Medya

Salih Tuna: Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı, Gülen'in "Ona bir ev hediye ettik" sözünden rahatsız bile olmadı!

"Gül'ün muhterem arkadaşı yerine Ali Bulaç'ı tercih ederdim"

31 Aralık 2016 14:46

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, adını anmadan üniversite yıllarında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile aynı evi paylaşan gazeteci Fehmi Koru'ya yönelik olarak, "Ali Bulaç, Fetullah Gülen'in, Ahmet Taşgetiren'i 'göbekli adam' diye aşağılayıp kendisinden sitayişle bahsettiği konuşmasından hiç değilse, felaket rahatsız olmuş. Halbuki, Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı, Fetullah Gülen'in ona 'bir ev hediye ettik' sözünden hiç rahatsız olmamıştı" görüşünü savundu. Tuna, "Hayır, çok rahatsız olmuştu ama bunu söyleyen Gülen'den değil, nakleden Hüseyin Gülerce'den" iddiasını ileri sürdü.

Fehmi Koru, darbe girişiminin planlayıcısı olduğu ileri sürülen Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'in kendisine ev hediye ettiği yolundaki iddiaları yalanlamış, "Gülen bana ev hediye etmedi ancak Star'a geçmem için '2 villa vermeye hazırlar' denmişti" diye konuşmuştu.

Fehmi Koru, söz konusu iddiayla ilgili olarak hangi açıklamayı yapmıştı?

Salih Tuna'nın "Kılıçdaroğlu’nun kardeşi, Abdullah Gül’ün arkadaşı" başlığıyla yayımlanan (31 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Sayın Gül'ün muhterem arkadaşı ile Ali Bulaç kardeş olsaydı ve ben ikisinden birini seçmek zorunda kalsaydım, Ali Bulaç'ı tercih ederdim.

Neden mi?

Hiç değilse Ali Bulaç,15 Temmuz darbesinden sonra, Fetullahçılarınbu kadar alçak olabileceğini tahmin edemezdim, yollu tepki gösterdi.

Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı ise, “Darbenin beyni Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile…” diyerek o saatten sonra bile “kuşku üretmeye” çalıştı.

Bununla da kalmadı…

Türkiye gazetesi köşe yazarı Fuat Uğur madem darbeyi önceden bildi, demek ki devletin haberi vardı, demeye getirdi. Biraz daha kaptırsa, Kılıçdaroğlu'nun FETÖ'den tutuklu o başdanışmanı gibi, “15 Temmuz tiyatrodur” diyecekti.

Yine, Ali Bulaç, Fetullah Gülen'in, Ahmet Taşgetiren'i “göbekli adam” diye aşağılayıp kendisinden sitayişle bahsettiği konuşmasından hiç değilse, felaket rahatsız olmuş.

Halbuki, Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı, Fetullah Gülen'in ona “bir ev hediye ettik,” sözünden hiç rahatsız olmamıştı.

Hayır, çok rahatsız olmuştu ama bunu söyleyen Gülen'den değil, nakleden Hüseyin Gülerce'den. (Ona ev aldık diyen Gülen için, “yalan söylüyor” bile dememişti yahu.)

Aynı şekilde…

Kemal Kılıçdaroğlu ile Fetullah Gülen kardeş olsaydı, hiç kuşkusuz ben Kemal Bey'den yana olurdum.

Şükür ki şükür Kemal Bey'in böyle bir kardeşi yok.

Onun kardeşi, Celal Kılıçdaroğlu.

Güzel adam…

Emekçi, dobra ve delikanlı…

Kemal Kılıçdaroğlu kardeşiyle gurur duysun, diyeceğim; ne ki, onun daha çok Fetullah Gülen'le gurur duyar gibi bir hali var.

Zira, 17-25 Aralık 2013 yargı darbe teşebbüsünden beri FETÖ'nün atanmamış sözcüsü gibi davranıyor.

En son Adana'da, miting alanında, “burdaaa” dedirtti Fetullah Gülen'in kapatma gazetecilerine. Vaktiyle göğüs gerdiği FETÖ medyası için de, neden kapatıldı, ifade özgürlüğü diye bir şey var, dedi.

Fakat sıra kardeşi Celal Kılıçdaroğlu'na gelince, “sus, konuşma” demeye başladı.

Celal Kılıçdaroğlu da haliyle cevap verdi: “Abim bana haber yollamış. Twitter hesabını kapatayım diye. Niye kapatıyormuşum! Nerede ifade özgürlüğü, hani demokrasi? Diktatör müsün sen?”

Haksız mı?

Celal Kılıçdaroğlu susmayınca anlaşılan o ki tehdit ediliyor. Ne ki, yılmıyor, alayına gider yapıyor: “Kendi kardeşinin peşine adam takacak kadar basitleşen bir genel başkanın, FETÖ destekçisi belediye başkanısın… Havanız kime?..”

Tehdit sökmeyince, başka yollara tevessül edildiğini de şöyle dermeyan ediyor: “Bu saatten sonra abim değilsin. Açıkça buradan ilan ediyorum. İl başkanını yollayıp bana para teklif ettin mi etmedin mi?..”

Kardeşlik yetmez bazen. Habil-Kabil'den beri bu böyledir.

Öyle değerler söz konusu olur ki, kan bağı hiçbir anlam taşımaz. Ebu Cehil'e karşı oğlu savaşmadı mı?

Celal Kılıçdaroğlu bakınız ne diyor: “Bana abisini sattı diyenler varmış. Elli tane abim olsa şehitlerin kanıyla alınmış vatan için satarım. Vatansız yaşayamam abisiz yaşarım.”

Abinden neden ayrı düştün, diyenlere de şu karşılığı veriyor: “Vatan için evladı şehit olmuş analar, 'Vatan sağ olsun' dediler. Ben vatan için abimden vazgeçtim: 'Vatan Sağ olsun.”

Abisine çok da ilginç sorular soruyor. Mesela diyor ki: “15 Temmuz gecesi ben ailece sokakta vatanım için mücadele ederken seni aradığımda, korkmana gerek yok bilgim var, dedin. Bildiğin neydi?”

Bu sorunun cevabını biz de merak ediyoruz.

Çünkü, 15 Temmuz gecesi Kılıçdaroğlu'nun, “İzliyoruz” (artık neyi izliyorsa) dediğini biliyoruz sadece.

Uzun lafın kısası, abisinin FETÖ'den yana tavır almasını Celal Kılıçdaroğlu affedemiyor.

Diyor ki: “Abim Türkiye'nin geleceğine ipotek koymak isteyen güçlerin maşasıdır.”

Bu arada, Celal Kılıçdaroğlu abisine nazaran çok iyi bir polemikçi.

Buyurun size bir örnek: “Abim saraya karşıymış! Neymiş efendim, sarayda padişahlar yaşarmış. Peki, Dolmabahçe Sarayında yaşayan ATATÜRK kaçıncı Osmanlı padişahıydı?”

İroni derseniz, abisiyle hiç karşılaştırılamaz.

Mesela, Atatürk posterinin önündeki Kemal Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafını takipçileriyle paylaşarak şunu yazmış: “Büyük devlet adamı. Dürüst, ilkeli, korkusuz. Adam gibi adam… Öndeki de abim…”

Şu ana kadar Kemal Bey'den böyle bir ironi hiç hasıl olmuş mudur?

İroni bambaşka bir şey tabii; öyle “Ana a ana a ana a…” gibi zırzopluklar yapmaya benzemez.

Hatırlar mısınız bilmem, Kemal Bey bir defasında, kameralarının karşısına geçip hiç utanmadan sıkılmadan, “Horoza sormuşlar, yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan? Horoz ben 'öter geçerim' demiş” şeklinde bir “fıkra” anlatmıştı.

Gelgelelim, Celal Kılıçdaroğlu, böyle edepsizliklere hiç tenezzül etmeden, abisini fıkra tadında anlatıyor.

Diyor ki: “Abim bir gün bize geldi. Yağmur bastırınca, gitme burda kal, dedim. Aradan 1 saat geçti, kapı çaldı. Abim sırılsıklam. Pijamalarını almaya gitmiş.”

Diyor ki: “Abim lise yıllarında otostop yaparken bir araba durmuş. Koşup arkaya binince, önceki 2 kişi arabadan inip abime bakmış. Meğer park etmişler.”

Diyor ki: “Abim köyde çobanlık yapardı. Bir keresinde 30 koyunu kaybedip köye geldi. Meğer koyunlar ondan önce köye gelmiş. Çünkü kendi kaybolmuştu.”

Böyle çok var.

“Abim bir gün…” adında bir kitap yayımlarsa çok satacağından eminim.