Politika

Şafak Pavey: Adalet, empati duygusuyla tanışmadan kazanılacak bir değer değil

"Atlet bizim milli giysimizdir"

28 Ağustos 2017 08:38

CHP'nin Çanakkale'de gerçekleştirdiği Adalet Kurultayı’nda siyasetçiler ve vatandaşlar farklı başlıklarda adaleti sorguluyor. ‘Sosyal medyada adalet’ arayışının moderatörü olan CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, sosyal medyanın siyasete ve topluma etkilerini anlattı. "Empati duygusundan yoksun toplumlarda sosyal medyanın bir iletişim devrimi değil bir kitlesel felaket olma ihtimali çok daha yüksek" diyen Pavey, adaletin, empati duygusuyla tanışmadan kazanılacak bir değer olmadığını belirtti. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "atletli" fotoğrafını da değerlendiren Pavey, Türkiye’de de atleti olmayan bir erkek olmadığını düşünüyorum. Türk erkeği atletli olur. Yani en doğalı olduğunu düşünüyorum. Atlet bizim milli giysimizdir" dedi.

Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Şafak Pavey'in açıklamaları şöyle:

Sadık takipçileri var

- Adalet Yürüyüşü bir hak arayışı olarak başladı. Özünde yoksunluk, yoksulluk, yolsuzluğa da tepkiyi kapsayan bir eyleme dönüştü. Sosyal medyanın bütün bu oluşumdaki payı ne oldu?

Adalet bir toplumun vicdanının kalitesidir. Hepimize hatta en umutsuzlara bile bunca yıldır akıl almaz biçimde katledilen ortak vicdanın hâlâ çok güçlü sadık takipçileri olduğunu gösterdi. Hatta kendilerini rahat bırakan kötülükleri keyifle seyreden çoğunluk kadar, kötülüğe büyük itirazı olan çoğunluğu olduğunu da gördük. Yürüyüşün ironisi de oldukça çekiciydi. Kurumsal adı ‘adalet’ olan iktidarın ‘adaleti alaşağı etmesine karşı’ kendiliğinden ve kartopu gibi büyüyerek gerçekleşti. Kuşkusuz sosyal medya yürüyüşün sanal can yoldaşıydı ama asıl etkinin toplumsal isyanın gerçekliğiyle beslendiğine inanıyorum. Ses hızı kadar etkili sosyal medya gelişmelerden ve sinerjiden bu itirazın ortaklarını haberdar etti, yürüyenler kadar bir nedenle yürümeyenlerin de kendilerini yürüyüşte hissetmelerini sağladı. Ki bu muazzam bir enerji verdi.

Empati duygusu yok

- Paneldeki konunuz ‘sosyal medyada adalet’. Var mı sosyal medyada adalet?

Kuşkusuz bu çok tartışmalı bir alan. Adaletsizliği de anında duyurma gücüne sahip bir platform aynı zamanda adaletsizliğin en dibe vurmuş alanı. Sosyal medyada örgütlenmek, bir hastanın yardımına koşmak, haksızlığa karşı birliktelik duygusunu yaratmak açısından çok hızlı ve faydalı. Ama... Empati duygusundan yoksun toplumlarda sosyal medyanın bir iletişim devrimi değil bir kitlesel felaket olma ihtimali çok daha yüksek. Sosyal medya aslında var olan ama iletişimi kopuk olduğu için büyük profili göremediğimiz gerçek halimizin sanal kesiti. Eskiden toplumun kim olduğunu anlamak için trafik durumuna bakılırdı. Çünkü trafik bir toplumun mutlak olarak ortak kullandığı alan ve esas itibarıyla başkasının da hakkı olduğunu hatırlamaya dayalı. Kurallarla düzenlemiş ‘hakları’ kabul etmediğinizde sonuç ölüm olabilir.


- Artık trafiğe bakılmıyor mu?

Buna ihtiyaç kalmadı. Sosyal medyanın arsızlaşmak, iftira atabilmek, içindeki nefreti yaygınlaştırabilmek, söylentilerle toplumu karıştırmak, yalancı kahramanlar yaratmak gibi düzinelerce kötülük alanı açabilme gücü son derece hastalıklı. Bu elbette toplumun kültür yapısından kaynaklanan bir sonuç. Ne kadar adil olacağı kullananların niyetine bağlı. Tıpkı aynı Mercedes’i bir Japon’la bir Türk’ün kullanması arasındaki fark gibi, sosyal medya da kültürel değerlerle biçimleniyor. Eğer gerçek hayatta adalet duygusu çoğunluk için anlam ifade etmiyorsa sanal dünya daha rahat olduğu için hiç etmeyecektir.

- Bu adaletsizlikten nasıl nasipleniyoruz? 

Hiç akla gelmeyecek olan tuhaf iftiraların ya da dehşetengiz toplu hakaretlerin mağduru olarak.

- Adaletsizliği yapan kim, nasıl yapıyor?

Bize benzemeyen ya da çekemediğimiz ya da ulaşamadığımız birine saldırmak için çok kullanışlı bir alan. Saldırgan kimliğini kolayca kaybettirebileceği için yakalanma riski zayıf. Yüz yüze olduğunda söyleyemeyeceği her yalanı sanal dünyada istediği gibi yayabilir. Toplulukların iyi şeylere inanma seviyesi ile kötülüğe ve yalana inanma seviyesi arasında kötülük lehine bir uçurum olduğu için baş etmek mümkün değil. Bu nedenle propaganda gerçek silahın kendisinden çok daha güçlü bir silah olagelmiştir. Bu bence birinci adaletsizlik alanı. 

Twitter efsanesi

- İkincisi ne?

İkincisi ve daha ölümcül olanı... Baskıcı yönetimler sosyal medyayı bir haberleşme ve özgürleşme ağı yerine tam aksine sindirme ve kirletme ağı olarak kullanma gücünü çok erken fark etti. Bizzat devlete ait memuriyet kadroları istihdam edilerek ‘sosyal medya saldırganları memuriyeti’ diye daha önce hiç olmayan bir sınıf doğdu. Bir başka deyişle iktidar seni sadece cezaevine atarak, işinden kovarak değil elinde tutabileceğin tek şey olan itibarını da sanal bombardımanla yok ediyor. 

- Bir yandan da aktivizmin ateşleyicisi…

Kuşkusuz iletişim hızı açısından örgütleyici ama yine de sonuçta abartılı bir inanış. Gücü elinde tutan savunmasız bireye karşı sanal alemde bile mutlak yaptırım sahibidir. Ben Twitter’ın insanları uyandırdığı ve ayağa kaldırdığı efsanesine inanmak yerine özgürlüğü çok daha kolay yok edebildiğine inananlardanım.

- Nasıl sağlanır adalet?

Araç kullanmakta dördüncü jenerasyondayız ama istatistiklere bakınca trafik kurallarında ne kadar ilerlediğimiz tartışmalı. Sosyal medyada bakalım kaçıncı kuşakta nazik, dürüst ve empati sahibi olaracağız. Bu da ancak eğitimle alınabilecek yüksek değerler. Adalet, empati duygusuyla tanışmadan kazanılacak bir değer değil.

Sanal linç ordusu

- Siyasette ‘trol’lerin etkisinden ne kadar söz edebiliriz?

Siyasetin değil ama siyasetini baskı ve yok etme üstüne kurmuş iktidar siyasetinin polisi, MİT’i, ordusu, tarikatları gibi bir de sanal linç ordusu var. Ama sanırım bu ordunun neferleri bile yaptıkları işin haysiyetsizliğinin o kadar farkındalar ki gerçek kimlikleriyle açıkça ortalarda görünemiyorlar.


- Spesifik olarak, sizi rahatsız eden birkaç örnek vermek isteseniz…

Kaybettikleri işleri için dünyanın en masum direnişini sürdüren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın gizlice mamur bir sofrada yemek yediklerini gösteren montaj fotoğraf vicdansızlığın bile sınırlarını zorladı. İçimde derin bir sızı olarak ise dövülerek öldürülen silahsız savunmasız Ali İsmail’in silahlı olduğuna dair acımasız yalan kaldı. Sonuçta elbette haysiyetsiz iftiralar olduğu ortaya çıktı ama bu denli kötülerin nasıl var olabildiği sorusu canımı yakıyor.


- İnsan hakları üzerine çalışıyorsunuz yıllardır. Sosyal medyada insan hakları çok ihlal ediliyor mu?

Ülkemizde sosyal medyanın gerçek insan hakları ihlali için sanal zemini oluşturduğunu düşünüyorum. İktidar açısından yıldırma, yıpratma, ezme, itibarını yok etme, diğerlerini sindirme gibi çok işe yaradığı için sistematikleştirildiğinden hiç kuşkum yok.

Makinenin fişi kimdeyse kontrol de onda

- Sosyal medyada nefret suçu da işlendiği söylenebilir mi?

İçinde bulunduğumuz yüzyılda nefret suçunun bu kadar özgürce işlendiği ve onay gördüğü başka bir toplum görmedim. Belki Malezya ile yarışabiliriz o kadar. İronik olan, kullandıkları sosyal medya keşiflerini nefret ettikleri ırklara ve cinsiyetlere borçlu olmaları


- Kontrolsüz güç olma hali mi?

Hiç sanmam. Makinenin fişi kimdeyse kontrol ondadır. Ayrıca dev bir saldırganlar ordusu kurulması bile ne kadar kolay kontrol edildiğini gösteriyor.


- Siyasetçiye bir yandan da sürekli ‘çevrimiçi’ olmayı sağlıyor, ama doğru kullanılıyor mu?

Bu siyasetçinin kimliği, dayanıklılığı ve hitap etmek istediklerinin beklentilerine göre değişen bir durum. Her siyasetçinin dünya görüşüne göre başka bir biçim alabiliyor. Kime göre doğru kullanılacağı da. Seçmenler birbirlerini farklı siyasi partilere oy vermiş insanlar olarak görmüyorlar ki. Bir taraf diğer tarafı tamamen yok etmek istediğinden o tarafın seçmeniyle yok edilmek istenen seçmenin beklentileri de değişiyor.


- Toplumsal değişime katkısı ya da ondan götürdükleri var mı?

Ben toplumun sanal dünyanın belirlediği bir değişim geçireceğini sanmam. Bana göre kim olduğumuz, değerlerimiz, ahlak anlayışımız sanal dünyayı daha çok belirliyor. Bence ideal olan sanal dünyayı ihtiyaçlar için kullanıp bağlarımızı gerçek iletişimle sürdürmeliyiz. Sanal dünya gerçek iletişimin emrinde olmalı. Eğer sanal dünyadaki kimliğimiz gerçek dünyadaki kimliğimizin çok daha üstündeyse işler ne toplum olarak ne birey olarak yolundadır diye düşünüyorum.


- Demokratik bir ortam mı sosyal medya?

Bence demokrasiyi kitlelerin nezaketi belirliyor. Sanal dünyanın nezaketini ölçüp karar verebiliriz.


- Kutuplaştırıyor mu?

Kutuplaştırılmışların sanal dünyadaki savaşını yansıtıyor.

Atlet milli giysimiz

- Adalet Yürüyüşü, Adalet Kurultayı... Yeni muhalefet biçimi böyle sürecek mi? 

Bu bir sinerji. Adalet Yürüyüşü’müzle beraber toplumun vicdanını buluşturuyoruz. Bu ikinci adımımız. Türkiye’de mahkeme ve hukuk kalmadığı için, bizim elimizde de adımlarımız vardı. Adımlarımızı kullanıyoruz. 


- Sayın Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafını gördüğünüzde ne düşündünüz? 

Ben her zaman doğala en yakın durmanın en doğru duruş olduğuna inanırım. Türkiye’de de atleti olmayan bir erkek olmadığını düşünüyorum. Türk erkeği atletli olur. Yani en doğalı olduğunu düşünüyorum. Atlet bizim milli giysimizdir. Bunda tartışacak bir şey göremiyorum. 


- Yeni bir parti kuruluyor. genel başkanı bir kadın, Meral Akşener... 

Cesaret karşısında her zaman saygıyla eğilirim. Meral Hanım’ın cesaretini bir kez daha buradan kutlarım.