kadın haklarından söz etmeden konuşulmuyor. Peki, bu gerçekten kadınların durumunu değiştirdi mi? Hayır. En zor değişen şey mantalitedir. Şimdi kadın filmleri yapılmıyorsa, bu kadın hakları çok ilerledi diye değildir. 

- 'Kadının Adı Yok' filminiz gösterildiği dönemde filmdeki çıplaklık için eleştiriler vardı; şu dönemde de sevişme sahnelerinin yasaklanması konuşuluyor...

Sansürü kabul etmiyorum. Sanata sansür uygulanması olacak bir şey değil. Yaratıcılık haklarına aykırı bir durum. Televizyonların düğmesi var, kapatın o zaman. Ayrıca yaş sınırı getirilir. Sigara, içki içmeyen, sevgilisiyle öpüşmeyen, hiçbir insanlık zaafı olmayan tek tip insanlar mı olacak? Hepimiz insanız ve zaaflarımız var. Kimi alkol düşkünü kimi sigara tiryakisi kimiyse çapkın...  İnsanların zaafları üzerine yazılmış edebi eserler var. Evli kadınlar gidip başkalarına aşık oluyor ve bunlar edebiyat eserlerinde de var. Demek ki ülkemizde bu tip eserler yazılamaz. İnsanlar aynı şeyi giyecek, aynı şeyi düşünecek tek tip bireylerden oluşacak. Olabilir mi böyle bir şey? Olamaz! İnsanlar yiyip içiyor, sevişiyor, çocukları oluyor ve aşk yaşıyorlar. 

- Filminiz 80'li yıllarda çekilmişti, hala aynı noktada olmak da acayip değil mi?

Bizim zamanımızda farklı yazılmış senaryolar bakanlığa yollanırdı. Bunun için hep mücadele ettik. Benim için tek ölçü, insan haklarına saygılı olmak ve demokrasidir. Haberlerde, eğlence programlarında bir sürü programda da insan hakları ölçütü aranmalı. Ama bir sanat eserinde sansürden söz edilemez çünkü sanat insanı insana anlatır.

Aynı anda kandırdık birbirimizi

- Sizin o dönemdeki filminizle ilgili tepkiler daha mı sertti?

Rahmetli Atıf Yılmaz final sahnesinde 'çıplaklık değil ama bir figür olarak nü görmek istiyorum' demişti. Sahnenin ışıklarını çok güzel yapmıştık. O zamanlar bu sahne için laf eden oldu tabii. Ama onları umursamadık. Bizim için yaptığımız şey önemliydi. Bir sanat eseri yaptığınızda herkesin iyi ya da kötü konuşma hakkı vardır. Buna da hazırlıklı olmak lazım. 

- O dönemden bu döneme bir şeylerin değişmemesi ve cinselliğin tabu olarak görülmesi sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?

Halbuki toplumda bugün artık 12 yaşındaki çocuklar bile cinsellik konuşuyor. Dünya değişti. Bu düşüncelerle insanı bir yere kıstırarak, kurallar koyarak bu iş yürümez. Biri de çıkıp 'erotik bir dizi yapmak istiyorum' derse de yapar. Aslında mesele bu kadar basit. 

- Evlilik ile birlikte yaşamak arasında fark var mı?

Hiçbir fark yok. Birlikte kağıda atılan imza hiçbir şeyi değiştirmiyor. Belki çevre için bir şeyler değişiyordur. 

- Ben yine de evliliğin pek matah bir şey olduğunu düşünmüyorum...

Evlenince bu erkeklere bir şey oluyor, daha çok horozlanıyorlar...
Birlikte yaşarken yaptığınız şeylerle evliyken yaptığınız arasında bir fark yok. Aynı şeyler yaşanıyor. Horozlanmayı evli olmasalar da yapıyorlar. Erkeklik o. 

- Murat Belge sizi tanımadan önce izleyip beğenir miymiş?

Beğenirmiş, beğenirmiş. 'Bende gözün varmış herhalde' deyip dalga geçiyorum bazen. Hala benim bir filmim oynadığında önce ekrana sonra bana, sonra tekrar ekrana bakar şaşkınlıkla.

- Belki de size çok hayrandı ve şimdi sizinle evli. 'Hayrandım' gibi şeyler söyler mi?

Demez öyle şeyler. Birbirimizle önceden merhabalaşırdık zaten. Birlikte olana kadar hiçbir tanışıklığımız yoktu ama birbirimizi uzaktan tanırdık. Tabii önceden bir fikri vardır elbette; bu ülkede yaşayan bir sanatçıyım. 

- Peki, ilişkiniz nasıl başlamıştı?

Aa, onları anlatamam. Buraya bir divan getirin anlatmaya başlayayım dermişim. 'Aynı anda kandırdık birbirimizi' bu kadarını söylerim. 

- Sizin gençlik döneminizle şimdiyi kıyaslarsak kadın-erkek ilişkileri aynı mıydı?

Arkadaşlarımız partiler yapardı ama biz gizli gizli giderdik. Ailemiz izin vermezdi, şimdi öyle bir şey yok. Herkes istediği gibi flört ediyor. Benim gençliğimde 'flört ediyoruz' filan diyemezdik. Çekinirdik ve yaşadıklarımızı çok açığa çıkaramazdık. Şimdikiler daha rahat, bu da çok iyi bir şey.

Aşkın ömrü uzun olmaz ki!


- Bir söyleşide 'asıl sarsıcı olan ölüm ve aşk duygusudur' demişsiniz...

İkisi de çok kuvvetli, ne yapacağını çok bilemediğin, etkilendiğin fakat denetleyemediğin duygular. Aşk çok şiddetli ve insanı kendine tanıtan bir duygu. åşık olmak o yüzden çok çekici bir şey. Çünkü insan normal hayatında giderken, 'ben buyum' derken aşık olduğunda 'ben neymişim' diyor. Ya da farkında olmadığı bir sürü tarafını görüyor. Aşk karşı tarafla değil, insanı kendi kendisiyle çok uğraştıran bir duygu aynı zamanda. 

- Siz hala aşık mısınız?

Tabii ki aşık oldum ve birlikteyim. Ama şimdi daha sakin sulardayım. Zaten aşk bütün şiddetiyle devam etmesi mümkün olan bir duygu değil, aşkın ömrü çok uzun olmaz ki. Önemli olan geriye kalandır.  

- Kadınların hep yaptığı gibi siz de eşinize aşık olup olmadığını sık sık sorar mısınız?

Hayatta yapmam.Bunu sormak için çok aptal olmak lazım. Çünkü 'bana hala aşık mısın' diye sorsam, 'evet' diyecek.

- Şimdiki aklımla 20'li ya da 30'lu yaşlarımda olsaydım dediğiniz olur mu?

Hayır. İnsan o yaşlarda ne yapacağına karar veremiyor. Şu yaşta da insan belki kendinden çok emin olamaz ama o yıllar sancılı olur. Çok zor bir dönem. Hele bizim ülkemizde daha da zor. Çünkü toplumsal baskılar, kabul edilen kurallar daha çok kafa karıştırıyor. Onun için o yıllara dönmek istemem. Her yaşın önemi, güzelliği ve tabii her yaşın bir sancısı var ama kafayı yaşla yormamak lazım. O yaşlarımı da çok güzel yaşadım. Ama 'ahh o günler ne güzeldi' gibi bir duygum hakikaten yok. Şu anda kendimi daha mutlu hissediyorum ve gerçek duygularım bu.

Sol muhalefeti yapan AKP'dir


- Türkiye'de solun durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, daha doğrusu sol var mı?

Şu anda sol diye bir şey yok, sosyal demokratım diyen bir parti de maalesef yok. Bugün sol muhalefeti yapan AKP'dir. Ne yazık ki toparlanamadılar, yeteri kadar analiz edemediler. Türkiye değişiyor, dünya da. Sol görüşün bugünkü koşullara dayanarak yeni bir analiz ve yeni bir bakış oluşturması gerekiyor ki, o da yok. 

- Solun yapması gereken bazı şeyleri AKP yaptı bu anlamda şu anki hükümeti nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP, çok homojen bir parti değil, içinde pek çok kesimden insan var ve demokrasi konusunda önemli şeyler yaptılar. Bir sürü şey değişti. Her şeyi de telaffuz etti, konuştu. Demokrasi için yapılması gerekenleri yapmaya devam eden bir parti.

- Kürt açılımı konusu?

Kürt açılımı konusu telaffuz edildiğinde tabii ki destekledim. Burada iki tarafın da çok dikkatli olması gerekiyor. Empati ve dayanışma gerekiyor; hassas bir konu. Kanın dökülmemesi için uğraşmak çok doğru bir yaklaşım. Anlık duygulardan ve feveranlardan kurtulmak gerekiyor. Kürtlerin kimliklerine sahip çıkmak istemelerini anlayışla karşılamak düşüncesi bile yanlış aslında. Bu zaten olması gereken bir durumdu. Sürecin devam etmesi lazım.